SETA Genel Direktörü Prof. Dr. Burhanettin Duran, Türkiye'nin bundan sonra Ortadoğu denkleminde daha aktif olacağını belirterek, ''Bu nedenle, 2019'a giderken Türkiye, Afrin operasyonu ile kendisini sınırlı tutmayıp, daha yeni operasyonlar yapacak. Ve bunun da açtığı siyasi alan Türkiye'nin güçlenmesini sağlayacak.'' dedi.
Prof. Dr. Burhanettin Duran'ın 2019 seçimlerine vurgu yaptığı konuşmasından satır başları:
Türkiye'nin önümüzdeki bir buçuk yılının çok kritik olduğunu biliyoruz. Bir buçuk yıl sonrasında, 10'lu yıllar beki de 50'li yıllar, Türkiye'nin geleceğini belirleyecek. Temel kararların alındığı ve hayata geçirildiği bir dönem olacak. Bildiğimiz gibi Türkiye 2019'da Cumhurbaşkanlığı sistemine göre yeni seçimlere gidecek. Bu da yeni bir sistemin kurulması, buna uyumun sağlanması, Türkiye'nin iç ve dış politikasının bu minvalde yeniden şekillendirilmesi demek.
TRUMP'IN BAŞKAN OLMASI TESADÜF DEĞİL
Bu ne anlama geliyor? Biz, AK Parti iktidarında 15 yıldır yaşadığımız dönüşümün daha da hızlanmasına şahit olacağız. Bu durumun nedeni sadece Türkiye ile alakalı değil. Türkiye'nin de içinde olduğu bölgenin hızlı bir değişimden geçiyor olması, dünyanın yeni bir belirsizlik çağına gidiyor olması ile yakından alakalı. Anlatmak istediğim; Amerika'da Trump'ın başkan olması bir tesadüf değildir, Amerikalının kendi eğilimlerinin yansımasıdır. Amerika artık dünyada küresel sorumluluğunu yerine getirme hususunda isteksiz, hatta kendi ekonomik çıkarlarını bencilce savunabilecek bir milliyetçiliğe doğru sürükleniyor. Bu durum Amerika'nın geleceğini, dünyadaki rolünü etkileyeceği kadar diğer ülkeleri de etkileyecek. Buna istinaden, Avrupa buna göre tavır almak durumunda; Rusya ile yine ciddi bir gerginlik söz konusu…
ÇİN'İN GÜCÜ AMERİKA'YI KORKUTUYOR
Rusya son dönemde Putin'le bulmuş olduğu 18 yıllık istikrarı, bugün yine devam ettirecek. Bu iddia Ortadoğu'da daha etkin bir rol almasını sağlıyor; aynı şekilde Amerika'nın Çin'le olan hesaplaşması da devam ediyor. Özellikle ekonomik milliyetçilik tepkisi ile Çin'in önümüzdeki 50 yılda çok daha güçlü olacağı varsayılıyor. Bu durum Amerika'yı açıkçası korkutuyor. Biz belki bu bölgede önümüzdeki birkaç yılın planlarıyla hareket ediyoruz ama orada önümüzdeki 50 yıllık bir planlama söz konusu. Çin, Amerika için büyük bir tehdit olarak görünüyor…
Aynı şekilde Rusya'nın nerede duracağı, Amerika ile Avrupa arasındaki ilişkilerinin ne olacağı, çok ciddi temel kararlar. Ortadoğu açısından baktığımızda ise, Ortadoğu bu denklemin, vekâlet savaşları arenasına dönüştü. Bölgesel olarak da temel aktörler Suudi Arabistan, İran, Türkiye gibi ülkelerin arasında da kıyasıya bir mücadele var. Bu mücadeleye Avrupa, Rusya, Amerika çeşitli şekillerde müdahil oluyorlar. Amerika açısından baktığımızda ise önümüzdeki dönemde İran'ın sınırlandırılması temel bir politika olarak görünüyor.
Bunları anlatma nedenim, Türkiye'nin gelecek dönemde nelerle karşılaşacağını bilirsek, '2013'ten beri yaşadığımız türbülans devam eder mi, nasıl eder, bizi neler bekliyor?' gibi önemli konularda yoğunlaşmamız daha kolay olacaktır...
