Dostluk-düşmanlık arasında bir paradoks: Hafıza
Hafıza, duyularla elde ettiğimiz bilgileri sakladığımız, belirli şekillerde belleğimizde işlediğimiz ve gerekli zamanlarda hatırladığımız zihin gücüdür. Anılarımız, tecrübelerimiz, bilgi ve becerilerimizin tümü hafızamızda depolanır. Hafızamız, kimi zaman iyi bir dost kimi zamansa en azılı düşmanımızdır. Peki, olumlu ve olumsuz pek çok veriyi işleyen ve saklayan hafızamız, yaşamımızı nasıl etkiler? Yaşadığımız kötü olayları unutmak mı daha iyidir, unutmamak mı? Bize ait olmayan bir anıyı belleğimiz nasıl oluşturur? Hafıza kaybı kadar "unutamamanın" da hastalık olabileceğini hiç düşünmüş müydünüz?
Giriş Tarihi: 23.02.2021
17:01
Güncelleme Tarihi: 04.11.2022
14:23
Duyularla elde edilen algıları saklayan ve hatırlanmalarını sağlayan zihin gücüne hafıza denir.
💠
İngiliz düşünür John Locke, belleğin oluşumuna dair zihin kuramını "tabula rasa" adlı önermesi ile açıklar. Ona göre bireyler dünyaya geldiklerinde zihinleri boş bir levhadır. Doğuştan gelen hiçbir fikre sahip değildir. Zaman geçtikçe bu boş levha deneyimlerle dolar ve insan bütün bilgilerini deneyimler aracılığıyla elde etmiş olur.
İskoç filozof David Hume ise "demet kuramı" önermesi ile belleğin oluşumuna ışık tutmaya çalışır. Bu kurama göre insan tek bir varlık değil; birbiri üzerine yığılan düşünceler, algılar ve duyular demetinin oluşturduğu bir bütündür.
📌 Modern bilim, benlik ve hafızanın oluşumu konusunda demet kuramı tespitlerini desteklemektedir. Hafıza, yaşananları, öğrenilenleri ve bunların geçmişle ilişkisini bilinçli olarak zihinde saklama gücünü ifade eden bir tabirdir.
Psikolojide hafıza, bir bilgiyi depolama, saklama ve sonrasında geri çağırma yeteneği olarak tanımlanır.
💠
Hafızanın sınıflandırılması ise süre, bilginin doğası ve geri çağrılması açısından üç farklı sınıflandırma safhasına sahiptir:
📌 Kodlama ve kaydetme : Alınan bilginin işlenmesi ve birleştirilmesi.
📌 Depolama: Kodlanan bilginin sürekli bir kaydının oluşturulması.
📌 Geri çağrılma veya hatırlama: Aktivite veya işlem sonucu oluşan ipucunun bilgiyi depodan geri çağırması veya hatırlatması.
Hafızanın ikinci aşaması olan depolama konusu da duyusal, kısa süreli ve uzun süreli hafıza olarak üçe ayrılır. İslam düşüncesinde geçici idrakin olduğu, kısa süreli hafıza el-kuvvetü'z-zâkire ; kalıcı ve sürekli hafızanın faaliyette olduğu hafızaya ise el-kuvvetü'l-hafızâ denilir.
‘HAFIZA-İ BEŞER NİSYAN İLE MALÜLDÜR‘
Nisyan, kelime anlamı olarak "unutmak, ertelemek, bilerek veya bilmeden terk etmek" anlamlarına gelir.
💠
Dilimizde "Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür" yani "insan hafızasının eksikliği unutkanlığıdır" cümlesi sık sık tekrarlanan veciz bir söz olarak karşımıza çıkar.
Genel anlamda unutma olarak tanımlanabilecek nisyan, hafızada bulunan bilgilere erişilememesini ifade eder. Bunun nedeni daha önce öğrenilen bilgilerin artık zihinde kayıtlı olmayışı ya da kayıtlı olup da o anda herhangi bir çağrışım sağlanamamasıdır.
📌 Unutma, duyu belleğindeki sinirsel bir bozulmadan kaynaklanabileceği gibi kısa süreli hafızanın kapasite sınırı ya da uzun süreli belleğe erişimin engellenmesi gibi durumlardan da kaynaklanabilir. İlk iki durumda bilgi tamamen kaybedilirken, üçüncü durumda bilgiye erişim mekanizmalarındaki sorunların hatırlamayı engellediği varsayılır.
🔶🔸 Zihin sağlığını arttıran 12 ipucu
İSLAM FELSEFESİ AÇISINDAN UNUTMAK
Kur'an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde nisyan ile aynı kökten türeyen kelime ve fiiller sıkça rastlanılır.
💠
Ayetlerde Allah'ın unutmasının söz konusu olamayacağı belirtilirken; kullar hakkında ise nisyan hem terk etme hem de unutma anlamlarında zikredilir. Hafızada tutamamak ve unutmak manasındaki nisyan, dinen bir mazeret olarak kabul edilmektedir.
Zihin ve fikir dünyasının inşasında hafıza başat kabul edilir ve o olmadan tahayyül, hüküm, dil ve şuurdan söz edilemez. Hatırlamak kadar unutmak da insani bir durum olarak değerlendirilir. Tefsir ve fıkıh alanında otorite kabul edilen İbn Abbas'a nisbet edilen bir rivayete göre "insan" kelimesi", unutma anlamındaki "nesy" kökünden türemiştir.
📌 Unutmak, acıların ve başa gelen kötülüklerin etkisinden kurtulmayı, gereksiz bilgilerin ayıklanmasını sağlama açısından Allah'ın bir rahmeti sayılmıştır.
UNUTMALI MI, UNUTMAMALI MI?
Günahlar, hafızaya işlenen ve terk edilmesi gereken kötü işleri unutup unutmamak konusunda İslam felsefesinde çeşitli tartışmalar bulunur.
💠
9. yüzyılda yaşayan filozof Cüneyd-i Bağdadi, sahih dindarlığın başlama noktası olarak tövbenin ne olduğunu "tövbe insanın günahını unutmasıdır" şeklinde tanımlamıştır. Uç noktada bir tanım yapan Bağdadi'ye getirilen eleştirilerin büyük çoğunluğu, insanın günahlarını ve gafletini aklında tutması ve bu sayede tekrar aynı hataya düşmekten kendini koruması yönündedir. Zira Kur'an-ı Kerim'in önceki nesillerin hataları ve suçları hakkındaki anlatımlar da buna işaret etmektedir.
Yine aynı yüzyılda yaşayan sufi ve müfessir Sehl et-Tüsterî ise tövbeyi "günahı unutmamak" olarak tanımlamıştır.
Bu iki ayrı uç tanımı bir arada aktaran önemli İslam tasavvuf ehli Kuşeyri, Kelabazi ve Hücvir, insanın ahlaki gelişiminin, unutmak ya da unutmamak önemli olmaksızın tövbe sayesinde başlayacağını savunmuşlardır.
📌 Yine insanın iyi fiilleri unutması da tartışma konusu olmuştur. Bireyin kendi iyi fiilleri ile övünmesi, beklenti içine girmesi, İslam'da yasaklanan bir davranış olan kibre yol açabilir. Ya da ahlaki açıdan birinin yaptığı iyiliği akılda tutmak, minnet altında kalarak güzel davranışta bulunmak "iyiliğin karşılıksız oluşu" ve "beklentisizlik" ilkesini yok edebilir.