Fahrenheit 451 adını taşıyan kitaptan uyarlama bir film. Kitaptan okuduğunuzda geleceği anlatıyorsa da, filmi 1966 yılında yayınlandığı için, bugün açısından geçmiş ve geleceğin ortalarında kalan bir zamanı anlatıyor. Adı Türkçe'ye "Değişen Dünyanın İnsanları" olarak çevrildiğinde, akıllarda ne vardı anlamak mümkün değil; çünkü orjinal adını, kitapların yanma sıcaklığından alan bir film.
Kitapların hayatımızda nasıl bir yeri olduğunu sorgulamamızı, televizyon ve kitap arasında bir karşılaştırma yapmamızı sağlıyor film. Distopik olması sebebiyle biraz tedirgin edici bir dille, televizyon bağımlılığının ve televizyon aracılığıyla uyuşturulmanın mümkün ve yaygın olduğu bir toplumu izliyoruz. Sadece televizyonun bu kadar ilgi görmesi değil, aynı zamanda kitapların da yasaklanması söz konusu.
KİTABIN ESİN KAYNAĞI
Naziler, iktidara geldikten sonra karşıt görüşlü kitapları hızlıca yok etmeye başlamışlardı. Özellikle 80 darbesinde de ülkemizde birçok insan evinde bulunan kitaplar yüzünden sorgulandı, tutuklandı, işkence gördü.
Ray Bradbury de, kitapların en büyük tehlike olarak görüldüğü bir toplum tasviri yaptığı distopik romanı "Fahrenheit 451"de bu konulara dikkat çekmiştir. Yeni Dalga'nın öncü yönetmenlerinden François Truffaut da bu esere kayıtsız kalamamış ve 1966 yılında Fahrenheit 451'i filme almıştır.
Ray Bradbury tarafından 1947'de "İtfaiyeciler" adıyla yazdığı ama yayınlayamadığı kısa hikâyenin toplam 9 gün gibi kısa bir sürede 9,80.-$ daktilo kirası harcayarak geliştirilmesiyle birlikte oluşturduğu bu eseri ilk defa Galaxy isimli bir bilimkurgu dergisinde yayınlanmış ve sonrasında 1954 yılında 400.-$ ücret ile Playboy dergisinde yayınlanması üzere dergi sahibi Hugh Hefner'e satmıştır.
Kitabın esin kaynağının 1580'li yıllarda cadı olduğu gerekçesiyle yakılmaya çalışılan, ama kaçıp kurtulan ve bu konuda yazılan tüm kitapları saklamayı başaran büyük büyük büyük annesi; itfayeci olan amcası ve kendisine yürümeyi yasaklayan bir polis memuru olduğunu anlatır yazar, kitap ile ilgili sohbetlerinde.
Kitap ilk yıllar pek anlaşılamamakta ve çok ilgi çekmemektedir. Derken 1966 senesinde genç ve dikkat çeken Fransız yönetmen François Truffaut'nun elinde film olarak hayat bulur ve seyirci ile buluşur. Başrollerde ise Oskar Werner ve Julie Christie'ye rol verilmektedir.
KİTAPLARI ATEŞE VEREN BİR KURUM "İTFAİYE"
İtfaiye kavramı, bilindiği anlamıyla yangınları, ateşleri söndüren itfaiyelerden oldukça farklıdır. İtfaiye, sembolü ejderha olan ve evleri basarak, buldukları kitapları ateşe veren bir kurumdur.
Guy Montag karısı Linda ile birlike yaşamaktadır. Kendisi itfaiye personelidir ve işindeki başarısından dolayı yakın zamanda terfi almayı beklemektedir. Fakat itfaiye kavramı, bilindiği anlamıyla yangınları, ateşleri söndüren itfaiyelerden oldukça farklıdır. Bahsedilen toplumda itfaiye, sembolü ejderha olan ve evleri basarak, buldukları kitapları ateşe veren bir kurumdur.
Bu toplumda televizyon insanların uyuşturulmasında büyük önem taşımaktadır. Anlamsız ve amaçsız sorular sorulur ve TV karşısındaki insanlar, zaten cevaplara yönlendirildiklerini anlamadan cevaplar verirler. Verdikleri cevabın doğru olduğunu gördükleri zaman kendilerini akıllı, zeki ve başarılı hissederler.
Böylelikle sistem, içinde barındırdığı bireylere ters giden bir şey olmadığını düşündürtmüş olur. İnsanların isyan etmemeleri için düşünülmüş bir başka yöntem ise ilaçlardır. Toplumun çok büyük bir kesimi uyuşturucu ve uyarıcı haplar almaktadır. Bu toplumda gazetelerde bile yazı yoktur, sadece resimler vardır. Kitaplar ve yazılar insanı asosyalleştiren, mutsuz eden nesneler olarak resmedilir. Montag, bir gün işten evine dönerken Clarisse ile tanışır. Evleri birbirine yakındır.
Zaman içinde Clarisse ile diyalogları arttıkça Montag'ın içindeki kitap okuma isteği artar çünkü Clarrisse bir öğretmendir ve gizli de olsa kitaplarla ilgilenmektedir. Montag, günlük hayatında kitapları yakan bir kitap karşıtı gibi gözükürken, akşamları sistemin kuklası olmuş karısının her türlü tepkisine rağmen kitap okumaya başlar. Çevresine, mesleğine ve sisteme karşı iyice yabancılaşan Montag, işinden istifa etmeyi düşünürken karısı kendisini ihbar eder ve kendi evi basılır. Burada itfaiye şefini ateşe verdikten sonra kaçmaya başlar.
KİTAP İNSANLAR
Clarisse, zamanında ormanın içinde yaşayan kitap insanlardan bahsetmiştir. Burada insanlar bir kitap ezberlerler. Kitap bulundurmak ve okumak yasaktır fakat iyi insanlar daima zekice bir yöntem bulmuşlardır. Toplumdan uzakta yaşayan bu insanların hepsi ezberlediği kitabın ve yazarının ismiyle çağırılır.
Sistemin bir süre sonra aramayı bıraktığı Montag, bu insanların arasına karışır ve kendi de bir kitap ezberlemeye başlar. Edebiyat, kitaplara özgürlük gelene kadar varlığını bu insanların zihinlerinde devam ettirecektir.
Film, François Truffaut'nun cektiği ilk renkli film olma özelliğiyle birlikte, yönetmenin dil olarak İngilizce çektiği tek filmdir. Plazma Tv'ler, küçük kulaklıklar sıradan vatandaşın kullanımındayken, bugün hala çok yaygınlık kazanmamış olan uçmaya yarayan jetpack'ler filmde polislerin kullanımında.
Film her ne kadar Yeni Dalga'nın sonrasında çekilmiş olsa da yönetmenin o döneme ait alışkanlıklarından bazılarını görmek mümkün. Filmin başlangıcındaki jeneriğin bir dış ses ile verilmesi bunun en belirgin örneklerinden biriyken, film içindeki kamera açıları, keskin zoomlar ve hareketli kamera kullanımı verebileceğimiz örneklerden bir kaçı.
Filmde Linda Montag ve Clarisse karakterlerinin aynı isim, Julie Christie tarafından canlandırılması da yine Truffaut'nun bedenden, dış görünümden ziyade; beyin ve düşünme şeklinin daha önemli olduğunu sinema dilinde söylemesidir.
Filmde yandığını gördüğümüz ilk kitabın Cervantes'in Don Kişot'u olması, başkarakterimiz Montag'ın ileride sistemin yel değirmenleriyle dövüşecek olmasının bir göstergesi olarak da yorumlanabilecek güce sahip.
TveK'dan Ray Bradbury'nin kitabını satın almak için tıklayın…