TÜRKİYE BİR KUTUP OLUŞTURMAYA ÇALIŞIYOR
ABD ve Rusya'nın yanı sıra, 'Körfezin 2 sultanı' olarak nitelenen Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan'ın da bölgeye ciddi müdahaleleri var. Duran, Körfezin 2 hırslı veliahtı Suudi Arabistan ve BAE'nin bölgeyi yeniden dizayn etme amacı güttüğüne dikkati çekerek, şöyle devam etti:
İran'a karşı bütün bölgeyi toparlamak istiyorlar. Ancak Türkiye burada oyunları bozuyor. Çünkü Türkiye, bölgede böyle bir kutuplaşmayı istemiyor. Bunun ancak İsrail'in menfaatlerine yarayacağını düşünüyor ve böyle bir şey olduğu takdirde hem İran'ın hem de Suudi Arabistan'ın zayıflayacağını ve bunun da bölge için tehlikeli olacağı kanaatinde. Bu nedenle Türkiye, kendisi bir kutup oluşturmaya çalışıyor. Bu da açıkçası Türkiye'yi baskılayan, Türkiye'yi İran karşısında konumlandırmak isteyen Suudi Arabistan, İsrail, Amerika ve BAE cephesinin işine gelmiyor.
TÜRKİYE AFRİN OPERASYONU İLE SINIRLI KALMAYACAK
Dolayısıyla ülkemizde hem içeride hem de etrafımızda oluşturulan türbülansın devam edeceğini varsaymamız lazım. Çünkü Türkiye, yepyeni bir dengeyi oluşturmaya çalışıyor. Afrin operasyonunda Türkiye'den beklenenden çok daha hızlı bir başarı elde edildi. Bunun Suriye'deki denklemi değiştirdiği ortada. Türkiye, Amerika ile Rusya arasında oluşacak bir denklemle Suriye'nin geleceğinin şekillenmesine 'hayır' dedi. Ve Afrin, başarısıyla da aslında YPG'nin bir toprak kontrolünü ortadan kaldıracağının ilk işaretini vermiş oldu. Suriye ve Irak'ta bunun devamı gelecek. İdlib, Münbiç, Fırat'ın doğusu, Sincar, tüm bu bölgelerin Suriye ve Irak'ın bölünmesini engelleyecek. Ama aynı zamanda da Türkiye'nin Ortadoğu denkleminde de daha aktif olacağının işareti olarak görmemiz gerekir.
Bu nedenle, 2019'a giderken Türkiye Afrin operasyonu ile kendisini sınırlı tutmayıp daha yeni operasyonlar yapacak. Ve bunun da açtığı siyasi alan Türkiye'nin güçlenmesini sağlayacak. Bunun bazen Amerika ile bazen Avrupa ile gergin ilişkilerle yürüdüğünü biliyoruz. Son iki üç yıl öyleydi önümüzdeki bir iki yıl da muhtemelen böyle olacak. İşin rengi aslında Amerika'nın Suriye politikası ve İran politikasının ne olduğu ortaya çıktıkça netleşecek. Bunun için de zaman gerekiyor. Türkiye Amerika'nın bu dağınıklığından istifade ederek kendi gündemini açıkçası dayatıyor. Rusya ile İran' la kısmi bir işbirliğini fırsata çevirerek Türkiye'nin milli menfaatleri doğrultusunda inisiyatif alıyor.
Etrafımızdaki bölgenin bu şekilde şekillendiğini kısaca özetlersem, iç siyaset açısından baktığımızda, 'Cumhur İttifakı'nın çok önemli bir istikrar getirdiğini ve AK Parti iktidarının önünde geniş alan açıldığını söylemeliyim.
'TÜRKİYE 2019'A GİDERKEN HEDEFİ İSTİKRAR'
SETA İstanbul Genel Direktörü Prof. Dr. Fahrettin Altun ise Türkiye için tarihin, 20'nci yüzyılda hiç akmadığı kadar hızlı aktığını ve bunun da Türkiye'nin daha önce hiç olmadığı kadar haklı ve öznel olmasından kaynaklandığını belirtti.
