Merhamet nedir? Gereğinden fazla merhametten maraz mı doğar?
İslam'ın öngördüğü merhamet, her canlıyı kapsayacak kadar geniş bir vasfa sahiptir. Anne, baba, çocuklar, kadınlar, yaşlılar, yetimler, kimsesizler, hastalar ve yoksullar başta olmak üzere tüm insanlara ve diğer tüm canlılara şefkatli ve merhametli davranmak müminlerin görevidir. "Allah, insanlara merhamet etmeyene rahmette bulunmaz." hadisinden yola çıkarak merhametin dinimizdeki yerine, günümüzdeki konumuna ve gereğinden fazla merhametin doğurduğu sonuçlara değindik.
Giriş Tarihi: 13.09.2019
13:18
Güncelleme Tarihi: 13.09.2019
15:55
Acıma, esirgeme, koruma, sevgi gösterme, yardım etme anlamlarına gelen merhamet, insanı başkalarına iyilik ve yardım etmeye yönlendiren duygudur. Merhamet insanı insan yapar. Merhamet, esirgemek ve şefkat etmektir; acımak ve insaflı davranmaktır; kalp inceliği ve gönül yumuşaklığıdır. Merhamet, Allah'ın Rahmân isminin bir yansımasıdır.
Sözlükte "acımak, şefkat göstermek" anlamında masdar, "acıma duygusu, bu duygunun etkisiyle yapılan iyilik, lutuf" anlamında isim olarak kullanılan merhamet ve aynı mânadaki rahmet kelimeleri öncelikle Allah'ın bütün yaratılmışlara yönelik lutuf ve ihsanlarını ifade etmekte, bunun yanında insanlarda bulunan, onları hemcinslerinin ve diğer canlıların sıkıntıları karşısında duyarlı olmaya ve yardım etmeye sevkeden acıma duygusunu belirtmektedir.
Kur'ân-ı Kerîm'de merhamet kelimesi bir âyette geçerken (el-Beled 90/17) rahmet 114 defa tekrar edilmiştir.
İlahi rahmete ve bağışlanmaya ulaşabilmenin yolu başta insana olmak üzere diğer yaratılmışlara da merhametli olmaktan geçmektedir. Nu'mân b. Beşîr'in naklettiğine göre Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur :
"Müminler, birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet ve şefkat göstermede, tıpkı bir organı rahatsızlandığında diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateşle bu acıyı paylaşan bir bedene benzer." (Müslim, Birr, 66; Buhârî, Edeb, 27)
Merhamet, kalpleri yumuşatan, kin ve düşmanlığı yok eden, nefreti bitiren ve insanları birbirine daha çok yaklaştıran bir duygudur. Yüce Allah, azabını söylemeden önce rahmet ve merhametini , af ve mağfiret edici olduğunu bildirir. Onun esmaü'l-hüsnâsı'nın birçoğu şefkat ve merhametini vurgular. O Allah ki, "merhamet etmeyi kendine farz kılmıştır." (En'am, 6/12) ayet-i kerimesi bunun delilidir.
Peygamberimiz hadislerinde şöyle buyurur:
"Allah merhametini yüz parçaya ayırdı, doksan dokuz parçasını kendi yanında tuttu. Bir parçasını yeryüzüne indirdi. İşte bu bir parça rahmet sebebiyle yaratıklar birbirine merhamet eder. O kadar ki bir hayvanın yavrusunu emzirirken bir kötülük dokunur diye ayağını kaldırması da bu bir rahmettendir." Buhârî, "Edeb", 19; Müslim, "Tevbe", 17.
Merhamet duygusu en üst düzeyde, Allah'ın hidayet rehberi olarak gönderdiği peygamberlerde bulunur. Kur'an'ın ifadesiyle, alemlere rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), Cenab-ı Hakk'ın rahmetinin yeryüzündeki temsilcisi sıfatıyla bütün hayatı boyunca insanların ilahi rahmetten istifade etmesi için olağanüstü çaba harcamıştır. kendisine kötülük edenlere bile düşman gözüyle bakmamıştır. Yüce Allah bir ayet-i kerimede:
"Allah'ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi." (Âl-i İmrân, 3/159) buyurmuştur.
Resûlüllah (s.a.s)'in merhameti o kadar ileri düzeyde idi ki insanları kurtarmaya çalışırken karşılaştığı cefalara aldırmıyor , bu kabalık ve zulümler onun merhametinde en ufak bir azalmaya neden olmuyordu. Taifliler kendisini taşladıkları zaman mecalsiz bir şekilde oturduğu bir sırada Cebrail (a.s)'ın onları helak etme teklifine "hayır " deyişi, Mekke'yi fethettiği zaman Mekkelileri cezalandırma imkânına sahip iken muzaffer bir lider edasıyla "özgürsünüz " diyerek affetmesi onun merhametinin ne derece ileri seviyede olduğunu göstermesi bakımından önemlidir.
"Siz yerdekilere merhamet edin ki göktekiler de size merhamet etsin." Ebû Dâvûd, "Edeb", 58; Tirmizî, "Birr", 16.