Nakkaşlık, bir resmin, motifin, desenin veya yazının kalem ya da kesici aletlerle kâğıtlar veya materyaller üzerine çizilmesi sanatıdır. Nakkaşlık dekoratif ve tatbiki sanat türü olarak kabul edilmekte, günümüzde ise eşyaların süslenmesi şeklinde devam etmektedir. Nakkaşlıkla uğraşan sanatkârlara da nakkaş denmiştir. Tanımından da anlaşılacağı gibi tezhip, hat, bezeme, gravür ve minyatür sanatları nakkaşlık ile ilgili sanatlar olmuşlar bu sanat dallarını resim ve minyatürle ilgili olarak da kullanan sanatçılara da nakkaş denmiştir. Nakkaşlar ya mekanik usulle veya elleri ile kâğıt, duvar, metal, taş, tahta, cam üzerine dekoratif süslemeler yapan veya resimler çizen sanatçıların genel adı olarak kullanılmıştır.
"ESNAFI, NAKKAŞÂNI MUSAVVERAN"
Batı kültüründe nakkaşlığın metal veya bakır malzeme üzerinde iğneyle yapılan tekniğine gravür, taş üzerine çizimlerine litografi, ağaç üzerine çizimlerine ise ksilografi adı verilir. Nakkaşlık sanatının ağaç, metal, seramik, metal tabakalar, hayvanların kemikleri, plastikten hazırlanmış değişik malzemeler, üzerinde de uygulanan yöntemleri de bulunmaktadır.
Kitaplara minekâri resimler yapmak eski Yunanlılar ve Romalılarca bilinmekteyse de en yaygın olduğu devir Orta Çağ'dır. Nakkaşlık, Doğu'da İranlılar tarafından ilerletilmiş ve usta Acem sanatkârları tarafından pek çok nakışlı kitap meydana getirilmiştir. İran nakkaşlarından Şahkulu Nakkaş, Kanunî Sultan Süleyman zamanında İstanbul'a gelerek Sarayı Amire'de bir nakkaşhane (nakışhane) vücuda getirmiştir. Resim yapan nakkaşlar 17. yüzyılda İstanbul'da dört dükkânda 40 nakkaşla bir lonca şeklinde toplanmışlardır. Bu loncanın adı "Esnafı, Nakkaşânı Musavveran" idi. Nakkaş Osman, Nakkaş Veli Can, Nakkaş Hasan, Nakkaş Reis Haydar, Ahmet Nakşi, ünlü nakış ustalarıdır.
UYGUR RESİM VE MİNYATÜR SANATINA KADAR UZANAN BİR DAMAR
Nakkaşlık sanatı - mücevher kutusu, kalemlik, kutu, ayna, rahle, kürsü, musiki aletlerinin yanı sıra mimari elementler (sütun, sütun başlığı), eyvan vs. yapımında da kullanılan, tombak ve mine sanatları, tezhip ve diğer süsleme sanatları ile de ilgisi vardır.
Günümüzde nakkaşlık sanatında kitap dizaynı (kitapların düzenlenmesi), tezgâh baskısı (bir nüsha halinde yapılmış eserlerin nüshalarının çıkarılması), bilimsel araştırma grafiği (bilimsel tablolar, paftalar, şemalar, haritalar, eğitim tabloları vs.) yöntemleri kullanılmaktadır.
Önceki devirlerde kesme ve dövme yöntemiyle yapılan nakkaşlık, desenlerin veya yazıların kullanılan malzemeler üzerine kabartmalı (rölyefli) veya materyalin derinine emilme yöntemiyle yapılırken sonraki zamanlarda çizim yoluyla desenler yapma şekline dönüşmüştür.
Türklerde nakkaşlık, Uygurlara ve Uygur resim ve minyatür sanatı devresine kadar uzanır. Tezhip ve Nakkaşlık sanatı Uygur Türkleri 'inden beri kültürümüzde olan sanat dallarıdır.
Bu sanat dallarımız Uygur kültüründen Anadolu'ya " Selçuklular 'la İran üzerinden Anadolu'ya ulaşan ve burada daha önce yaşamış medeniyetlerin kalıntılarını bulan tezhip sanatı, onu uygulayan sanatkârların bu etkileri kendi millî zevklerine dönüştürmesiyle gelişmesini sürdürmüştür"
NAKKAŞLIK SANATI VE İSTANBUL
Nakkaşlık Osmanlı devrinde 1826- 27 yılına kadar icra etme yetkisi sadece Müslümanlara verilmiş olan sanat dallarından biri kabul edilmiştir.
İslamiyet'ten önceki devre ait bu resim, süsleme, nakkaşlık ve minyatür teknikleri ile yapılmış bazı pano ve cam süslemelerinin Selçuklu Türklerine ait bazı eserlerde de görülmesiyle dikkat çekmektedir. Kars Müzesinde ve Konya'daki Selçuklu saraylarında bulunan çini ve panoların bazıları Uygur Türklerinin yaptıkları duvar resimleri ile minyatürlerine çok benzemektedir. Çekik gözlü insan figürlerinin olduğu Selçuklu minyatürleri ile Uygur resimleri arasındaki bağlantılar üzerinde duran bir araştırmacımız da henüz çıkmamıştır. Uygur minyatürlerindeki insan figürlerinin benzerleri olan bu resimlerin İran kökenli olmayacağı çok açıktır.
Bu hususlara rağmen nakkaşlık ve sanatı Türklerin İslamiyet'i kabulünden sonraki evrelerinde yeni bir boyut kazanmıştır.
Nakkaşların büyük bir ihtimalle Orhan Gazi zamanından beri sarayla irtibatlı oldukları söylenebilir Buna rağmen Nakkaşlık sanatının özellikle İstanbul'un fethinden sonra önem kazandığını da kabul etmek gerekir. Evliya Çelebi'nin "Esnaf-ı nakkaş-ı musavveran dükkân, nefer 40, pirleri yoktur. Zira suret yazmak şeriatımızda memnudur." sözünde ifade ettiği gibi nakkaşlık ve minyatürcülük pek rağbet görmese de Osmanlı kültürü içerisinde belli başlı bir sanat dalı olmayı yine de başarmış, nakkaşlık Osmanlı devrinde 1826- 27 yılına kadar icra etme yetkisi sadece Müslümanlara verilmiş olan sanat dallarından biri kabul edilmiştir.