Türkiye'nin ürettiği siyasetle artık bir özneye dönüştüğünü ifade eden Altun'un konuşmasından satırbaşları:
'Türkiye, attığı adımlarla bölgesel ve küresel siyasete doğrudan etki ediyor. Türkiye'nin özne olması son dönemlerde karşılaştığı yıpratma savaşının da sebebini oluşturuyor. Çünkü Türkiye bölgesel bir güç olarak, uluslararası ilişkiler alanına çıktığı andan itibaren çevrelenmeye, maniple edilmeye çalışılan bir ülke oldu. Biz bunun etkilerini özellikle 2013 yılından itibaren görüyoruz. Gerçekten yoğun bir yıpratma savaşıyla karşı karşıya kaldığımız bir savaş; fakat bir taraftan da bu 5 yıllık süreç, bir yandan bu yıpratma savaşı ile mücadele ederken bir yandan da bir ajandayla bir inşa çabasını da sürdürüyoruz.
Türkiye'nin bu anlamda baktığımızda önünde iki temel yol olduğunu görüyoruz. Bunlar birbirinden ayrılmaması gereken biri mücadele diğeri inşa yoludur. 2019'a giderken mücadele yolu hiç kuşkusuz terörle mücadele alanı. PKK, FETÖ ve onların şubesi konumdaki aktörlerdir. Terörle mücadele bağlamında şu anda Türkiye en somut adımı bugün itibari ile Afrin'deki zaferidir. Afrin, Türkiye'nin yeni dönem terörle mücadelesinin tecessüs etmiş halidir. Yeni dönemde Türkiye kendi sahasında değil, ön alıcı bir yaklaşımla kendi sınırları dışında yok ederek, terörle mücadele edeceğini var saydı. Ve bu varsayım çerçevesinde hareket etti. Buna yeni güvenlik konsepti diyoruz. Ve bu çerçevede Türkiye, sınır ötesi harekâtlara başladı. Fırat Kalkanı ile DEAŞ'a, Zeytin Dalı ile PKK'ya doğrudan yöneldi. Ve çok önemli başarılar elde etti.
TÜRKİYE'NİN YENİ GÜVENLİK KONSEPTİ
Şu an itibariyle Afrin'in merkezinin özgürleştirilmesiyle birlikte Türkiye sadece terörle mücadelede önemli bir başarı elde etmiş olmadı; aynı zamanda bir süredir etkili bir unsuru olduğu Suriye sahasının daha da güçlü bir aktörüne dönüştü. Bu çerçevede Türkiye bölgesel gücünü pekiştirmesinin yanı sıra, yeni terörle mücadele konseptini de ortaya koydu. Bu yeni güvenlik konsepti, sınır dışı istihbarat toplama ve operasyon yapma başarılarının yanı sıra, milli ve yerli savunma sanayisinin gelişmişliğini de gözler önüne serdi.
Yeni güvenlik konsepti, Türkiye'nin savunmada değil aktif olarak sahada bulunduğunun göstergesidir. Sorunu kaynağında kurutma siyasetinin ürünüdür. Fakat Türkiye'nin 2019'a girerken bir mücadelesi daha var, o da siyasal istikrarı sağlamak. 16 Nisan'da adımı atılan siyasal dönüşümü kurumsallaştırmayı taçlandırmak ve 2019'a girerken Türkiye'yi siyasal istikrar içerisinde daha ileriye taşımak. Bu noktada 2019 seçimleri, Türkiye açısından en önemli meselelerden biridir.
AFRİN TÜRKİYE'Yİ YENİ BİR LİGE TAŞIDI
Altun, 2019 seçimlerine girerken Türkiye'nin siyasal alanda da bir inşa süreci yaşadığına dikkati çekti:
Bu inşanın gerektirdiği bazı hususlar var. Bunlar kurumsallaşmaya, normalleşmeye yönelik adımlardır. Her şeyden önce Türkiye yeni siyasal sistemine uyum yasalarını çıkartarak alt yapıyı oluşturmalı. Diğer taraftan da ekonomik büyümeyi sürdürmeli. Bütün bunlar birlikte yürütüldüğü takdirde, Türkiye büyüme ve özgürleşme mücadelesini sürdürebilir. Bu belirsizlikler çağı diye adlandırdığımız çağda hiç de kolay bir şey değildir. Bu çok zor ve Türkiye'yi her gün yeni meydan okumalarla karşı karşıya bırakan bir süreçtir. Türkiye iddialarından vazgeçse ve kendi içine kapansa bu Türkiye'nin bekası açısından büyük risk teşkil eder. O nedenle Türkiye, ancak büyüyerek yaşayabileceğini varsaydığından bu adımları atıyor. Bu yüzden daha aktif politika izliyor ve bunları yaparken de meşru araçları kullanıyor.
