Tarihte bugün: 3 Ekim 1912'de Sebilürreşad'da çıkan haberler
Yayın hayatına başladığı günden itibaren Müslümanların birliğini savunan Sebilürreşad; Afganistan'dan Hindistan'a, Japonya'da Buhara'ya kadar dünyanın dört bir yanında bulundurduğu yazarlar sayesinde o bölgelerle ilgili sağlıklı haberlere yer verdi. Yazı kadrosunda Mehmet Akif, İsmail Hakkı, Mehmet Tahir, Abdürreşid İbrahim gibi isimlerin yer aldığı dergi, İslam aleminin uyanması ve yükselmesi için çalışmayı en mukaddes görev kabul etti. Sizler için 3 Ekim 1912'de Sebilürreşad'da çıkan haberleri derledik.
Giriş Tarihi: 03.10.2020
09:22
Güncelleme Tarihi: 03.10.2023
09:50
TEFSİR-İ ŞERİF - MEHMET AKİF
"Bir de, belanın öylesinden sakınınız ki, o hiçbir zaman yalnız içinizden zalimlere isabet etmez; sonra, bilmiş olunuz ki Allah'ın azabı yamandır."
📌 Bu ayet-i kerime "Ey müminler Allah ile Peygamberin size hayat verecek olan davetine icabet ediniz… " mealindeki ayet-i kerimesinin altındadır; her ikisi de sure-i Enfal'e mensuptur.
▶ Şimdi, bu iki âyet-i celîleden şu hakikat sarâhaten anlaşılıyor ki: Her biri cemâat-i müslimîn için sermedî bir hayat olan evâmir-i ilâhiyyeyi yerine getirmeyecek; geldiği zaman kurunun yanında yaşı da yakıp kül eden, salgın musibetleri başımıza getirmemenin çaresine bakmayacak olursak, helâkimiz muhakkaktır.
▶ Ne yapalım, kanun-i ilahi böyle: Kurunun yanında yaş da yanıyor. Beş on kişinin uyandırdığı fitne yangını binlerce, yüz binlerce, milyonlarca hanümanın külünü havaya savurmaktan geri kalmıyor. Evet, bir namerdin hırsına koca bir memleket kurban oluyor. Bir münafığın yüzünden cemaatler, cemiyetler târumâr olup gidiyor. Hakîm şair Ziya Paşa merhûmun dediği gibi, Kahhâr-ı Zü'l-celâl
Bir mülkü bir harîs-i sitemkâr için yıkar; Bir kavmi bir münâfık ile târumâr eder
📰
*Âyet-i celîle: Yüce ayetler Sarâhaten : Açıkça Sermedî : Daimî, ebedî, sürekli Evâmir-i ilâhiyye: İlahi emirler Hanüman : Ev bark, yurt
Milli iradenin zor zamanlardaki gür sesi: Sebilürreşad
📌 Pekâlâ! Böyle bir, iki, beş, on, yirmi, elli, yüz... Hatta bin hatta bir kaç bin suçlunun cezâ-yı amelini geride kalan milyonlarca bî-günâha çektirmek, adâlet-i ilâhiyyeye sığar mı? Bu suali ukde-i hâtır etmek bile haramdır. Çünkü Hallâk-ı Hakîm, bu âlem-i hilkat için, hiçbir zaman değişmeyecek birtakım kanunlar vaz' etmiş; o kanûnların mahiyetini, ebediyetini, lisân-ı şerîatle bütün mükellef olan insanlara bildirmiş ; hem onların bizim hayatımıza, bizim selametimize tealluk eden kısmını iyice anlayabilmemiz için gayet basit, gayet vazıh bir sûrette tertîb eylemiş ; sonra, yine bizim selâmetimiz nezd-i rahmânîsinde pek matlûb olduğu için "Sakın bu kanunların gösterdiği yoldan ayrılmayınız, zîrâ mahvolursunuz." ihtarını daima tekrarda bulunmuş.
▶ Artık biz kalkar da Allah'ın evâmirine kulak vermez ; Allah'ın gösterdiği yolu tutmaz; bilakis bizi helâk uçurumlarına doğru götürmek isteyen bir şirzime-i fesâdın bile bile arkasına düşersek; adâlet-i ilâhiyye için bizi te'dîb etmemek kabil olur mu?
