Yerleşik yaşamın ve İslamiyet'in kabulü ile şekillenen mahremiyet anlayışının, Türk Kültürünün ve dolayısıyla da Türk sivil mimarisinin gelişiminde önemli birer dönüm noktası olduğu kabul edilebilir. Türk evi yaşadığı süreç içerisinde büyük gelişmeler geçirmiş ve yayılıp geliştiği iklim, tabiat ve kültür bakımından farklılıklar gösteren bölgelerde farklı tipler meydana getirmiştir. Fakat bu bölgesel farklılıklar ne olursa olsun, Türk evlerinin belirli kültürel değerler bütününe bağlı kalınarak yapıldığı görülür. Bu noktada Türk evlerine dair önemli bir kültür de gözlerden kaçmaz: "Eski Türk mimarisinde kapıyı açmadan kimin geldiğini görmek için kapı girişini rahatlıkla gören, genellikle küçük pencere anlamına gelen "Kim geldi pencereleri…"
Bazı kaynaklarda bunun kapının "kendisi" üzerinde göz hizasındaki küçük gözleme pencereciği için de kullanıldığı belirtilir. Özellikle Ortaçağ kale ve benzeri savunma yapılarında dışardan gelenin düşman olup olmadığını görmek için kapı kanatlarından birine açılan pencerelere "Judas/Yuda Penceresi" dendiğinden de bahsedilir. Bazı yörelerde ise "Kimdiro Penceresi" olarak bilinir.
CUMBANIN GÖREMEDİĞİ YERLERDE DEVREYE GİRİYOR
Geleneksel Türk evlerinin cephe düzenine büyük bir estetik sağlayan cumbalar şüphesiz yalnızca estetik kaygılarla tasarlanmamıştır. Odanın ya da eyvanın sokak manzarasına daha hâkim olabilmesi, evin yapıldığı arazinin durumu nedeniyle mekân oluşturma çabaları vb. nedenlerle yapılan cumbalar aynı zamanda kapıya gelenin kim olduğunu görebilmek için de kullanılmıştır. Kapıyı gören yan pencerenin ince kafesi dışarıdan görünmeden, geleni görebilmek için tasarlanmıştır. Çeşitli nedenlerle eve cumba yapılamadığı ya da cumba penceresinin kapıyı göremediği durumlarda ise kim geldi pencereleri kullanılmıştır.
Eski Türk evleri genellikle iki katlıdır. Üst katta "Kim geldi penceresi" vardır. Kimin geldiğine buradan bakılır, kapı ona göre açılır. Kim geldi pencereleri sık kafesli bir üslupla genellikle ahşaptan yapılır. Böylece içeriden bakan görülmeden, eve kimin geldiği görülebilir.
GELENEKSEL TÜRK EVLERİNDE ODA
Türk Evi'nde oda, yaşamla ilgili oturma, dinlenme, yemek hazırlama, pişirme, yemek yeme, ısınma, yatma, çalışma gibi tüm eylemleri karşılayabilecek donatıya sahiptir.
Köşe odalar iki dış cepheye sahip olmakla daha aydınlık ve manzaralıdır. Başoda (Selamlık, Divane) genellikle köşe odalardan biridir ve evin en önemli odasıdır. Dolap, ocak, sekilik, duvar ve tavan kaplamaları, normal ve tepe pencerelerindeki tezyini süslemeler ile bir bakıma evin simgesi olan bu oda aile reisinin erke misafirlerini ağırladığı, toplantılar yaptığı önemli bir mekândır. Oda bu eylemlere göre biçimlenmiş olup, değişkenliği azdır. İç donatımda bu espri içerisinde genellikle sabit elemanlardan oluşur.
Evin hanımının ve çocuklarının yaşadığı bölüm ise (Harem) daha az özenli ve değişkenliği fazla odalardır. Zaman içinde oturma, yemek yeme ve yatma eylemlerine hizmet edebilmesi sağlanmıştır. Odalar daha yalın tutulmuş, süs unsurlarına fazla önem verilmemiştir. Ancak, bu odaların içinde "Gelin Odası" diye adlandırılan bir oda vardır ki genç evli çiftlerin yatak odası olup duvar ve tavan süslemeleri bakımından göz alıcı bir görünüm içindedir. Bu bakımdan oda; gündüz yemek hazırlanıp, kahve pişirilip, oturulan oda gece olduğunda yüklüklerden çıkartılan döşeklerle bir yatak odasına dönüşür.
CUMBALAR
Türk mimarisinin kendine özgü en büyük özelliği hiç şüphesiz cumbalardır. Anadolu başta olmak üzere Türkler egemenlik sürdüğü Batı Avrupa ve Balkanlarda dahi Cumbalı ev özelliklerini sürdürmeyi başarabilmişlerdir. İklim, doğa koşulları, malzemeye ulaşabilirlik ve ihtiyaca göre Anadolu coğrafyasında farklı ev tipleri inşa eden Türkler her coğrafyada Cumba yapma özelliğini sürdürmüştür.
Aile mahremiyetine önem veren Türkler evlerin sokak taraflarında çok fazla pencere kurmamış, hemen hemen bütün pencerelerini avluya çevirmişler ve ihtiyaç olan güneş ışığını daha fazla alabilmeyi ise cumbalar aracılığıyla karşılamışlardır. Cumbalar genel olarak dış taraftan 'eli belinde' denilen sistemle sağlamlaştırılmış, iç tarafta ise 'divan' denilen oturma alanlarıyla kullanışlı hale getirilmiştir.
Geleneksel Türk evlerinin günümüze kadar sağlıklı bir şekilde ulaşamamasının nedenleri arasında; dış çevre koşulları, yapı malzemelerinin zamanın yıpratıcı etkilerine karşı koyamaması, doğal felaketler, sosyal yaşamın hızla değişmesi, ataerkil aile yaşamının çekirdek ailelere, hatta bireysel yaşama dönüşmesi gösterilebilir. Bununla beraber günümüzde sivil mimaride yaşanan kimlik sorunları, çevresel ve ekonomik olumsuzluklar sözü edilen kültür miraslarından yeteri kadar faydalanılmadığının açık bir göstergesidir.
Derlenmiştir.
Türk Yaşam Kültürünün Geleneksel Türk Evlerindeki
Yansımaları, Kemal Yıldırım - M.Lütfi Hidayetoğlu