Kaçış sendromu hastalığı nasıldır? Kaçış sendromu hastalığı belirtileri...
Dünya üzerinde şimdiye kadar yaklaşık 800 kişide tespit edilebilen kaçış sendromu, nadir görülen hastalıklar sınıfında yer alıyor. Günümüzde daha çok "SCLS" olarak adlandırılan hastalık, ciddi ataklar, aralıklarla tekrarlayan krizler ve benzeri belirtiler ile karakterize edilmiştir. Peki, kaçış sendromu hastalığı nedir? Kaçış sendromunun belirtileri ve kaçış sendromunun tedavisi nasıldır? İşte, kısaca kaçış sendromuna dair detaylar...
Önceki Resimler için Tıklayınız
Kaçış sendromu hastalığının bilinen herhangi bir kesin tedavisi olmayıp genellikle hastalığın yol açtığı sorunları geri döndürmeye yönelik tedaviler uygulanır. Sebep olduğu ataklar nedeniyle gündelik yaşamı büyük ölçüde olumsuz etkileyen bu hastalık aynı zamanda yol açtığı sorunlar nedeniyle vücudun diğer doku ve organlarının da işleyişini bozarak farklı hastalıkların oluşumuna zemin hazırlayabilir. Hastalığın tedavisinde temel amaç, atakların önlenmesidir.
Bu atakların önlenmesi için bazı durumlarda gribal enfeksiyon tedavisinde kullanılan birtakım antibiyotikler ile bronşit ve astım tedavisine yönelik ilaçlardan yararlanılır. Krizlerin önlenebilmesi için sürekli ve düzenli olarak tansiyon ölçümü yapılmalı, gerekli durumlarda tansiyonun normal seviyelere getirilebilmesine yönelik ilaç tedavisi uygulanmalıdır.
Hastalığın tanısını almış olan bireylerde stres, kaza ve yaralanma gibi travmalar atakları tetiklediği için kişiler kendilerine ve sağlıklarına gerekli özeni göstermelidir. Kapiller kaçış sendromu hastalarında ayrıca alerji testi yapılarak kişinin hassasiyetinin olduğu maddeler belirlenmeli, atak oluşumuna sebep olabileceği için hastalar alerjen maddelerle temastan kaçınmalıdır.
Eğer siz de kaçış sendromu tanısı aldıysanız hastalığın ciddiyetinin bilincinde olmalı, düzenli olarak sağlık kontrollerinizi yaptırmalısınız. Kaçış sendromunda genellikle krizlerin bir gün öncesinde grip benzeri belirtiler izlenmekle birlikte hastaların bu gibi sorunlar yaşadıklarında mutlaka bir sağlık kuruluşuna başvurarak kaçış sendromu hastası olduğunu ve kriz öncesi belirtilerini yaşadığını bildirmesi gerekir.
Hastalığın tamamen önüne geçilebilmesini sağlayan kesin bir tedavi tekniği henüz geliştirilmemiş olsa da, oluşan ataklar sırasında yaşamsal fonksiyonların korunabilmesine yönelik tedbirler alınarak sürecin sorunsuzca tamamlanması mümkün olabilmektedir.
Gelişen ataklar esnasında kişi derhal kontrol altına alınmaz ve gerekli tedavi uygulanmaz ise organlarda kalıcı hasarlar oluşabilir ve yaşamı tehdit eden tablolar ortaya çıkabilir. Bu nedenle hekiminiz tarafından önerilecek olan tedavi planına uyum sağlamanın yanı sıra olası bir kriz durumunda yapılması gerekenler konusunda yakınlarınızı da bilgilendirmeli, acil bir durum söz konusu olduğunda derhal hastanelerin acil servislerine başvurmalısınız.
Kaçış sendromlu hastalar belli oranda steroidlerle tedavi edilebiliyor. Fakat steroidlerin uygulanması hastada peptik ülser, kilo artışı, aseptik nekroz, osteoporoz, hipertansiyon, diyabet gibi gibi çeşitli sistemik komplikasyonlar yaratabiliyor. Hatta pek çok hastada steroid tedavisi sonrası gelişen psikoz olguları keşfedilebiliyor. Bu nedenle belli başlı aşamalarla iyileşme kaydedilse bile hastalığın farklı yönlere kayması neticesinde henüz net bir iyileşmeden söz edilemiyor.
Kaçış sendromu için sistolik veya diyastolik kan basıncı, serum albümin düzeyi, WBC veya trombosit sayısı, hemoglobin ve hematokrit düzeyleri ve kullanımında farklılık olmadığını gösteriyor. Hastalarda yapılan fiziki ve radyolojik incelemeler sonucunda cerrahi uygulamalardan kaçınılıyor fakat akciğerlerde ve diğer hayati organların etrafında sıvı birikmesi söz konusu ile durum değişebiliyor.
Uzman doktorlar tarafından hastaya göre tercih edilen tedavi yöntemi ile birlikte hayati organlarda kalıcı hasarı önlemek hedefleniyor. Bu aşamada hastanın iyileşebilmesi için gözetim altında kalması ve vücudundaki hassas dengeyi sağlamak için yoğun bakım ünitesinde santral venöz veya arteriyel basıncın kontrol altında tutulması gerekiyor.
Bayılma ve atak durumunda hastanın yaşamsal faaliyetlerini kısıtlayan sistemik kapiler kaçak sendromunun yol açtığı en büyük tehlike akut böbrek yetmezliği olarak görülüyor. Böbrekleri zarar gören hastanın ciddi bir kontrol altında tutulması ve sıvı kaybının doğru şekilde önlenmesi hayati önem taşıyor.