Türk Silahlı Kuvvetleri, 21 Ocak'ta, terör örgütü PKK'nın Suriye kolu YPG'yi Türkiye sınırından çıkarmak için Suriyeli muhalif müttefikleri Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) gruplarının da aktif katılımıyla Afrin'e askeri bir harekat başlattı.
Durumun çok karmaşık olması ve bölgedeki oyuncuların sayısı hesaba katıldığında hiç kimse Zeytin Dalı Harekatı'nın kolay olacağını iddia etmedi. Öte yandan Türk yetkililer, karşı karşıya kalınabilecek zorluklara rağmen operasyonun seçilen hedeflere en nihayetinde ulaşacağından emin.
Türkiye'nin nihai amacı, daha önce Fırat Kalkanı Operasyonu ile özgürlüğüne kavuşturulan bölgelerde halihazırda başarılan bir modeli yineleme girişimi çerçevesinde, terör örgütü yerine Afrin halkının kendisinin şehri yönetmesini sağlamak. Bazı uzmanlar, Türk ordusunun Afrin'in merkezine girme kabiliyetine sahip olup olmadığı veya girmek isteyip istemediğini merak etmekle meşgulken, harekatın gayesi, YPG'yi kentten çıkarmak ve bu gerek şehre girerek, şehri kuşatarak ya da diğer düzenlemeler yoluyla olsun Türk sınırlarını güvence altına almak.
YPG/PKK'NIN GERÇEK YÜZÜ ORTAYA ÇIKTI
Ankara, halihazırda şehir savaşı için yüksek eğitimli yüzlerce kişilik özel kuvvetleri sevk edip, Afrin'in batısı, Raco, Şeyh Hadid ve Cinderesi'nden başlayarak şehrin merkezine girmeye hazır olduğunu gösterdi. Askeri gelişmelerin yanı sıra Zeytin Dalı Harekatı, YPG'yi, sadece Türkiye'ye karşı kullanılan, yabancı güçlerin vekili olduğuna dair gerçek yüzünü göstermeye zorladığında Türkiye erken bir zafer de elde emiş oldu. Son birkaç yıldır Ankara, bu terör örgütünün gerçek mahiyetini müttefiklerine anlatmak için çok mücadele etti ama bu çabalar sonuçsuz kaldı. Şimdi ise YPG'nin son dönemdeki eylemleri, Afrin'de Esed ve İran ile yaptığı anlaşmalar, Türkiye'yi bu külfetten kurtardı.
Zeytin Dalı Harekatının ilk günlerinde YPG, Esed rejiminden yardım isteyen bir açıklama yayınladı. Açıklamada, "Suriye devletine, egemenlik yükümlülüklerini yerine getirmesi... ve Türkiye sınırlarını koruması... ve Afrin bölge sınırlarının güvence altına alınması için Suriye silahlı kuvvetlerini konuşlandırması çağrısı yapıyoruz" ifadesi yer aldı.
Suriye'de bir Kürt devleti kurmayı amaçlayan ayrılıkçı unsurlar, birdenbire ülkenin toprak bütünlüğünden söz etmeye başladı. Açıkça görülüyor ki bu, Türkiye'nin askeri müdahalesi olmasa, başarıya ulaşması işten bile olmayan YPG'nin ayrılıkçı projesine büyük darbe vuruyor.
Zeytin Dalı harekatı, Rusya ve İran arasında Esed rejimine ve YPG'ye söz geçiren asıl güç olma konusundaki zorlu mücadeleyi de gözler önüne serdi. Hem Tahran hem de Moskova Esad'ı güçlendirmek, iktidarını korumasını sağlamak ve Türkiye'nin Suriye'deki adımlarını kontrol etmek istiyor.
Zeytin Dalı harekatının başlamasından önce Rusya'nın Türkiye'nin askeri müdahalesini engellemek üzere YPG'yi Afrin'i Esed'e terk etmeye ikna etmeye çalıştığı haberleri çıkmıştı. Ne var ki, YPG bu teklifi reddetti. Kesin sebebi bilinmemekle birlikte, YPG muhtemelen Türkiye'nin blöf yaptığını ya da Moskova ve Washington'ın Ankara'nın böyle bir operasyon başlatmasını engelleyeceğini düşündü.
YPG, operasyonun başlamasının ardından Moskova'yı açıkça Afrin'de Ankara ile işbirliği yapmakla suçladı ve sorumlu tuttu. Rusya ise YPG'nin egemen olduğu Suriye Demokratik Güçlerini (SDG) DEAŞ'a af sağlamakla suçladı. Lakin olay, Moskova'nın sahadaki etkisinin ne boyutta olduğunu gözler önüne serdi.
İran ise Rusya'nın aksine Türkiye'nin harekatını, hem dışişleri bakanı hem de cumhurbaşkanı düzeyinde eleştirdi. İran medya organları Zeytin Dalı Harekatını "saldırı ve işgal" olarak niteleyen yayınlar yaptı.
İran'ın resmi açıklamalarının önemini azımsayan uzmanlar, İran'ın pozisyonunu yanlış yorumluyor. Her ne kadar İran, YPG'nin artan rolünden, ABD'nin Suriye'deki artan varlığından endişe duysa da, Türk askerlerinin ülkeye adım atmasından daha fazla kaygılanıyor. İran açısından bakıldığında, ABD askerileri er ya da geç ülkeyi terk edecekler, fakat Türk askerleri için durum öyle değil. Dahası Zeytin Dalı Harekatı göz önüne alındığında, İran, Ankara'nın genel olarak Suriye'de etkisini arttırmasını ve özellikle Halep'in ilçeleri Nubbul ve Zahra'da oluşturduğu, Lübnan'daki Dahiya tarzındaki İran kantonlarının yer aldığı bölgeye nüfuz etmesini istemiyor.
