Hep birlikte Semih Kaplanoğlu'nun sinema macerasına tanıklık ettik yıllar boyu. Herkes Kendi Evinde, Meleğin Düşüşü, Yumurta, Süt, Bal, Buğday filmleriyle bugünlere geldi Kaplanoğlu. Erkan Aktuğ haklı çıktı. Kaplanoğlu'nun Cannes, Berlin, Venedik gibi festivallerde filmleri gösterildi, Altın Ayı dahil pek çok uluslararası ödüle değer görüldü. Ve bugün Semih Kaplanoğlu kendi dünyasını, dilini, estetiğini kurmayı başaran dünya çapında bir yönetmen olarak kabul ediliyor.
BİLGE KARASU'NUN SEVDİĞİ YAZAR
Yusuf (Yumurta, Süt, Bal) üçlemesi sonrasında sinema yazarı arkadaşımız Uygar Şirin, Semih Kaplanoğlu ile sinema macerası üzerine kapsamlı bir söyleşi yapmıştı. Yusuf'un Rüyası adıyla kitaplaştırılan o söyleşi, Yusuf üçlemenin DVD setiyle birlikte yayına verilmişti. H Yayınları işte bu kapsamlı söyleşiyi, yeni bir kapak tasarımı ile yeniden kitap olarak yayımladı. Semih Kaplanoğlu'nun sinema macerasını ve filmlerini ilk elden anlatan bir kitap aslında Yusuf'un Rüyası. Ağırlıklı sinema üzerine olsa da Kaplanoğlu'nun çocukluk günlerine, edebiyat ve edebiyatçılarla ilişkisine, 90'lardaki gazete ve dergi yazarlığına dair de pek çok bilgiyi barındırıyor bu söyleşi. Mesela Kaplanoğlu'nun sinemaya düşkün babasının Fransa'da Godard'ın bir setini izlemiş olduğu bilgisi ya da Bilge Karasu'nun Enis Batur yönetiminde çıkan Gergedan dergisinde yayımlanan bir yazıyı çok beğenmesine dair küçük bilgiler çıkıyor karşınıza. Kitabın ilk bölümü Kaplanoğlu'nun çocukluk günlerinden başlayarak İzmir'den İstanbul'a gelmesini ama daha da önemlisi, 90'larda Türk sineması dibe vurmuşken sinema yapmak için her türlü şartı zorlayan ve aslında adım adım kendini yönetmenliğe hazırlayan bir sinemacının ayak seslerini anlatıyor.
KISA FİLMLER TADINDA
Sonrasındaysa Herkes Kendi Evinde filmiyle başlayan sinema yönetmenliği macerasına odaklanıyor. kitap. Kaplanoğlu bir yanda Buğday dışındaki bütün filmlerinin hikâyesini, nasıl çekildiğini, festivallerdeki maceralarını anlatıyor bir yandan da kendi sinemasını nasıl oluşturduğunu, ilmek ilmek nasıl dokuduğunu kapsamlı bir şekilde okura sunuyor. Bir bütün olarak şunu görüyorsunuz: Kuşağının birçok yönetmeni gibi kişisel çabalarla oluşturulan ve kimi önyargılara, yadırgamalara, mesnetsiz eleştirilere kulak tıkayıp doğru bildiği yolda yürüme inadı/sabrı onun sinema macerası da. İkinci kitap ise Radikal gazetesindeki aynı adlı köşesinde yazılan yazılarından oluşan Karşılaşmalar kitabı. H Yayınları bu kitabı yeniden basarken yeni öyküler/denemeler de eklemiş. Bilenler bilir bu öykü/ denemeler, gündelik hayat üzerine rastlantıları ele alan hani sinemayla da akrabası olan yazılardı. Dimağımda hep kısa film tadı bırakırdı. Ama aslında bu kitap Kaplanoğlu'nun yazıyla, edebiyatla kurduğu güçlü ilişkinin bir sonucu aynı zamanda. Ayrıca kitap onun edebiyatçı kimliğini hatırlamamızı sağlıyor. Son tahlilde hem söyleşi kitabı hem de öykü/deneme kitabı, Semih Kaplanoğlu üzerinden son dönemde yürüyen tartışmaların çok da yüzeysel olduğunu gösteriyor bize. Mesela Buğday ile ortaya koyduğu sinemasının temellerinin yıllar öncesinden atıldığını anlıyorsunuz. Güncele hapsolup önyargılarla Kaplanoğlu'nun dünyasına bakmak istemiyorsanız iki kitap da önemli bir kaynak bizce...
SABAH