Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği Diyabet Çalışma Grubu'ndan Prof. Dr. Serpil Salman, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada, sağlıksız beslenme, obezite ve hareketsizliğin gelişmiş ve gelişmekte olan toplumlarda tip 2 diyabetin hızla yükselmesine neden olduğunu anlatarak, önceleri tip 2 diyabetin, erişkinlere özgü bir sağlık sorunu olarak görüldüğünü kaydetti. Salman, hareketsizlik ve şişmanlığın artışıyla çocukluk çağı tip 2 diyabetinin nadir olmayan bir hastalık olduğuna dikkati çekti.
Türkiye'de 2010'da yapılan TURDEP-II çalışmasında elde edilen veriler baz alınarak 2018'de TÜİK verilerine göre belirlenen nüfusta diyabet prevalansının hesaplandığını, 20 yaş üzeri toplumda tahmini diyabet prevalansının yüzde 15,4 (kadın yüzde 17, erkek yüzde 13,4) bulunduğunu aktaran Salman, şu bilgileri verdi:
"Bu hesaba göre ülkemizdeki tahmini diyabet nüfusu 8 milyon 681 bin 903 (kadın 4 milyon 815 bin 521, erkek 3 milyon 899 bin 228) olarak raporlanmıştır. Ortalama aile nüfusunun 4,3 olduğunu dikkate alırsak toplamda 37 milyon 332 bin 183 kişi (toplumun yüzde 46'sı) diyabetten etkilenmektedir. Türkiye, dünyada diyabetin en hızlı arttığı ülkelerden biridir. IDF 2017 raporuna göre, diyabetli hasta nüfusunun en yüksek olduğu ilk 10 ülke arasında Türkiye yoktur. Ancak 2045 yılına projeksiyon yapıldığında, Türkiye'nin diyabetli hasta nüfusu açısından en yüksek 10'uncu ülke olacağı tahmin edilmektedir. Bu durum gerek bireysel bakımdan gerekse topluma getireceği yük bakımından önem arz etmektedir."
"GEBELİK DİYABET TARAMALARINA İLİŞKİN YAYINLARIN BİLİMSEL BİR KANITI YOK"
Serpil Salman, Dünya Diyabet Günü 2018-2019 temasının "Diyabet ve Aile" olarak belirlendiğini hatırlatarak, şöyle devam etti:
"Erişkin toplumda 2 kişiden biri diyabetli olduğunun farkında değildir. Bu durum diyabetin dokulardaki zararlı etkileri için önlem almayı geciktirmektedir. Ayrıca daha çok çocukluk çağında görülen tip 1 diyabet çok hızlı bir şekilde başlamaktadır ve ailelerin hastalığın belirtilerini bilmemeleri nedeniyle hastaneye başvuruda gecikmeler olabilmektedir. Tip 1 diyabetin tanısında gecikme ölümcül olabilir. Aşırı miktarda su içme, sık idrara çıkma, halsizlik, gıda alımına rağmen kilo kaybı diyabetin tipik belirti ve bulgularıdır. Sağlıklı beslenme ve egzersiz alışkanlığı aile ortamında kazanılır. Sağlıklı yaşam alışkanlıkları kazanıldığında hastaların yarıya yakınında tip 2 diyabet önlenebilir. Ayrıca diğer aile bireylerinin doğru beslenme ve egzersiz alışkanlıkları kazanması çevre desteği sağlar, diyabetli için motive edicidir. Hastanın tedaviyi doğru ve düzenli uygulaması, şeker takibi yapması, sağlıklı beslenmesi ve diyabet hakkında bilgilenmesi hastalık yönetiminde temel unsurlardır. Aile desteği bu konuda anahtar rol oynar. Hastanın ilaçlarının ve tıbbi malzemelerinin temininde aileler gerekli desteği sağlamalıdır."
Gebelik sürecinde diyabet gelişebileceğine işaret eden Salman, gestasyonel diyabetin genellikle gebelikten sonra düzeldiğini, ancak bu kadınların gelecek yaşantılarında diyabet olma risklerinin göreceli olarak arttığını, bu tür gebeliklerde düşük riskinin yükseldiğini ve bu gebeliklerden doğan bebeklerin iri olması, doğum esnasında omuz takılmasına bağlı sakatlıklar gibi riskler bulunduğunu kaydetti.
Salman, anne karnında yüksek kan şekeri gibi olumsuz şartlara maruz kalmış çocuklarda ileri yaşlarda obezite, tip 2 diyabet, metabolik sendrom ve karaciğer yağlanması sıklığının 4-8 kat arttığını belirterek, şunları aktardı:
"Gebelikte şekerin kontrol altına alınmasının bu riskleri büyük ölçüde bertaraf ettiği kanıtlanmıştır. Uluslararası kaynaklar gebelik şekeri oranını yüzde 10 olarak vermektedir. Bir çalışmaya göre ülkemizde 7 kadından birinde gebelik şekeri vardır. (yüzde 16,2) Şehir ya da kırsal alanda yaşıyor olmak riski değiştirmemektedir. Gebelik diyabeti için riskler, 25 yaşından büyük olmak, kilolu olmak, ailede diyabet varlığı, daha önceki gebeliklerde diyabet tanısı konulmuş olması ve iri bebek doğurmuş olmaktır. Gebelik diyabeti genellikle diyabete ilişkin belirtiler vermez. Araştırılıp tespit edilmesi ve tedavi edilmesi gerekir. Bazı toplumlarda sadece riskli gebelerin taranması önerilmekte ise de gebelerin yüzde 90'ınında en az bir risk faktörü bulunmaktadır, tüm gebelerin taranması yaygın olarak benimsenen görüştür. Araştırma yöntemi, 24-28. gebelik haftası arasında 50-100 gram glikozla şeker yükleme testi yapılmasıdır. Öte yandan, son yıllarda gebelikte şeker tarama testinin aşırı miktarda glikoz içerdiği ve anneye ve bebeğe zarar vereceği konusundaki yayınlar ülkemizdeki gebelik diyabet taramalarında aksamalara neden olmuştur. Hiçbir bilimsel kanıtı olmayan bu yayınlar hasta-hekim ilişkisinde sorunlara neden olmaktadır."