Şemsi Ahmed Paşa Külliyesi’nin tarihi ve talihi
Üsküdar'ın incisi Şemsi Ahmed Paşa Külliyesi'nin medrese kısmına, Balkan Savaşı ve I. Dünya Savaşı yıllarında muhacirler yerleştirildiğini biliyor muydunuz? Peki, külliyenin bir parçası olan camiye neden "Kuşkonmaz" isminin verildiğini? Vapurla, Eminönü'den Üsküdar'a giderken gördüğünüz panoramanın sahil kısmının sonunda yer alan ve en nadide eser olan Şemsi Paşa Külliyesi'nin tarihini ve talihini sizler için derledik.
Önceki Resimler için Tıklayınız
Külliye inşa edilirken 1580 yılında vefat eden Şemsi Ahmed Paşa'nın türbesi caminin deniz yönüne doğru olan kuzeydoğu cephesine bitişiktir. Türbe kapısı üzerinde bulunan, iki satır halindeki dört mısralık sülüs yazılı kitâbede tarih yoktur. 4,5 × 4 m. boyutlarındaki türbe bir aynalı tonozla örtülüdür.
Şemsi Paşa, nüktedan kişiliği ile bilinirdi. Bu sebeple de bezm âlemlerinin vazgeçilmez siması idi. Belki de bundan dolayı II. Selim'in en yakın nedim halkası içine girebilmiştir. Paşa, avcılıkta olduğu kadar silahşorlukta da oldukça mahirdi. Avcılıkta mahareti sebebiyle Kanuni Sultan Süleyman'ın özel iltifatına nail olmuş, hatta padişah bir keresinde Paşasının mantara olan tutkusunu bildiği için toplattığı mantarları kendi eliyle ona ihsan etmişti.
Külliye Mimar Sinan imzası taşıyor. Şair Ulvî'nin kaleme aldığı celi sülüs kitabesinden yapı topluluğunun 988/1580'de yani Paşa'nın vefatından kısa bir süre önce bitirildiği anlaşılmakta. Külliye, tarihsel süreçte en büyük yıkımlardan birini 1894 depreminde yaşamış. Deprem sonrası ciddi biçimde harap olan yapı, Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde yaşadığı savaş ortamının ve maddi yoklukların tesiriyle uzunca bir süre atıl kalmış. Bu süreçte caminin minare ve kubbesi yıkıktı. Medrese kısmına Balkan Savaşı ve I. Dünya Savaşı yıllarında muhacirler yerleştirilmişti. Medrese, bir müddet hayvan barınağı olarak da kullanılmış.
Yapı hakkında 1930'larda Halil Edhem Eldem Bey, Camilerimiz adlı eserinde şunları söyler: "Bu güzel Türk abidesinin senelerden beri devam eden harabiyeti son dereceye gelmiştir. Minaresi kâmilen yıkılmıştır. Binalarının kurşunları çalınmıştır ve kısmen sarmaşıklar duvarları istilâ etmiştir." İbrahim Hakkı Konyalı Üsküdar Tarihi adlı çalışmasında caminin bu harap hâlden kurtulmasında 7 Nisan 1938 tarihinde Tan gazetesinde kaleme aldığı yazısının son derece etkili olduğundan bahseder. Bu yazıda Mimar Sinan'a karşı Türk toplumunun münafıkça bir saygı duyduğundan, bu büyük mimara bir yandan ihtifal törenleri düzenlenirken bir yandan da eserlerinin kaderine terk edildiğinden bahseder.
Konyalı yine Üsküdar Tarihi adlı eserinde caminin yıkılarak arazisi satılacak eserler listesine kaydedildiğini, yapı mamur edilmeden evvel de camisinin bazı kendini bilmezlerce tuvalet olarak kullanıldığını söyler. Cumhuriyetin ilk yıllarında ihtimal ki hem Üsküdar siluetinde oynadığı rol hem de Sinan yapısı olması hasebiyle ihya edilecek yapılar arasına alınan külliye 1940-43 yılları arasında Vakıflar Umum Müdürlüğü tarafından esaslı bir restorasyon görecektir.
Yapı topluluğu 2007-2008 yıllarında bir kez daha onarım görür. Yapının kubbesinde yer alan celi sülüs yazılar İsmail Hakkı Altunbezer'in elinden çıkmadır. Şemsi Ahmed Paşa'nın türbesi caminin kuzeydoğu köşesinde yapıya bitişik bir konumdadır. 4x4 ebadında sade bir oda olan türbenin 1940'lardaki restorasyonu sırasında dışarı çıkarılan ve tekrar yerine konulmayan bir de kitabesi vardır. Kitabede, Ya İlâhi son nefesinde Şemsî biçarenin Cürmine kılma nazar bir a'mâl yüzünden dahi mısraları yazmaktadır. Kitabe ve cami haziresindeki mezar taşları hakkında yapılan kapsamlı çalışmalar, söz konusu beytin kendisi de şair olan Paşa'nın kaleminden çıkmış olabileceğini belirtir.
Caminin güneydoğusunda kalan hazire kısmında daha ziyade 18. ve 19. yüzyıllara ait mezar taşları bulunur. Buradaki taşların bir kısmı gelişigüzel serpiştirilmiştir. Burada yatanların bazıları Bolulu olup Paşa'nın hemşerisi, belki de akrabalarıdır.
Caminin batı ve güney yönlerini saran darülhadiste on iki adet kare planlı hücre vardır. Medrese, bir dönem tekke olarak da hizmet vermiş. İstanbul'un 500. fetih etkinlikleri kapsamında 29 Mayıs 1953'ten itibaren Halk Kütüphanesi olarak kullanılmaya başlanmış ve Üsküdar Selim Ağa kütüphanesinde bulunan 5000 kadar yeni harfli eser buraya aktarılmıştır. Zaman içinde kitap sayısı daha da artacaktır. Medrese binası bugün de kütüphane olarak hizmet vermektedir.
Şemsi Ahmed Paşa'nın İstanbul dışında da birtakım imar faaliyetlerinin olduğu biliniyor. Memleketi olan Bolu'da bir külliye, Gerede'de bir han, Üsküdar'daki külliyesinin yanına da III. Murat için bir kasır inşa ettirmiştir. Bazı kaynaklarda bu kasır deniz kıyısında olması hasebiyle yalı olarak da anılır. III. Ahmed zamanında kasır, esaslı bir onarımdan geçer. Bazı kaynaklarda yapının bu onarım sonrasında "Şerefâbâd kasrı" olarak anılmaya başlandığı kayıtlıdır. Paşa'nın tarih ve edebiyat alanlarında son derece donanımlı olduğu biliniyor. Bu sahalarda eserler kaleme almıştır. Şehname-i Sultan Murad adlı eseri Hz. Peygamber'den Sokollu Mehmed Paşa'nın ölümüne kadar olan süreci anlatan bir tarih çalışmasıdır.