Knut Hamsun'un kaleminden Sultan Abdülhamid'in Cuma Selamlığı
Knut Hamsun, yazar olma idealine ulaşabilmek için taş taşıdı, ayakkabıcılık yaptı. Bu nedenle yıllarca düzgün beslenemeyen Hamsun, birikimlerinin sonucunda "Açlık" kitabını yazdı. Bu eseriyle Nobel ödülünü kazandı. Fakat ünlü yazarın bir diğer dikkat çekici yanı ise İstanbul'a seyahatiydi. Osmanlı'nın son döneminde İstanbul'a seyahat eden Knut Hamsun, şehri gezmenin yanında Sultan Abdülhamid'in Cuma Selamlığı'na da katılmıştı. Sultan Abdülhamid için "Onu sonradan bir kez daha gördüğümde, kahverengi bakışları açık ve iyi niyetli ifadesiyle beni cezbedecekti." diyen yazar, Sultan'ın Cuma Selamlığı'nı nasıl kaleme almıştı?
Klasik dönemi metheden yazar, geleneksel ve kadim olana vurduğu darbeler yüzünden dönemin Anglosakson medeniyetini çağdaş ve köksüz uygarlığı oluşturduğunu düşünür ve eleştir. Amerikan sanatını kaba ve vahşi bulur.
Gençliğinde bir ara göç dalgasına kapılıp Amerika'ya gitti. Orada ekmeğini ilginç işlerden çıkardı. 1899-1900 yıllarında Rusya, Kafkasya ve Türkiye yolculuğuna çıktı.
Gezisini, içinde yetiştiği Batı'nın Doğu'yu görmek istediği bakış açısı çerçevesinden başlattı. Romantizmin etkisindeki yazar, eski bir Norveççeye yazdığı seyahatname, Binbir Gece Masallarına taş çıkardı.
Daha limana yanaşmadan kendisini vahşi bir dünyaya adım atmaya cesaret etmiş bir şövalye olarak gördü. Bütün bunlara rağmen şehre, Osmanlı'ya ve yönetime yargılayarak değil; son derece olumlu ve açık görüşlü yaklaşmaya çalıştı.
İstanbul'a geldiği dönemde tahtta II. Abdülhamid vardı ve Bağdat demiryolu inşasının imtiyazı Almanlara verilmişti. Osmanlı idaresinin bu tutumu Hamsun'un ilgi ve sempatisini kazandırmıştı.
"Üç duvar olan bir dükkâna giriyoruz. Dükkânın sokağa bakması lazım gelen dördüncü duvarı yok olmuş. Kırmızı yastıklı sergilerde fesli, türbanlı adamlar bağdaş kurarak oturmuş kahve ve tütün içiyorlar. Hoş bir yer burası; ateşteki bakır kaplar lezzetli şeyler ihtiva ediyor gibi.
Hizmetkârlar ortalıkta dolaşıyor. Refakatçim bir hanım olduğundan boş bulunan en güzel köşeye buyur ediyorlar bizi. Gittiğimiz yer bir kahvehane, onun için kahve ısmarlıyoruz. Buraya ilk defa bir kadın ayağı basıyor olma ihtimaline rağmen, gelişimize kimse şaşırmamış gibi davranıyor.
Müşterilerin hepsi bizden tarafa bakmamak üzere anlaşmışlardı sanki. Meraklılık Şarklıların tenezzül etmedikleri bir davranıştır: Şark'ta pek çok dükkânda alışveriş yaptık, bize kahve ikram edildi, ancak alışveriş tamamlandıktan sonra, dükkân sahipleri nereden gelip nereye gittiğimizi sordular, daha da fazlası onları alakadar etmiyordu.
Buruk bir tadı olan kahve, ufacık fincanlarda ikram ediliyordu. Bizde diğerleri gibi yapıp aldığımı her yudumdan sonra fincanı çalkalıyor, telvesini içiyor sonra da arkaya yaslanıp gözlerimizi tavana dikiyorduk. Birbirimize bakarak başımızı sallıyoruz. Evet, şimdiye kadar hiç böyle bir şey içmemiştik.
Yalnız bize biraz tatlı geliyor. Hizmetkâra işaret edip, şekersiz kahve istediğimiz anlatmaya çalışıyoruz. O zaman karşıda, duvar tarafta oturan bir Türk yavaş sesle hizmetkâra bir şeyler söylüyor. Bizi anladığı belli. Şekersiz kahvemiz geliyor. Ayağa kalıp, hafifçe eğilerek Türk'ü selamlıyorum. O da selam veriyor bana ama yerinden kalkmaksızın. Daha sonra da bizimle hiç alakadar olmuyor. Esasen asil bir davranış bu. O da ayağa kalkıp sizi selamlasa tuhaf olurdu."