Yavuz Sultan Selim geçilmez çölü nasıl geçti?
Doğu'ya yaptığı fetihlerle ve kişiliğiyle Osmanlı Devleti'nin en önemli padişahlarından biriydi Yavuz Sultan Selim. Çok iyi at biner ve kılıç kullanırdı. Ok atmada ve yay çekmede ise adeta ustaydı. Şehzadelik yıllarında çok iyi eğitimlerden geçen Yavuz, "geçilemez" denilen Sina Çölü'nü 13 günde aştı! Yavuz Sultan Selim Han'ın 498'inci ölüm yıldönümünde rahmetle yâd ediyoruz.
Giriş Tarihi: 14.02.2019
11:48
ÖNÜMDE HZ.MUHAMMED YÜRÜYOR
Lakin Yavuz'un azmi ve kat'î kararı ile çöle girildi. Bir müddet sonra Yavuz, atından indi, yürümeye başladı. Askerî erkân, hayret ve dehşet içinde idi, "Atların bile kanının kaynadığı, zor yürüdüğü bu çölde Sultan, niye atından indi, yürümeye başladı?" diye fısıltılar başladı. Bu dehşet içinde askerî erkân da, atlarından inip, onlar da yürümeye başladılar.
Paşalar, Yavuz'un arkadaşı Hasan Can'a "Ne olur Hünkâra sor. Bu acep ne iştir?" dediler.
Hasan Can, Yavuz'a merakla, bu halin neyin nesi olduğunu sorunca, Yavuz, "Hasan görmüyor musun, önümüzde Allah Resulü Fahr-i Kâinat Efendimiz yürüyor! " dedi.
On üç günde bu korkunç çöl, bir bulutun altında, Allah Resûlü'nün ruhaniyetleri ile geçildi. Mısır fethedildi. Yavuz, 22 Ocak 1517'de Memlukleri, Ridaniye'de tekrar mağlup etti ve bu suretle Mısır kesin olarak fethedilmiş oldu.
YAVUZ SULTAN SELİM'İN KAFTANI
Sekiz ay süren Mısır seferi sona ermiş, dönüş yolculuğu başlamıştır. Yavuz Sultan Selim dönüşte hocası Anadolu Kazaskeri İbn-i Kemal'in yanında bulunmaktadır. Hem yol almakta hem de hocasına merak ettiği meseleleri sorup onun ilminden faydalanmaktadır. Ordu ilerlerken bir ara çamurla kaplı bir sahadan geçilir.
Kemalpaşazade'nin atının ayağı sürçer. Yerden sıçrayan çamurlar Yavuz'un kaftanını kirletir. Herkesin yüreği ağzına gelmiş, ne olacağını birbirine sormaktadır. Büyük âlim Kemalpaşazade ise başını önüne eğmiş, endişeli gözlerle beklemektedir. Koca Yavuz, değerli hocasının edebi ve mahcubiyeti karşısında kızarır ve ilme ne kadar değer verdiğini anlatan şu sözleri söyler:
Venedik'ten bir elçi gelmiştir. Elçi, Yavuz Sultan'la görüşüp ülkesine geri döner. Ülkedeki üst düzey yöneticiler Yavuz'un nasıl birisi olduğunu sorarlar. - Göremedim, der elçi. Merak ederler: - Huzuruna girdiğin, yanına kadar vardığın halde nasıl göremedin?
Bunun üzerine elçi şu müthiş itirafta bulunmak zorunda kalır: Kılıcı öyle parlıyordu ki, yüzüne bakamadım. Kısa sürede Venedik elçisinin bu sözleri Osmanlı Sultanı'nın da kulağına gelir ve haşmetli Sultan şunları söyler: -Paşalarım, der. Osmanlı Devleti'nin kılıcı parladığı müddetçe zalimlerin boynu daima eğik gezecektir. Ama Allah korusun, bu kılıç ne zaman ki kınına girer de paslanmaya başlarsa, işte o zaman kafalar yavaş yavaş dikilir ve bir gün bize yukarıdan bakmaya başlarlar.
YA SEN BİZİ KİMİNLE SANIRDIN?
Hayatı muhteşem zaferlerle dolu olan Yavuz Sultan Selim, kısa fakat dolu dolu geçen hayatında küçük bir çıbana yenik düşer. Son anlarında yanında Hasan Can vardır. Yavuz, Hasan Can'a sorar: - Hasan bu ne hâl?, Şimdi Allah ile birlikte olma zamanıdır sultanım! Cevap oldukça düşündürücüdür. - Bre Hasan, sen bunca zamandır, bizi kiminle bilirdin?