Osmanlı'nın merhamet yuvası; Miskinler Tekkesi
Osmanlı'nın bir merhamet yuvası olan Miskinler Tekkesi, cüzzamlı hastaların bakılıp korunduğu, hayatlarını sürdürmelerine yardımcı oldukları bir yerdi. Hastaların, Avrupa'da lanetli olarak adlandırılıp hakaretlerle şehirlerden sürüldüğü bir dönemde, Osmanlı zerafetini yansıtacak rehabilite merkezleri kurdu. Bu sürece Osmanlı'nın en büyük katkısı ise onların psikolojilerini düşünmeleriyle oldu. Peki, Miskinler Tekkesi'nin işlevi neydi? Neden tekke olarak adlandırıldı?
Önceki Resimler için Tıklayınız
Osmanlı döneminde tedavisi mümkün olmayan cüzzamlılar, şehir dışında tutularak emniyet altına alınırdı. Miskinhane denilen bu yerler, bir karantina alanıydı. Endülüs, Selçuklu ve Osmanlı döneminde miskinhaneler şehir dışında oluşturulurdu.
Cüzzam rahatsızlığına yakalananların tedavi edilmesi sürecinde Osmanlı'nın bu sürece en büyük katkısı, hastaların psikolojilerini de düşünmeleriyle oldu.
Cüzzamlı hastaların tecrit edildiği bu mekânlara tekke denilmesinin nedeni tarikat pîrinin türbesi yanında bulunan ve insanların müstakil bir grup halinde yaşamalarına elverişli olan tekkelere benzetilmesinden kaynaklanıyordu. Miskinler tekkesinin idarecilerine de "şeyh" deniliyordu. Tekkenin yöneticisi zamana göre cüzzamlı veya itimat kazanmış, güvenilir ve adil olan hastalığa yakalanmayan biri de olabilirdi.
Cüzzamlılar halkın içine karışmak istemeyerek münzevi bir hayat sürdürüyorlardı. Bu isimlendirmenin sebebi, cüzzam hastalarının hoşlanmayacakları bir isimle gururlarını kırmamak içindi. Bu sayede hastaların psikolojik çöküntüye uğramalarını engellendi.
Her gün akşamları çorba, pilâv ve et, haftada iki kere de zerde gönderilirdi. Tekkenin önünde bulunan sadaka taşına bırakılan yardımlar, hastalarca bölüşülür ve hep bir ağızdan, kendilerine yardım edenlere hayır dualar edilirdi.
Avrupa'da cüzzamlıların lanetli sayılıp yakıldığı bir dönemde, Osmanlı'nın hastaları rehabilite merkezlerine alarak her türlü ihtiyaçlarını karşılaması ve en iyi şekilde bakılması amacıyla her türlü önlemin düşünülmesi imparatorluğun zarafetinin yansımasıydı.
Halk, tekke ve dergâh dervişlerine yardım ettiği bilindiğinden Miskinler Tekkesi adı cüzzamlılara sadaka verilmesine vesile oluyordu.
Osmanlı'nın ilk cüzzamhanesi II. Murad tarafından yaptırılarak Edirne'nin kenar semti Kirişhane'de hizmete girdi. Daha sonra Üsküdar, Bursa, Lefkoşa, Kandiye ve Sakız'da cüzzamhane açıldı. Bunlar içinde en önemlisi İstanbul'da hizmet vereniydi.
II. Bayezid zamanında 1501 yılında hazırlandığı düşünülen Kanunnâme-i İhtisâb-ı İstanbul el-Mahrûse'nin 64. maddesindeki, "... ve cüzzamlıları şehirden süreler, şehirde komayalar" hükmünün bir sonucu olarak Yavuz Sultan Selim tarafından o yıllarda Üsküdar'ın dışında kalan Karacaahmet Mezarlığı'nın ortasında inşa ettirildi.
Evliya Çelebi, Miskinler Tekkesi'nden Seyahatnamesinde de bahseder. "Ve Tekye-i Miskinler, tarîk-i âm üzre şehir haricinde bir tekyedir. Cümle miskinler anda sâkin olup nezaratlar ile geçinirler. Şehir içre bir miskin haber alsalar amân vermeyüp alup tekyelerine götürürler. İsterse a‟yân, eşrâf, kibâr olsun anı miskinler ellerinde olan hatt-ı şerifleri ile alup miskinhaneye götürürler. Zîrâ diyâr-ı Rûm'da cüzâm marazı sârîdir deyü şehir içre miskîn durmak memnû olduğundan her şehir haricinde başka miskînhâneler vardır. Kimse ile ihtilât etmeyüp başka sâkin olurlar."
Bu tekkenin amacı, hem sağlıklı kişileri bu hastalıktan korumak hem de toplum içinde yaşama şansı olmayan cüzzamlıları barındırmak amacını taşıyordu.