Osmanlı'da sofra adabı nasıldı?
Hayatının her alanı inceliklerle örülü olan Osmanlı'da toplum hayatı, her bir ferdine verdiği anlam değer ilişkisi üzerinden inşa edilmiş huzur temelli bir yapıydı. Osmanlı'nın bu yapısında sofra adabı da yemek kültürü de önem arz ederdi. Peki, sofra adabına aykırı bulunan davranışlar nelerdi? II. Abdülhamid'le değişen saray geleneği neydi?
Cenab-ı Bari bir şehri ve bir orduyu ekmeksiz ve susuz ve ta'amsız etmesin. Zira atalar 'can boğazdan girir' demişler.
Evliya Çelebi
Yemeğin kültürel tarihi, gıdanın seçiminin ve tüketilmesinin en belirleyici faktörü olarak karşımıza çıkar. Yemek tarihin en eski devirlerinden beri devletlerarası dinamizmi oluşturur. Kimi zaman savaşlara sebep olurken kimi zaman ticari faaliyetin merkezinde yer almış, kültürel ilişkileri canlandırır. Vizigot kralı, Roma kuşatmasının kaldırılması için Romalılara büyük miktarda altın, gümüş ve 1300 kilo karabiber verdi.
XI. yüzyıldan Osmanlı'ya oradan günümüze yemek yeme kuralları bugünün sofra adabı ile hemen hemen aynıdır. Büyükler yemeğe başlamadan küçüklerin yemeğe el uzatmayacağı gibi gelenekler, bugün de geçerlidir.
Adâb-ı muaşeret kuralları toplumdaki uygarlık düzeyinin bir göstergesidir. Yemek kültürü de sofra adabı da insan yaşamında önemli bir yer tutar. Sofra adabı önemli bir kültürel gösterge olup insan hayatının diğer alanlarındaki görgü kurallarına da ilham olur.
Osmanlı'da genel olarak sofra adabına aykırı bulunan davranışlar şunlardı:
Yemeğe ev sahibinden önce oturmak, ondan da önce kalkmak
Ev sahibinden önce sofraya el uzatıp yemeye başlamak
Ekmeği ve yemeği büyük lokmalar halinde almak
Yemek yerken kaşığı ağzına sonuna kadar sokmak
Yemek esnasında eliyle ekmek kırıntıları toplamak
Sofrada devamlı birilerinin yüzüne bakmak
Yemekte herkes elini çektiği halde yine yemeğe uzanmak
Hoşaf içerken kaşığı önüne yakın bir yere silkmeden tekrar hoşaf kâsesine sokmak
Kahve İçerken ağızla ses çıkarmak
Suyu çok hızlı, şerbeti ise sonuna kadar içmek