Mevleviliğin ortaya çıktığı XIV. asırdan, tekkelerin kapatıldığı 1925 tarihine kadar geçen sürede Anadolu, Balkanlar ve İslam coğrafyasında 100'ün üzerinde mevlevihane faaliyet göstermiş. Tekkeler kapanınca bu sayı 82'ye düşmüş.
Ancak şu an Girit adasına bağlı Hanya'dan Konya'ya, Mısır'dan Niğde'ye, Bosna'dan Afyon'a, Filibe'den Kütahya'ya, Suriye'den Gelibolu'ya, Azerbaycan'dan Marmaris'e kadar Mevleviliğin izlerini görmek mümkün. Mevlevilik ve Mevlevihaneler arasında farklı bir yere sahip olan yapı ise, neredeyse külleri üzerinden yeniden inşa edilen Bahariye Mevlevihanesi'dir.
KURULUŞUNA DAİR İLGİNÇ BİR ÖYKÜ
Kaptan-ı Derya Ohri'li Hüseyin Paşa Akdeniz seferinden dönerken Gelibolu'ya uğramış ve Gelibolu Mevlevihanesi Şeyhi Agazade Mehmet Dede'yi ziyaret etmeyi unutmuştur. İstanbul'a hareketinde şiddetli bir fırtınaya tutulmuş ve geriye dönmek zorunda kalmıştır. Tekrar Gelibolu'ya geldiğinde deniz sakinleşmiş, yeniden hareket ettiğinde fırtına başlamıştır. Bunu bir gönül kırıklığına bağlayan Hüseyin Paşa "galiba Gelibolu erenlerinden birini ziyaret etmeyi unuttuk" diyerek sorup, soruşturmuş ve Mehmet Dede'yi ziyaret etmediğini öğrenmiştir. Bunun üzerine Mehmet Dede'ye giderek kusurunun bağışlanmasını istemiştir.
O da donanmanın Marmara'ya açılması için dua etmiş ve Paşa'ya bir daha fırtına ile karşılaşmayacağını söylemiştir. Bunun ardından da yakında Sadaret mührü ile payelendirileceğini, sonra da saraya damat olacağını müjdelemiştir.
Gerçekten de Ohrili Hüseyin Paşa İstanbul'a dönüşünde sadrazamlığa yükselmiş, bir süre sonra da damatlık Ona layık görülmüştür. Ohrili Hüseyin Paşa, bütün bunları Agazade Mehmet Dede'nin kerametine bağlamış ve bir şükran borcu olarak da Beşiktaş Mevlevihanesini yaptırmıştır.
BEŞİKTAŞ MEVLEVİHANESİ'NDEN MAÇKA MEVLEVİHANESİ'NE
"Beşiktaş Mevlevihanesi'nin banisi, Ohrili Hüseyin Paşa'dır. Bostancıbaşı'lıktan vezir olup 1029 R. ahirinde (Mart 1620) Güzelce Ali Paşa'nın vefatında Sadrıâzam olmuş ve 1030 zilkadesinde (Eylül 1621), Sultan II. Osman Han zamanında Lehlilerle vukubulan muharebe esnasında azl olunup yerine Dilaver Paşa getirilmiştir. Dilaver Paşa zorbalar elinde şehid olmuş ve Hüseyin Paşa 2. defa veziriazam olmuş iken ertesi gün Ağa Kapısı'na vardıklarında Yeniçeriler elinde şehid olmuştur. 1031 (20 Mayıs 1622) Kabri, Beşiktaş'ta Yahya Efendi türbesi civarında idi. Taşı mevcut değildir."
Mevlevi tarihinde farklı bir yeri olan Bahariye Mevlevihanesi, aslında Beşiktaş Mevlevihanesi'nin dönemin padişahı Sultan Abdülaziz tarafından yıkılması sonucu tahsis edilmiştir. Mevlevihanenin yıkıldığı tarih ise 1867-68'dir. Takriben 260 sene sonra, Beşiktaş Mevlevihanesi yerine Çırağan Sarayı'nın yapılması arzu edilmiş ve bu yüzden tekke, Maçka'da yaptırılan yeni binasına nakledilmiştir.
"Beşiktaş Mevlevihane'sinin olduğu yere, Çırağan Sarayı yaptırıldığından tekke de, yıktırıldı ve 1286 (senesi şevvalinin 22. Çarşamba günü (22 Ocak 1870) Maçka'da bir Mevlevihane inşa edilerek açıldı. Fakat beş sene sonra Maçka'da yıktırılan Mevlevihane'nin yerine bugün de mevcut olan kışla inşasına lüzum görüldüğünden tekke oradan da kaldırılmış idi. 1291 senesi zilhiccesinin 31. pazartesi günü (8 şubat 1875) Bahariye Mevlevihane'sinin temeli atılmış ve 1294 senesi R. evvelinin 18 çarşamba günü de (2 Nisan 1877) inşaat tamamlanarak açılış merasimi yapılmıştır."
Müntesipleri ve muhibbanı küstürülerek alınan bu karar sonrası önce geçici olarak Fındıklı'da İbrahim Paşa Konağı'na geçilir. 1879 yılında ise Maçka sırtlarında yaptırılan ve "Maçka Mevlevihanesi" olarak anılan yeni binasına taşınır. 1874 yılında burası da muhtelif sebeplerle yıkılınca son postnişin Şeyh Hüseyin Fahreddin Dede bu defa Eyüp'te 1847-1877 yılları arasında Bahariye Mevlevihanesi adına binayı tesis etti.
SULTAN II. ABDÜLHAMİD'İN KATKILARI VE BAHARİYE
Mevlevihanenin inşası devam ederken tahta çıkan Sultan II. Abdülhamid'in de buraya çok ciddi katkıları olmuş. Öyle ki 1885'te ilk iki katı harem, üçüncü katı selamlık olan yirmi sekiz odalı bir meşruta da yaptırılmış. Haliç kıyısının yoğun rutubetine muhatap olan mevlevihane, Sultan V. Mehmet Reşad zamanında tadilata alınmış ve 1910 Aralık'da yine padişahın da teşrifleriyle açılmış.
1925 tekkelerin kapanması darbesinden sonra 1935'te Vakıflar İdaresi semahane ve türbeyi yıktırmış, 1938-39'da çıkan bir yangın ile harem bölümü de yok olmuş, en nihayetinde 1968 yılında tekkenin varislerinden olan zevat tarafından mekân satılmış. Önce tuğla imalathanesi, sonra mensucat fabrikası kurulmuş, hazire ise yolun karşısında Eyüp mezarlığının yamacına taşınmış. Bu hazin hâl 1986'ya kadar devam etmiş. O tarihte İstanbul Büyükşehir Belediyesi burada yer alan fabrikaları kapı dışarı etmiş. 2005 yılının aralık ayına geldiğimizde ihaleye çıkılmış ve eserin neredeyse kalıntıları üzerinde restorasyona başlanmış. Nihayet 2011 yılında eser yeniden vücut bulmuş.