Afrin harekâtı ve zaferi, Türkiye'nin yeni bir lige taşındığının göstergesidir. Türkiye tehdit algıladığında sert gücünü kullanabilir. Bütün baskılara rağmen atması gereken adımları atabilen bir aktör olarak şu anda tescillenmiş durumda. Türkiye bundan sonra küresel ve bölgesel anlamda atacağı söylediği adımları atacağı varsayılan dolayısıyla stratejik hesaplamalarda birincil aktör olarak değerlendirilen bir özneye dönüşmüştür. Ve bu da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın siyasi vizyonunun ve bu vizyonu hayata geçirirken attığı başarılı adımların bir sonucudur. Erdoğan'ın siyasi biyografisi Türkiye'yi yeni bir lige taşımıştır, Türkiye'nin özgürleşmesine ve büyümesine hizmet etmiştir.
Bu noktada ister olumsuz görün; ister olumlu görün bu ampirik bir gerçektir. Bunun üzerine konulması gereken yeni vizyonlar yeni hedefler söz konusudur; çünkü artık yaşadığımız çağ içindeki belirsizlikler, sizin bulunduğunuz yerde durmanızı mümkün kılmıyor. Ya büyüyeceksiniz ya da küçüleceksiniz. Ya saldırıya geçeceksiniz ya da savunmada kalacaksınız…
TÜRKİYE'NİN SİYASAL VARLIĞI DA DÖNÜŞTÜ
SETA Toplum ve Medeniyet Araştırmaları Direktörü Dr. İsmail Çağlar da Türkiye'de yaşanan dönüşümler sonrasında, 2019 Türkiye'sinde Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtlarının önemli bir noktada olduğunun altını çizerek, şunları ifade etti:
"Türkiye'nin gerçekleştirdiği operasyonları değerlendirirken, toplumsal mutabakatın yüksek olduğunu söylüyoruz. Bu desteklerin en önemli yanı ise Zeytin Dalı Harekâtı'nın PKK'ya ve onun Suriye uzantısına yapılmış olması. Türkiye'de eşit derecede destek alması olduğunu görüyoruz. Arka planında ise ıskalamamamız gereken ve dönüşümlere paralel olarak ilerleyen şey de Türkiye'nin siyasal varlığının da dönüşmüş olmasıdır." diye konuştu.
Çağlar, hikâyenin diğer tarafında farklı bir gerçeklik oluğunu dile getirerek, şöyle devam etti:
Suriye'ye baktığında tırnak içerisinde Ortadoğu bataklığı görmeyen, girildiği zaman bizi de Suriyeleştirecek bataklık görmeyen fakat oraya baktığı zaman bir imkân alanı toplumsal ve siyasi öznenin de bataklıktan bir imkân alanı olarak gören bakışın da dönüştüğünden bahsetmemiz gerekiyor. 2002'den 2019'a giden dönüşümüne baktığımız zaman, ekonomideki rakamların değişiminden, göstergelerden, yatırımlardan, Türkiye'nin içine girdiği türbülanslardan, müdahale çabalarından ve girişimlerinden, Türkiye'de Suriye'nin siyaseti nasıl değiştirdiğinden ve 15 Temmuz darbe girişiminden bahsedebiliyoruz. Bunların hepsi, görece olarak kolay izlenebilir, bahsedilebilir ve analiz edilebilir olan değişimler ama bunlara paralel olarak, olayların arka planında yaşadığımız toplumsal değişimleri, Türkiye'yi nasıl konumlandırdığımızı, çıkarları ve risklerin nerede başlayıp nerede sona erdiğiyle alakalı zihinsel dönüşümün toplumsal yansımalarını yeterinde konuşmuyor ve üzerinde durmuyoruz.
TÜRKİYE VESAYET ODAKLARINI TEKER TEKER TASFİYE ETTİ
SETA'dan Yrd. Doç. Dr. Enes Bayraklı ise Türkiye'de yaşanan dönüşümün yurt dışı ilişkilerini anlattığı konuşmasında, "Türkiye'de vesayet odakları vardı ve bunlar teker teker tasfiye edildi. Serbest seçimler, özellikle 1960 darbesinden sonra kademelendirilmiş bir vesayet sistemi Türkiye'de inşa edilmişti yani sistem pek çok sigortaya sahipti bu nedenle de devlet işleyemez hala geliyordu." dedi.
Türkiye'nin vesayet odaklarından kurtulmaya başladıkça başarısının arttığını vurgulayan Bayraklı'nın konuşmasında satırbaşları:
Türkiye'de yer alan ve milletin içine sızdırılmış ve zamanla ele geçirilmiş olan farklı odaklar kullanılmaya başlandı. Bunların en önemlileri ise Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) oldu ve bu anlamda 15 Temmuz'da milletin gösterdiği tepki de bir milattır. Hem FETÖ'nün hem de Apo'nun fedaileri bunlar aynı gözü karalık, adanmışlık ve fedailikle hareket eden radikal hareketlerdir. Dolayısıyla aynı hayal dünyasında, yaratılmış bir gerçeklik içerisinde yaşıyorlar. Gerçeklikten de kopmuş olduklarını gördüğümüz bu iki örgütün mensuplarının, bugün Afrin operasyonuna verdikleri tepkilere bakarsanız tıpkı 15 Temmuz'da büyük darbeyi yedikten sonraki FETÖ'cülerin verdiği tepkilerle neredeyse aynı olduğunu görebiliyoruz.
16 NİSAN VE 15 TEMMUZ'LA BAŞLADIĞIMIZI İŞİ BİTİRDİK
Aslında Türkiye bu vesayet odaklarını teker teker çökertirken, yeni bir Türkiye inşa ediyor. Eski Türkiye özellikle dış politikasında bağımlıydı, serbest hareket edemiyordu. Yeni ortaya çıkan Türkiye birçok odağı rahatsız etti. Özellikle Avrupa'da birçok aktör bundan rahatsızlık duymaya başladı. Önde gelen ülkelerden birisi de Almanya idi. Geçtiğimiz 16 Nisan referandumu, 15 Temmuz'da başladığımız işi tamamladığımız bir süreç oldu. Yani bu referandum ile dönüşümü taçlandırmış olduk. Bundan dolayı da birçok Avrupa ülkesi ile rezaleti bundan dolayı yaşadık. Bazı aktörler, Türkiye ile hesapları olanlar, 16 Nisan'ın ne anlama geldiğini çok iyi biliyorlar, bu yüzden cephe açtılar ama kaybettiler. Şimdi daha sonraki süreçte frene basmış gibi gözüküyorlar; ama 2019'a giderken bir tehlike daha görüyorum. Erdoğan'dan ve AK Parti'den, Türkiye'nin içinde bulunduğu siyasetten kurtulacakları fikirleri halen varlığını sürdürüyor. Bu nedenle tekrardan seçimlerden önce aynı kampanyayı yapacaklarını düşünüyorum. Yani gerilim tekrardan artabilir…
OSMANLI'DAN GELEN BİR DENGE SİYASETİ
Yakınlarda bir Avrupa Birliği Zirvesi var. Burada gelişmeler, iyileşmeler öngörmek mümkün değil; çünkü Avrupa'da Türkiye ile ilgili öyle bir algı oluşturuldu ki, bugün geri adım atmak kolay değil. Türkiye'nin bu noktada AB ilişkilerinde 3 senaryosu söz konusu olabilir: İlişkilerin tamamen sona erdirilmesi ki bunu iki taraf da istemiyor, korkulardan dolayı… Diğer taraftan da Türkiye'ye verilen bir imtiyaz meselesi var, bu da Türkiye'yi ikinci sınıf bir konuma düşüreceği için Türkiye bunu istemiyor. İlişkilerin uzun dönem sürüncemede kalacağı üçüncü senaryo ise ilerlenebilen alanlarda Türkiye ve Avrupa Birliği'nin yakınlaşmaya devam edeceği olabilir…
Özellikle 2019'a kadar gerilimin artması söz konusu, burada da özellikle Almanya, Hollanda, Avusturya gibi aktörler başı çekiyor. Bu ülkeler Türkiye'nin diaspora politikasından rahatsızlık duyuyorlar. Türkiye'nin bu anlamda yapmış olduğu en iyi şey İngiltere, Fransa, İtalya gibi ülkelerle bloğu dengelemeye çalışması. Bu, Türkiye'nin Osmanlı'dan gelen bir denge siyaseti… Bugün Rusya'yı NATO ile NATO'yu Rusya ile dengeliyoruz. Türkiye'nin, Avrupa içerisinde de aynı denge politikasını etkin olarak gütmesi gerekiyor.