📰
*Bî-günâh: Günahsız Adâlet-i ilâhiyye: İlahi adalet Ukde : Sorun Hilkat : Tabiat, yaratılış Tealluk : Muhabbet etmek, sevmek, alâkalı olmak Vazıh: Açık Şirzime-i fesâd: Fesat çıkaran insanlar Te'dîb : Edeblendirme
Mehmet Akif'in gerçekleştiremediği İslam Kongresi
▶ Yazıklar olsun ki kendilerinin pek sağlam Müslüman olduklarına kail olan çoğumuz bu tehditlerden, bu ihtarlardan zerrece müteessir, hatta haberdar değil! Hayatlarını bizim ölümüzde arayan yabancı milletlerle yabancı hükumetlerin aramıza serpiştirdiği nifak, fesad, kavmiyet, cinsiyet, ırk davalarını; hülasa vahdet-i milliyyemizi perişan edecek her türlü esbab-ı izmihlal tohumlarını bir an evvel büyütmek, bir an evvel mahsul verecek devre-i kemaline getirmek için o kadar faaliyet gösteriyoruz ki: Hayrına, hakiki menfaatine karşı o kadar lakayt, o derecede kalp görünen Müslüman cemâatlerin kendi şerlerine, kendi ziyânlarına gelince nasıl olup da bu kadar çalışkan kesilmelerine akıl bir türlü ermiyor.
Mehmet Akif
📰
İzmihlal : Bozulup gitmek Esbab : Sebepler
Torununun dilinden bilinmeyenleriyle Mehmet Akif
REZİL ESERLER HAKKINDA -SAFVETÎ KEMAL
📌 Pek çok defalar söylenildi, bin telehhüfler, sad-hezâr hayflarla haykırıldı ki, bu millet ahlâka, ahlâk-ı fâzılaya nâil olmak çarelerini taharrî yolunda bütün mevcudiyetini, olanca vüsat-i iktidar ve kuvve-i müfekkiresini sarf etmelidir. Şu son zamanlarda pek ziyade çığırından çıkmış olan ahlak-ı necibemizi bütün bütün kayıp olmuş görmekten tevakki ve tehaşi eylemelidir.
▶ Evet, kemâl-i teessürle itiraf etmeliyiz ki, bugünkü ahlâk ve seviye-i idrak ü irfanımız bir dereke-i süflâ-yı hîçîye doğru sürüklenmek istidadını gösteriyor. Neden saklayalım?! Ne için ulu orta söyleyivermeyelim?! Ahlâk namına, irfân ve iz'ân namına tefahür edecek, gururlanacak bir derecede değiliz. Ne erkeklerimizde, ne de kadınlarımızda onu düzeltmek, metîn ve rasîn esaslara rabt eylemek fikri uyanamadı, bir türlü uyanmak emarelerini de gösteremedi. Bu vâdîde çalışanlarımızın, çalışmak isteyenlerimizin teşebbüsât-ı lâyıka ve muhıkkaları bir dâire-i mahdûdiyyette kaldı.
📰
Sad-hezâr: Yüz bin Telehhüf: Mahzun olmak Ahlâk-ı fâzıla: Faziletli huylar Taharrî : Aramak, araştırmak Vüsat : Genişlik Tehaşi : Korkup çekinme, sakınma Süflâ : Daha alçak, adi
📌 Onlar bir taraftan metîn-i ahlâk için teşmîr-i sâk-ı gayret etmekteler iken diğer taraftan bârân-ı belâ gibi yağdırılan darbeler, bî-muhâbâ edilen itirazlar o temelleri de yıktı, harâb etti. Onun içindir ki, bugün elimiz böğrümüzde vâlih ü hayrân kaldık ve daha da şaşacağız ve didineceğiz! Bir kere maarifimize bakalım; yok… Seviye-i irfanımıza güvenmek isteyelim, o da yok. Sanat ve ticaretimizi ele alalım, o hiç yok.
▶ İstinâd etmekliğimiz lazım gelen noktalarımız: Ahlâk ve irfan… O da yukarıda söylediğimiz gibi ağlanacak bir raddede… O hâlde ne yapmalıyız? Başımızı taşlara çarpa çarpa ölmeli miyiz; hayır!? Bu millet yaşayacaktır ve yaşamak için mevcudiyetini muhafaza etmektedir . Fakat yaşamak için de bir sâik-ı manevîye muhtacız: İşte o da ahlâk...
▶ Üç yüz bu kadar seneden beri mevcudiyet-i maddiye ve ma'neviyyesini muhafaza etmekte olan bu millet-i necîbe üç-beş erâzilin, beş-on yardakçının bâzîçe-i ihtirâsı olamaz; ihtirâsât-ı nefsâniyye yolunda, on paralık bir istifade uğurunda koca bir milletin, ahlâkını bozmak için irtikâb edilen, edilmekte olan hıyânet ve denâetlere artık tahammül edilemez.
📰
*Teşmîr : Çivileme, mıhlama Bârân-ı belâ: Bela yağmuru Bi-muhâbâ: Korkusuz Vâlih : Şaşırmış Sâik-ı manevî: Sevk eden, götüren Bâzîçe : Oyuncak, eğlence İrtikâb : Bekleme, gözleme Denâet : Alçaklık, çok fena hareket
Müslümanlar roman yazabilir mi?