Arama

En realist bir anlayışla çevrilen yegâne Türk filmi

Filmin gösterime girdiği 1952 Kasım ayında gazetelerde yayınlanmış ilanlar, Kanun Namına’nın özellikle bir seri cinayet ve heyecanlı bir macera filmi olarak tanıtıldığını göstermektedir.

En realist bir anlayışla çevrilen yegâne Türk filmi
Yayınlanma Tarihi: 7.05.2018 00:00:00 Güncelleme Tarihi: 07.05.2018 17:37

Türk sineması tarihini doğrusal bir ilerleme süreci olarak gören ve bu yönüyle tipik bir modern tarih anlatısı olan Türk Sineması Tarihi (1962) adlı kitabında, Nijat Özön, ellili yılları Türk sinemasında tiyatro etkisinin kaybolup sinema dilinin ortaya çıktığı bir dönem olarak niteler ve bu döneme "sinemacılar dönemi" adını verir.

Özön'e göre, "canlı bir sinema anlatımına, kamera hareketlerine ve montaja önem vermesiyle kendinden önceki bütün yerli filmlerden ayrılan" Kanun Namına (Lütfi Ömer Akad, 1952) söz konusu sinema dilinin Türkiye'deki ilk örneğidir. Özön'ün dönemselleştirmesi ve Kanun Namına'ya ilişkin tespitleri, takip eden tarih çalışmalarında da benimsendi. Hatta Türkiye'de "ilk kez" sinema dilinin kurallarına uygun filmler yönettiği için Akad'ın "Türk sinemasının gerçek kurucusu" olduğu söylendi. Film aynı zamanda Türk sineması tarihine "kamerayı sokağa indiren" "gerçekçi" bir film olarak geçti.

"KISTIRILMIŞ ADAM" VE GERÇEK BİR OLAY

Kanun Namına 1946'da İstanbul'da yaşanmış gerçek bir olaya dayanır. Filmin yapımcısı ve senaristi Osman Fahir Seden, bu olaya, bir "gerçekçilik arayışı" içerisinde Beyazıt kütüphanesinde eski gazeteleri karıştırıp yaşanmış olaylar ararken denk geldiğini kaydeder. Gazetedeki habere göre, Nazif Kuş adlı bir torna ustası, kıskançlıklarına dayanamayıp evi terk eden karısını geri getirmek üzere bir gün kayınpederinin çalıştığı hana gider. Karısını bulamayınca kayınpederini, kayınvalidesini ve orada bulunan bir başka kişiyi daha vurur, kaçıp atölyesine saklanır ve atölyeyi saran polise uzun süre teslim olmayıp sonunda kendini vurur.

Bu cinayet ve intihar haberi, bir "Kıstırılmış Adam" hikâyesi olarak yönetmen Lütfi Akad'a da cazip gelir. Akad, özellikle Nazif Kuş'u ne tür olayların bu hale getirdiğini anlamaya çalışır. Seden, Nazif Kuş'un arkadaşlarıyla konuşup olayın geçtiği yerlere gittiklerini ve hikâye nasıl geçtiyse öyle çektiklerini söylese de, Akad, anılarında, Nazif Kuş'a yeni bir özel hayat yarattıklarını belirtir ki bu durum, dönemin Amerikan filmlerinden ve melodramlarından da izler taşıyan filmde açıkça görülebilir.

GRİFT BİR ANLATI TARZI VE ZAMAN KULLANIMI

İzleyici kurmacada beş dakika, reel zamanda seksen beş dakika süren Nazım'ın itirafı denebilecek bir anlatı ile baş başa bırakılır.

