Ekim ayında hafif yağmurlu bir gün. Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı yurtdışındaki eserleri tespit etme ve geri getirilmesiyle ilgili 'hafiye ekibi'nden bir görevli, bir kafede Christie's müzayede evi'nin kataloğunu inceliyor. 26 Ekim'de İslam Sanatı başlıklı bir müzayedede yer alacak eserlerin bulunduğu bir katalog bu. Gözüne bir Kur'an fotoğrafı ilişiyor. "Acaba" diyor, kendi kendine "Bu Kur'an Türkiye'den gelmiş olabilir mi? Hemen cep telefonuna sarılıyor. Ankara'yı arıyor. "Burada bir Kur'an var, müzayedede satışa çıkacak. Başlangıç fiyatı 120 bin sterlin. Kur'an'ın Türkiye'den gelmiş olma ihtimali yüksek" diyor.
Ankara'da bakanlıktaki ekip eldeki bilgiler ışığında Kur'an'la ilgili inceleme başlatıyor. Çok geçmeden Londra'daki kültür hafiyesinin şüphelerinde haklı olduğunu görülüyor. Kur'an, Osmanlı hat ekolünün kurucusu, hattat Şeyh Hamdullah'ın oğlu Mustafa Dede tarafından 16. yüzyılda sülüs hattı ile yazılmış. Kuran'ın yasadışı yollardan Türkiye'den çıktığına dair güçlü şüpheler oluşuyor. Hiç vakit geçmeden Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü ve Dışişleri Bakanlığı ile irtibata geçiliyor. Belgeler derleniyor. Dışişleri Bakanlığı yetkileri de hemen Londra Büyükelçiliği'ni arıyor.
Londra'da telefon acı acı çalıyor. Vakit dar ve bir an önce Christie's müzayede evinin bilgilendirilmesi gerekiyor. Telefondaki görevli, hemen büyükelçiyi bilgilendiriyor. Londra Büyükelçiliği ise Christie's müzayede evinin yetkilileriyle görüşüyor. Resmi bir yazı yazılıyor, yazıya Türkiye'den gelen belgeler iliştiriliyor. Müzayede evi Kur'an'ı satıştan çıkarıyor. İlk aşamada Türkiye istediğini alıyor. Ama asıl iş şimdi başlıyor. O da 400 yıllık Kur'an'ın Türkiye'ye getirilmesi. Kararlı görüşmeler sonucunda Kur'an'ın Türkiye'ye iadesinin kapısı aralanıyor. Kur'an önümüzdeki günlerde ülkemize gelecek.
İşte Türkiye'nin son yıllarda, yurtdışına kaçırılan tarihi eserleri geri alma konusunda gösterdiği kararlılığın sadece bir örneği bu. Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş'un Sabah'ta geçen haftalarda yayımlanan söyleşisinde "Hafiye gibi çalışıyoruz" demesi de bu yüzden işte. Gerçekten hafiye gibi çalışılıyor.
Bu kararlılık aslında sonuçlarını göstermeye başladı. 2003-2007 arasında yaklaşık 4 bin 314 eser Türkiye'ye geri getirildi. Önümüzdeki günlerde birçok tarihi eser çıkarıldıkları topraklara geri dönecek. Ama hafiye ekibi iş üzerinde olduğu için bu eserler şimdilik açıklanmıyor. Şu an 56 dosya üzerine yoğunlaşılmış durumda.
HAFİYE EKİBİ NASIL ÇALIŞIYOR?
Hafiye ekibi, Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü'ne bağlı bir birim. Bu birimde arkeologlar ve sanat tarihçileri yer alıyor. Ekip, Türkiye'deki müze müdürlükleriyle, yurtdışındaki temsilciliklerimizle sürekli irtibat halinde.
Hafiye ekibi, gelen ihbarları değerlendirmenin dışında yurtdışındaki müzayedelerin kataloglarını tek tek inceliyor. Ayrıca müzelerin, koleksiyonerlerin erişebildikleri kayıtlarını inceleyerek Türkiye'den yasadışı yollarda çıkarılmış kültür varlıklarını tespit etmeye çalışıyor. Öte yandan Interpol'e Türkiye'deki bir müzeden, ören yerinden ya da koleksiyonerden çalınmış kayıtlı kültür varlığının çalıntı duyurusunu yapıyor. Interpol de envanter numarası yayımlanıyor. Bu girişim önemli. Çünkü Türkiye'nin elinde somut bir belge oluyor. Hafiye ekibi bir müzayedede satışa çıkacak bir eserin Türkiye'ye ait olduğunu öğrenince müzayedeyi düzenleyen şirkete bu Interpol'ün yayımladığı envanter numarasıyla başvuruyor ve "Eserin satışını durdurun ve iade edin" deniliyor. Eserlerin iadesi konusunda tercih edilen yöntem diplomatik müzakere. Hukuki yola süreç uzadığı, mahkemenin aleyhte karar verme ihtimali olduğu için çok başvurulmuyor. Ama son çare ise mahkemeye gitmekten da kaçınılmıyor.
OSMANLI ARMASI KARGO İLE GELDİ
Türkiye'nin eserlerine sahip çıkma politikası yurtdışında yaşayan Türkleri de harekete geçiriyor. 2016'da ABD'de ikamet eden bir Türk vatandaşı elinde bulunan Osmanlı devlet armasını Türkiye'ye teslim etmek istediğini yetkililere bildiriyor. Sonra bu arma Türkiye'nin Los Angeles Başkonsolosluğu'nca teslim alınarak diplomatik kargo ile Türkiye'ye getirildi. Hafiye ekibi eseri teslim alıp inceledikten ve envanterini çıkardıktan sonra arma Ankara Etnografya Müzesi Müdürlüğü'ne teslim edildi.
İKİ ÇİFT TERLİĞE GİTTİ, 14.5 MİLYON DOLARA ALICI BULDU
Yıllar önce Aksihar civarında iki köylü kadın Kilya tipi heykelcik buluyor. 22 cm yüksekliğinde bir mermer eser. M.Ö. 5000 yıllarına ait. Bu heykeli kadınlar iki çift terlik karşılığında bir çerçiye veriyor. Bundan dört ay kadar önce Guennol Yıldız Avcısı adıyla bu heykelin New York'taki bir müzayedede satışa sunulacağı açıklandı. Hafiye ekibi hemen tespit etti. Heykel 14.5 milyon dolara alıcı buldu. Türkiye müzayedeye müdahil oldu. Satışı engellemeye çalıştı. Çünkü eser yasadışı yollarla Türkiye'den çıkarılmıştı. Mahkemeye gidildi. Eser bir bahane ile Türkiye'ye iade edilmedi. Ama mücadele devam ediyor.
YABANCILAR DA GÖNDERİYOR
Türkiye'nin kararlı tutumu insanları da etkiliyor. Türkiye'nin eserlerine sahip çıktığını gören Avustralyalı bir kadın 2013 yılında vasiyetinde elindeki sikkelerin Türkiye'ye ait olduğunu söyler ve iade edilmesini ister. Sikkeleri 1960'larda Türkiye'ye geldiğinde Denizli'den bir antikacıdan para ile satın almıştır. Ama sonrasında iade edilir. Bu tek örnek değil. Bir başka yabancı kadın yine Türkiye ziyaretinde bir amfora satın alıyor. Sonra iade ediyor.
E-BAY SATIŞINDAN TÜRKİYE'YE
Özellikle Truva, Semahöyük, Beycesultan, Afyon-Kusura, Aphrodisias gibi merkezlerde M.Ö. 3 bin yılına ait arkeolojik tabakalarda görülen Yortan tipli bir kabın www.e-bay.com isimli internet sitesinde satışa çıkarıldığı tespit edilmişti. Gelen bir ihbarın peşine düşen hafiye ekibi eserin ülkemize iadesi için Dışişleri Bakanlığı aracılığı ile gerekli girişimleri başlattı. Görüşmeler sonucu eser satıştan çekildi ve sonrasında 2014'te Türkiye'ye iade edildi.
1830-1922 ARASINDA ANADOLU'NUN TARİHİ TALAN EDİLDİ
Yaşar Yılmaz bir mimar, ömrünü yurtdışına kaçırılmış eserleri tespit etmeye adamış bir yurttaş. Anadolu'nun Gözyaşları kitabında yedi yılda dünyadaki müzelerde tespit ettiği Türkiye'den kaçılan eserleri ifşa etmişti. Yılmaz ile talanın tarihçesini ve Türkiye'nin kararlılığını konuştuk.
Anadolu'dan sistemli olarak tarihi eser kaçırılması 1830'larda başlıyor. Savaş gemileri tahsis ediliyor. Önce Avusturyalılar, sonraki dönemde Almanlar bu gemilerle kıyılarımızdaki eserleri ülkelerine götürüyorlar. Bu devasa talan 1922'ye kadar sürüyor.
Bergama'dan Dikiliye'ye bazı günler 12, bazı günler 16 araba eser sevk ediliyor. Özel yapılmış, çelik zincirli, büyük tekerlekli araçlar bunlar. Özellikle mermer eserleri taşımak için tasarlanmış. Sonra bu eserler savaş gemisine yüklenip Almanya'ya gidiyor. Osmanlı'daki yetkililerin tabii haberi var bu talandan. Lakin o yıllarda tarihi eser bilinci yok yetkililerde.
SABIRLI VE KARARLI OLMALIYIZ
Birdenbire eserlerimiz geri dönmeyecek. Ama biz sabırlı ve kararlı olduğumuz sürece bu tarihi varlıkları öyle ya da böyle alacağız. Çünkü bu eserleri kaçıran devletler artık şunu anladı: Karşımızda tarihine sahip çıkan bir Türkiye var. Dolayısıyla eserleri geri vermemek için, eskiden beri süregelen ürettikleri argümanları bu kararlılık çökertiyor. Zaten güçlü bir ülke olursanız bu eserleri alabilirsiniz. En çok Almanya, Avusturya, Fransa, İngiltere ve Amerika'da eserlerimiz var.
