Genç tulum ustalarından Engin Dervişoğlu, Çamlıhemşin'de kurduğu Tulum Sanat Atölyesi'nde, tulum müziği ve kültürünü geleceğe aktarmak için mücadele ediyor.
Tulum ustası Dervişoğlu, yaptığı açıklamada, aslen Rizeli olduğunu ancak Karadeniz müziğine olan ilgisinin Gazi Üniversitesinde öğrenciyken başladığını söyledi.
Tuluma ilgisinin, kampüste arkadaşlarıyla girdiği diyalog sonucunda başladığını anlatan Dervişoğlu, "Arkadaşlarım, 'Sen nasıl Karadenizlisin, niye kemençe çalamıyorsun?' dediler. Ben de 'Bizim orada kemençe değil tulum çalınır' diye karşılık verdim. Aslında tulumun ne olduğunu da bilmiyordum. O gece neden tulumu bilmiyorum diye çok düşündüm ve tulum üzerine araştırmalara başladım." dedi.
Daha sonra tulumun daha iyi tanınması için bir şeyler yapması gerektiği sonucuna vardığını ve bu yolda ilerleyebileceğini düşündüğünü anlatan Dervişoğlu, Ankara'daki eğitimini yarıda bırakıp Rize'ye taşındığını ve eğitimine Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde devam ettiğini belirtti.
Bir sanat dalında ilerlemenin ön şartlarından birinin bir ustaya bağlanmak olduğunu kaydeden Dervişoğlu, kendisinin de Rizeli ünlü tulum sanatçısı Bülent Bekar'dan dersler aldığını söyledi.
Yıllar içinde tulum üzerine önemli bir birikim elde ettiğini aktaran Dervişoğlu, Ayder Yaylası'ndaki şenliklerinde ve köy düğünlerinde Karadeniz'in tulum havalarını seslendirdiğini ifade etti.
Tulumun yapımı ve icrasını tanıtmak için bir atölye kurduğu ve burada da dersler verdiğini dile getiren Dervişoğlu, amacının tulumun aslına sadık bir şekilde korunarak gelecek kuşaklara aktarılması olduğunu vurguladı.
"TULUMDAKİ SESLER YÖREYİ ANLATMAYA YETER"
Son dönemde tulum sanatçısı sayısında artışa rağmen enstrümanın orijinal dokusunun zayıfladığını, tulum sanatçılarının geleneksel ezgilerden koptuğunu gözlemlediğini aktaran Dervişoğlu, "İyi bir tulumcu olabilmek için tulumcunun bir köy düğünü görmesi gerekiyor. Eski köy düğünleri, köy evlerinde yapılır, çardaklarda horon oynanırdı. Bir tulumcunun, tulumcu ruhuna sahip olabilmesi için bir köy düğünü, bir yayla göçü, bir 'vartivor' dediğimiz yayla şenliklerini görmesi gerekir." dedi.
Dervişoğlu, tulumun sadece altı notaya sahip bir enstrüman olmasına karşın çok çeşitli ezgiler çalınabildiğini belirterek, "Tulum yörenin ses yapısından dolayı geçmişten günümüze beş perde ve altı nota olarak gelmiştir. Bir oktavdan iki ses eksiktir. Bu durum, tulumu üreten insanların bunu akıl edemeyişlerinden değil, var olan sesin yeterli olmasından dolayıdır." ifadelerini kullandı.
Bazı sanatçıların tuluma yeni notalar eklemeye çalıştığını dile getiren Dervişoğlu, bu girişimlerin tulumun kültür kodlarıyla oynamak anlamına geldiğini ve düzeltilemeyecek yaralar açabileceğini belirterek, şöyle konuştu:
"Tulumun çalınmasında disiplin vardı. O disiplin de ortadan kalktı. Tulum çalarken artık Avrupai danslar etmeye başladılar. Ben bunu da yadırgıyorum. Çünkü tulum geleneksel, yöresel sazdır. Bunu çalmanın sorumluluğu vardır diye düşünüyorum. Böyle işte gitar gibi popüler kültür enstrümanı değildir. Tulum yöresel bir saz olduğu için geleneğinizi ve tavrını iyi bilmek, ustaları iyi tanımak zorundasınız.
Dervişoğlu, yeni nesil tulum sanatçılarına yol göstermesi için tulum ustaları ve tulum müziği üzerine bir tez yazdığını da ifade etti.
Tulum ve benzeri sazların Kafkaslar ve İskoçya gibi dünyanın farklı noktalarında da kullanıldığına işaret eden Dervişoğlu, Hemşin yöresinde çalınan tulumun dünyanın başka bölgelerindeki benzer çalgılarla etkileşime girerek ortaya çıkmış bir enstrüman olmadığını ve tamamen Karadeniz menşeli bir saz olduğunu da sözlerine ekledi.
Hemşin tulumunda son sesin çıktığı yerin dikdörtgen olduğuna işaret eden Dervişoğlu, ses özelliği gibi tulumun fiziksel yapısının da korunması gerektiğine inandığını vurguladı.
Dervişoğlu'nun öğrencilerinden Mücahid Kesici ise küçük yaşlardan bu yana tulum müziğinin bir tutkunu olduğunu dile getirerek, "Ben de öğrendiklerimi ustam gibi gençlere ve gelecek kuşaklara aktaracağım." ifadelerini kullandı.