Film, küçük bir otomobil tamirhanesi sahibi olan Nazım (Ayhan Işık)'ın üst sesiyle açılır. Nazım, suçluluk ve pişmanlık duyguları içinde, saadetini yıktığından bahsetmektedir. Tamirhanesine kıstırılmış, polis kurşunlarıyla yaralanmıştır. Polis Nazım'a teslim olması için beş dakika süre verir. İzleyici kurmacada beş dakika, reel zamanda seksen beş dakika süren Nazım'ın itirafı denebilecek bir anlatı ile baş başa bırakılır. Anlatının merkezinde karmaşık bir ilişkiler bütünü vardır. Nazım sevgilisi Ayten (Gülistan Güzey)'le evlenir. Fakat Ayten'in üvey kız kardeşi Nezahat (Neşe Yulaç) Nazım'a âşıktır. Bir aile dostu olan, zengin ve "kötü" Halil (Muzaffer Tema) ise Ayten'i sevmektedir.

Nazım'la Ayten'i ayırabilmek ve bu şekilde arzu nesnelerine sahip olabilmek adına, Nezahat ve Halil ortak bir oyuna girişirler. Eroin bağımlısı Perihan'ı (Pola Morelli) Nazım'a musallat edip karısından uzaklaştırırlar. Halil tarafından yazılmış, olayların iç yüzünü anlatan bir mektup sayesinde, Nazım kendisine oynanan oyunu fark eder. Bu arada, gene kendisine oynana bir oyun sonucu, karısının Halil'le birlikte olduğu yanılgısına düşer. Silahını kaparak ikisini de yaralar. Bir süre polisten kaçtıktan sonra tamirhanesine sığınır. Film başladığı noktaya, tamirhaneye kıstırılmış Nazım'a döner. Nazım önce direnir fakat karısının yalvarmaları ve hamile olduğunu ima etmesi üzerine polise teslim olur.

"Doğrudan, apaçık anlatmaktansa ima etmek, … simgeler, örtmeler, benzetmelerle dili zenginleştirmek"

BİR SERİ CİNAYET VE MACERA FİLM OLARAK TANITILMASI

"Türkiye'de ilk defa böyle mükemmel takipli polisiye film çevrildiğini" ve aynı sıralar gösterilen "gene böyle tabancalı takipli" bir Amerikan filminden çok daha iyi olduğunu belirtir.

Filmin gösterime girdiği 1952 Kasım ayında gazetelerde yayınlanmış ilanlar, Kanun Namına'nın özellikle bir seri cinayet ve heyecanlı bir macera filmi olarak tanıtıldığını göstermektedir. Yıldız dergisinde yayınlanmış bir eleştiri de bu durumu destekler niteliktedir. Filmin özellikle ikinci bölümünü " hareketli, süratli ve heyecanlı" bulan bir eleştirmen, "Türkiye'de ilk defa böyle mükemmel takipli polisiye film çevrildiğini" ve aynı sıralar gösterilen "gene böyle tabancalı takipli" bir Amerikan filminden çok daha iyi olduğunu belirtir. İlanlarda heyecan ve maceraya ek olarak izleyicilere gözyaşı vaat edilmektedir ki bu da filmin melodramatik geneline vurgu yapar.

Hemen hemen tüm ilanlarda tekrarlanan "namusunu kurşunla temizleyen bir bedbahtın hazin macerası / hazin akıbeti" ifadesi ise filmin bir namus hikâyesi, macera ve dram olarak okunmasının beklendiğini gösterir. Bunu doğrular şekilde, Tarık Dursun K., Kanun Namına ile Türk sinemasında "namusunu kurşunla temizleme" ve "gözyaşı dönemi"nin açıldığını belirtmiştir. Gerçekçilikle ilgili olarak ilanların sadece birinde, "İstanbul'un caddelerinde, sokaklarında, iş yerlerinde en realist bir anlayışla çevrilen yegâne Türk filmi" ifadesi yer alır ki film en çok bu yönüyle ileride Türk sineması tarihinde yerini alacaktır. İlanlarda görülen "senenin en büyük sanat hadisesi", "Türk filmciliğinin son sözü ve en büyük muvaffakiyeti" gibi ifadeler ise adeta filmin ileride Türk sineması tarihinde edineceği yeri öngörür. Fakat film bu yerini edinirken ilanlarda işaret edilen macera, melodram, namus ve gözyaşı unsurları söylemden silinecektir.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN