Mimar Sinan’ın İstanbul’a armağan ettiği 3 köprü
Mimar Sinan, asırlar boyu ayakta kalan mimari şaheserlere imza atan, gizemi bugün bile çözülemeyen yapılar ortaya koyan bir dâhi. Peki, "Ser mimaran-ı cihan" olarak adlandırılan Mimar Sinan'ın İstanbul için inşa ettiği üç köprü hakkında ne biliyorsunuz? Sinan'ın "Amel-i Yusuf bin Abdullah" şeklindeki imzasını taşıyan günümüze ulaşabilmiş tek anıttan, bu imzanın yakın zamanda yok edildiğini duymuş muydunuz? Veya Sultan Süleyman ile usta mimarın son karşılaşmalarında ne konuştuklarını? Üzerinden ihtişamlı orduların, uzak diyarlardan gelen seyyahların, kervanların geçtiği Mimar Sinan köprülerini sizler için derledik.
Köprü duvarları küfedeki taşından muntazam sıralar halinde yapıldı. Köprünün giriş ve çıkışında dört köşe yuvarlak başlıklı ikişer baba taşı bulunur. Yapı uzun ömrü boyunca geçirdiği çeşitli onarımlar neticesinde 16. yüzyıl karakteristiğini ve özgünlüğünü yitirdi.
Osmanlı döneminde Avrupa'ya giden yollar üzerinde uzun yıllar önemli bir role sahip olan köprü zaman içinde bu özelliğini kaybetmiş, ancak tarih boyunca hiçbir zaman günümüzdeki kadar işlevsizleştirilmemişti. Eski İstanbul-Edirne kervan yolunun da önemli noktalarından biri olan yapı, bugün bir karayolu kavşağının ortasındaki yeşil alanın içinde kaldı.
Üzerinden ihtişamlı orduların, uzak diyarlardan gelen seyyahların, kervanların geçtiği köprünün bu hali en hafif ifadesiyle insanın canını yakar. Bir kavşak dekoru haline gelen bu Mimar Sinan yapısı köprünün değil yanına gidip üzerinden geçmek, yapıyı belirli bir noktada durup izlemek bile imkânsızdır.
Büyükçekmece ile Mimarsinan beldesini birbirine bağlayan köprünün bânisi Sultan Süleyman'dır. Bu köprü Sinan'ın imzasını attığı bilinen tek anıt ve mimarbaşı ile Sultan Süleyman'ı bir araya getiren son eserdir.
Sinan, Büyükçekmece Gölü ile Marmara Denizi arasındaki geçit üzerinde yer alan köprünün yapımına sultan Süleyman Zigetvar seferine çıkmadan hemen önce başlar ve sultanın bu köprüyü yaptırmaya nasıl karar verdiğini Tezkiretü'l Bünyan'da Sâî Çelebi'nin aktarımıyla şöyle anlatır:
"Bir sabah yine o kara ve denizlerin sultanı, ünü dünyayı saran, bütün yaratıkların Süleymanı, sultan oğlu sultan, Sultan Süleyman Han, İstanbul şehrinin çevresinde gezintiye çıkarken yolları Büyükçekmece'ye düşmüştü. Geçitten gemiler ile geçmekte olan halkın çektiği eziyet ve sıkıntıya şahit oldu. Eskiden burada bulunan köprünün denizin dalgaları ile harap olduğunu ve yıkıldığını bildiği için yine aynı yerde bir yüce köprü yapılmasına niyetlenerek, Müslümanlara karşı olan şefkat duygularını dile getirmek amacını güttü."
Sultan Süleyman'ın köprünün yapılmasını emrettiği bu yerde evvela Bizans İmparatorluğu devrinde köprü yapıldığı, Osmanlı'nın ilk yıllarında da bu köprünün varlığını sürdürdüğü bilinir. Ancak uzun yıllar istifade edilen köprü gün gelir yıkılır.
Sultan mimarbaşına bu işi verirken ondan öncelikli beklentisi köprünün neden yıkıldığını bulması ve daha dayanıklı bir yapı için araştırma yapmasıdır. Sinan, cevabı geciktirmeden verir: "Padişahım bu köprünün yıkılmasının sebebi şudur: Hazineden para sarfında tasarrufa özen göstermişler; köprüyü denizden uzağa çekerek, kenardaki yatağa oturtmuşlar. Bu yüzden temeli dayanamayarak yıkılmıştır. Kısacası denizin kenarı hem sığ ve hem de sağlam olduğu için, köprüyü deniz tarafına kondurmak daha iyidir."
Sultan, Sinan'ın cevabından memnun olur, emr-i hümayunda bulunur ve köprünün yapımına böylece başlanır.
Başmimar haklı, seçtiği yer de isabetlidir. İki üç adam boyundaki kazıkları şahmerdan ile köprünün temeline çaktıran mimarbaşı, arşın taşlarını bunların üzerine sağlam demirlerle kenetler ve aralarına kurşun akıtarak tek parça haline getirtir.
Köprünün yapımında yüzlerce neccar, senkraş çalıştırır, gölün sularını büyük tulumbalarla çektirir. Köprünün yapımı sürerken Zigetvar'a doğru ordusunun başında yola çıkan Sultan Süleyman, köprünün hızlı ilerleyişi karşısında memnun olur, Sinan'a "Aferin" der ve yoluna devam eder.
Bu, arkasında başta Süleymaniye Külliyesi olmak üzere sayısız eser bırakan Sultan Süleyman ve onun başmimarı Sinan'ın son karşılaşması olur. Sultan vakfettiği köprünün tamamlandığını göremez. Köprü ve etrafındaki eserler oğlu II. Selim döneminde, 1567 yılında tamamlanır. Dönemin ünlü şairlerinden Hüdâyî, köprünün bitirilmesine şöyle tarih düşer:
"Tamam etti Süleyman köprüsünü Sultan Selim."
635 metre uzunluğunda, 7,17 metre genişliğindeki köprü dört ayrı bölümden oluşur. Birleşim noktalarına sulardan etkilenmemesi için sel yaranlar inşa edilmiştir.
Çevresinde geniş rıhtımlar bulunan iniş-çıkışlı köprünün, Büyükçekmece yönündeki ilk iki bölümü yedişer, üçüncüsü beş, dördüncüsü de dokuz gözlüdür. Bu 28 gözün, kemer yükseklikleri birbirine eşit değildir. Orta gözlerin kemerleri en fazla yüksekliğe sahiptir, bunların iki yanındakiler de köprünün iniş-çıkış hattına uyarak kademeli olarak alçalırlar.
Köprünün en ilginç detayı taş kolonlar üzerine oturtulmuş kitâbeli balkonlarıdır. Bu balkonlar dinlenme ve sohbet yeri olarak yapılmıştır.