Birkaç gün önce İran-yanlısı milislerin Afrin yakınında Türk askerleriyle çatıştıklarına dair haberler çıktı. Dahası İran YPG ile yürüttüğü gizli görüşmeler sonunda, Esed rejimi ile YPG arasında, Esed yanlısı milislerin şehre girmeleri konusunda anlaşmaya varılmasını sağladı. Karşılığında YPG'nin Halep bölgesinde kontrol atında tuttuğu, daha önce muhalifler tarafından kurtarılmış bölgeleri Esed rejimine devretti.
Bu takviye birliklerin gelmesi YPG'yi güçlendirebilir ve hatta bazıları bunun Türk güçlerinin ilerleyişini engelleyeceğini söyleyecek kadar ileri gidiyor. Olumsuz ihtimallerin farkında olan Türk yetkililer, YPG'yi güçlendirmeye çalışan herhangi bir grubun ciddi sonuçlarla karşı karşıya kalacakları uyarısında bulundu ve hatta teröristlere yardım eden herhangi bir gruba, Ankara tarafından onlar gibi muamele edileceğini ve bunun meşru bir hedef oluşturacağını vurgulayarak bir adım ileri götürdü.
Aslında, Türk kuvvetleri, ne kadar ciddi olduğunu göstermek amacıyla YPG'ye destek için gelen Esed yanlısı milislere ateş açtı. Ancak bu, İran ve Esed'in YPG'ye yardım etmesini önlemedi. Afrin'den gelen bazı videolar, YPG ve Esed milislerinin birlikte yaptığı kutlamalarda her ikisi de katil olan Esed ve PKK ele başı Abdullah Öcalan'ın fotoğraflarını taşıdıklarını gösterdi. Birçoğu için, bu gayet normal bir durum. Baba Esed, Öcalan'a ev sahipliği yapmış ve hatta Lübnan'daki Beka Vadisi'nde PKK için bir eğitim kampı açmıştı.
Oğlu Esed, Suriye devriminin başlangıcında Suriye'nin kuzeyindeki birçok şehrin kontrolünü, Türkiye ile bir tampon bölge oluşturmak ve isyancılara arkadan saldırmak için PYD'ye devretti.
Washington, devlet kurma arayışında toprakları ele geçirme ve kontrol etmeye yönelik güçlü motivasyonunu ve taktiksel nedenlerle özerk bir bölge istediğini bildiği PYD'yi, DEAŞ'a karşı kullandı. Ancak, süreç içinde bu politikanın stratejik olarak yanlış olduğu kanıtlandı.
ABD'NİN STRATEJİSİ SÜRDÜRÜLEMEZ
Afrin operasyonu ve bundan önce Münbiç, YPG'nin işgal ettiği toprakları savunmakta başarısız olduğunda, Esed'e başvuracağını ortaya koydu. Bu durum, Suriye'deki yeni ABD stratejisinin de sürdürülebilir olmadığını kanıtlıyor.
Kuveyt'te 13 Şubat'ta "Irak'ın Yeniden İmarı" konferansı sırasında konuşan ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, ülkesinin Suriye'de çok az bir rolü ya da baskı gücü olduğu yönündeki iddiaları reddederek, "ABD ve bizimle işbirliği içerisindeki koalisyon güçleri, ...Suriye topraklarının yüzde 30'unu, büyük bir nüfusu ve Suriye'nin petrol sahalarının büyük bölümünü kontrol ediyor" dedi.
ABD'li üst düzey yetkilinin konuşmasında atıfta bulunduğu "koalisyon güçleri", şu anda Türkiye'ye karşı savaşan ve Esed, İran ve Rusya ile yakın işbirliği içerisindeki YPG unsurlarından başka bir şey değil.
ABD'nin sözde Suriye stratejisi, Washington'un, çoğunluğu YPG "üyelerinden" oluşan Suriye Demokratik Güçleri'ni, İran'ın bölgedeki emellerine karşı mücadelede ve Esed rejimin Suriye'nin genelinde kontrolünü sağlamlaştırmasını zorlaştırmak için kullanılabileceğini öngörüyor. Buna karşılık Afrin operasyonu, Washington'ın Esed'i ve nihayetinde İran'ı desteklemekle neticelendiğini kanıtladı. ABD, NATO müttefiki Türkiye ile savaşması için Esed ve İran ile yakın çalışan terör örgütünü donatmak, eğitmek ve fon sağlamak amacıyla vergi mükelleflerinin parasını kullanıyor.
Bu, daha dünden düzeltilmiş olması gereken büyük bir keşmekeş. Washington'ın doğru karar alarak, Türkiye ile çalışmak için somut adımlar atmasını gerektiriyor. Ancak o zaman iki taraf, Suriye'de ortak hedefleri doğrultusunda işbirliği yapabilir, İran ve Rusya'yı dengeleyebilir.
Uluslararası ilişkiler alanında uzman olan Ali Hüseyin Bakir siyasi danışmanlık yapmaktadır.