Osmanlı çeşme mimarisinin 5 eşsiz örneği
Osmanlı şehirlerinin meydanlarını süsleyen çeşmeler, adeta birer sanat abidesidir. Osmanlı döneminde yerleşim yerlerinin içinde yapılan ve hepsi de hayrat olan çeşmeleri şadırvan, sütun, meydan ve iskele çeşmeleri, duvar çeşmeleri şeklinde ayırmak mümkündür. Her dönemin sanat üslubunun özelliklerini taşıyan, mütevazi veya iddialı olabilen bu küçük sanat eserlerinin çoğu kitabeli olmakla beraber kitabesiz olanları da vardır. Sizler için, Osmanlı çeşme mimarisine dair 5 örneği derledik.
Giriş Tarihi: 07.04.2020
14:06
Güncelleme Tarihi: 07.04.2020
14:33
Osmanlılar , bir yandan kamu yapıları için pratik olgulara ve gündelik gereksinimlere değer verirken, diğer yandan estetik çevre düzenlemeleri ne de önem veriyorlardı. Osmanlı toplum hayatının odak noktaları olan camii ve özellikle ana işlevlerinden biri "temizlik " olduğu düşünülen külliyelere su temin edilmesi önemliydi. Oldukça anlamlı olarak, "şadırvan " adı verilen ve yalnızca camii ve külliyelerin bir parçası olan su yapıları da gelişti.
Osmanlı'ya tanıklık etmiş çeşmeler
"Çeşme ", kelime anlamı olarak, Farsçada "göz" anlamına gelen "çeşm" kelimesinden türetilmiştir. Su çıkan kaynak, pınar ve gözlere "çeşm" denilmesi, bunların akıtıldığı küçük yapılara çeşme denilmesine neden oldu. Çeşmeler su mimarisinin en yaygın örnekleri olmalarının ötesinde, her dönemde Osmanlı şehirlerinin en önemli öğeleri arasındaydı. Selçuklular döneminden itibaren, dinî yapılarla bütünleşik ya da bağımsız bir yapı olarak çeşmelerin inşa edilmiş olduğu bilinir.
Osmanlı dönemi ile birlikte halk, su ihtiyacının hemen hemen tamamını çeşmelerden ve daha sonraki dönemlerde giderek yaygınlaşan sebillerden karşıladı. Çünkü hemen her sokağa hayır yapısı olarak çeşme yaptırılması sağlanmıştır. Yalnız İstanbul tarafında, yani Osmanlı döneminde Nefs-i İstanbul (Asıl İstanbul) olarak anılan Suriçi'nde, Osmanlı'dan Cumhuriyet'e intikal eden kitâbeli 400 kadar çeşme bilinir.
Davud Paşa Çeşmesi, bugün İstanbul'da mevcut kitâbeli en eski çeşmedir . İstanbul'da en eskiye tarihlenen çeşme, Cerrahpaşa'daki Davud Paşa Çeşmesi'dir. Davud Paşa Camii'nin avlu duvarına bitişik olarak, kesme taştan yapılmış olup, son derece sade görünümlüdür. Kitâbesinde külliyenin yapılış tarihi olan H.890/M.1485-6 tarihi yazılmış olmasına rağmen, banisi Davud Paşa'dan "merhum" olarak bahsedilmesi, ölüm tarihi olan 1498'den sonra yapılmış olduğunu düşündürür.
Hekimoğlu Ali Paşa Caddesinde, Davud Paşa Camii'nin avlu kapısı dışında bulunan bu çeşme İstanbul'un bilinen en eski çeşmelerinden biridir. Kesme küfeki taşından yapılmıştır. Klâsik üslupta kemeri ve mermer bir teknesi vardır. Yine mermerden yapılmış ayna taşı oymalarla süslüdür. Çeşmeyi yaptıran Davud Paşa, Fatih Sultan Mehmed'in has hüddamından iken 1483'de Veziriazam olmuş, 1497'de emekliye ayrılmıştır. 1499'da ölmüştür. Davud Paşa Camii de onun başta gelen eseridir.
Âşıkpaşazâde'nin Târih'inde Dâvud Paşa tarafından getirildiği belirtilen "latif" suyun bu çeşmeden akıtılmış olduğuna ihtimal verilir. İki satırlık kitabesinde sadece, "Sâhibü'l-hayrât / Merhum Dâvud Paşa - sene 890" (1485) yazısı okunan bu kesme taştan son derece sade görünümlü çeşme bir kırık sivri kemerden ibarettir. Kitabede külliyenin kurucusu "merhum " olarak anıldığına göre çeşme paşanın ölümünden sonra onun adına yaptırılmış, fakat üzerine külliyenin inşa tarihi yazılmıştır
Diğer yandan, İstanbul'un fethinden önce, şehir surlarının dışında, Müslümanların bulundukları bölgelerde çeşmeler yapıldığı bilinir. Anadolu ve Rumeli hisarları civarındaki bazı çeşmeler bu dönemden kaldı. Ayrıca, Topkapı Sarayı'ndaki bazı çeşmelerin, Bozdoğan Kemeri'nin altında yer alan ve Atatürk Bulvarı açılırken kaldırılan Kırkçeşme'nin ve İstanbul Arkeoloji Müzeleri'nde yer alan kitabesiz bir çeşmenin de Sultan II. Mehmed dönemine ait olabileceği düşünülür.
İstanbul'da az bilinen 10 Hamidiye Çeşmesi