BATILI DEVLETLER ÜZERİNDE BASKI VAR
Emperyalist devletler tarafından toprakları talan edilen Çin, İran, Suriye, Mısır, Irak Türkiye gibi ülkeler, artık ülkelerinden götürülen eserleri geri istiyorlar. Tarihi eserlerin çıkarıldığı topraklara ait olduğu uluslararası kamuoyu tarafından kabul ediliyor. Artık Batılı devletlerin ve ABD'nin üzerinde ciddi bir baskı var.
YAKLAŞIK 150 BİN ESERİMİZ ÇALINMIŞ
Yedi yıl içinde Avrupa, Amerika, Rusya dahil pek çok yerdeki müzeleri gezdim ve 84 bin eserin bize ait olduğunu tespit ettim. Müzelerin depolarında ve koleksiyonlarda bulunan eserleri de düşünecek olursak, kişisel tahminim 150 bin civarında eserin kaçırıldığı yönünde.
100 YIL SONRA GELEN BOĞAZKÖY SFENKSİ
Boğazköy'de, 1906-1907 ve 1911-1912 yıllarında Müze-i Hümayun başkanlığında ve Alman heyet üyelerinin de katılımıyla yapılan kazılarda Hitit Kraliyet Arşivi'ne ait 10 bin 400 civarında tablet ve iki sfenks bulunmuştu. Yapılan anlaşmaya göre, 1915 ve 1917 tarihlerinde tabletler ve sfenksler, temizleme, onarım ve yayın çalışmaları için -iade edilmek üzere- Alman kazı ekibi üyeleri tarafından Berlin'e götürülmüştü. Fakat giden bütün eserler geri gelmedi. Özellikle Boğazköy Sfenksi'ni Almanya geri vermiyordu. Uzun yıllar mücadele verildi ve 2011 yılında Berlin'de gerçekleştirilen toplantılar sonucunda, sfenksin iadesi gerçekleşti.
BİR İHBARLA İKİ YAZMA ESER 15 YIL SONRA TÜRKİYE'YE DÖNDÜ
2000 yılında Konya'daki Yusufağa Kütüphanesi'nden pek çok el yazma eserin çalındığı tespit edildi. Daha sonra bunlardan iki tanesinin ABD'de özel bir koleksiyonda olduğu anlaşıldı. Bu ihbarı bir Türk vatandaşı yapmıştı. Bu iki eser 2015'te ABD'den geri alındı.
İSKOÇYA'DAN ALTIN TAÇ
250 bin sterlin değerindeki Altın Taç, 2010 yılında İskoçya'da ele geçirilen bir eser. Üç Türk vatandaşı bu tacın kendilerine ait olduğunu söylediler. Kültür ve Turizm Bakanlığı ise Altın Taç'ın Türkiye Cumhuriyeti'ne ait olduğunu iddia etti. Konu İskoçya'da mahkemeye taşındı. 2017'de mahkeme tacın Türkiye Cumhuriyeti'ne ait olduğuna dair karar verdi. Altın Taç yakın tarihte Türkiye'ye getirilecek.
INTERPOL'E YAKALANDI
Kaçak kazıyla ortaya çıkarılan ve 1960'ta Türkiye'den kaçırılan Kanatlı Denizatı Broşu ABD'deki Metropolitan Müzesi'nden 1994 teslim alınmıştı. Uşak Müzesi'nden 2005'te tekrar çalınan eseri Türkiye Interpol'e bildirdi. Muhtemelen eseri elinde bulunduran kişi Kanatlı Denizatı Broşu Interpol'e kayıtlı olduğu için satamayacağını anladı ve 2013'te Almanya'daki dış temsilciliğimize ulaştırıldı.
ZEUS OPERASYONUYLA BÜYÜK İSKENDER KURTARILDI
Türkiye bir taraftan da tarihi eser kaçakçılarına göz açtırmıyor. İstanbul Emniyeti, geçen yılın son günlerinde Cumhuriyet tarihinin en önemli kaçakçılık operasyonunu yaptı. Operasyonun adı Zeus'tu. Operasyonda 27 bin 200 parça tarihi eser ele geçirildi. Arkeolog polislerin kayıt altına aldığı eserlerin arasında tek örnek olan 'Unikler', Helenistik Döneme ait Helius'un betimlendiği paha biçilemez kraliçe tacı (Diadem), Hermes Heykeli ve Yunan savaşçıların tarihte kullandığı orijinal Miken uygarlığına ait tunçtan yapılan ve paha biçilemeyen Miken Kılıcı, Büyük İskender'in Hindistan seferi sonrasında sadece yedi adet yaptırılan büstü de var.
Sabah