AA muhabirinin, Halk Sağlığı Haftası dolayısıyla Sağlık Bakanlığı verilerinden derlediği bilgileri göre, koruyucu sağlık hizmetleri çalışmalarının yaygınlaştırılması, toplum bilincinin artırılması, hastalıkların meydana gelmeden önlenebilmesi, bulaşıcı hastalıklar ve salgınların kontrol edilmesi açısından toplum sağlığına yönelik çalışmalar yürütülüyor.
Bu yıl Halk Sağlığı Haftası'nın tematik konu başlığı, "Çocukluk Çağı Taramaları" olarak belirlendi.
Çocuklar, bir ülkenin geleceği ve umudu olmalarının yanı sıra toplumun en kırılgan grubunu da oluşturuyor. Bu nedenle en iyi koşullarda dünyaya gelmelerinin sağlanması, büyümeleri ve gelişmeleri için en uygun ortamın hazırlanması, geleceğe dönük fiziksel, ruhsal ve zihinsel donanımlarının en üst düzeyde oluşturulması ülkenin geleceği açısından yaşamsal önem taşıyor.
Çocukların sağlık ve gelişimini izlemeyi, desteklemeyi ve sorunlara çözüm üretmeyi amaçlayan programlar iki açıdan önem kazanıyor. Sağlık ve gelişimi izlemek, desteklemek çocukların yaşam kalitesini iyileştiriyor, bebek ve çocuk yaşatmaya yönelik programları önemli ölçüde güçlendiriyor. Böylece, bebek ve çocuk ölümlülüğünün oranını düşürmeye yardımcı oluyor.
İnsana yapılan yatırımın geri dönüşü ile ilgili yaptığı hesaplamalarda, en yüksek getirili yatırımın, erken yıllardaki beyin gelişimine yapılan yatırım olduğu gösteriliyor.
Çocuk izlemlerinde temel öngörü, hastalık ortaya çıktıktan sonra iyileştirmek için uğraşmak yerine, hastalığa zemin hazırlayan koşulların önceden tespit edilerek önlenmesi olarak vurgulanıyor.
Çocuk izlemi, birinci basamak çocuk sağlığı ve hastalıkları hizmetlerinin temelini oluşturuyor. Tüm çocukların büyüme ve gelişmeleri izleniyor, sağlıklı olup olmadığının değerlendiriliyor, aşı ve sağlık eğitimi gibi koruyucu hekimlik uygulamaları bu sağlık hizmeti içerisinde sunuluyor.
Sağlam çocuk izlemiyle sağlıklılığı sürdürmek, bebek ve çocuk ölümlerini, hastalık, sakatlıkları azaltılarak önlenebiliyor.
Türkiye'de doğan her çocuk doğumdan sonra ilk yıl içinde 9 kez, 6 yaşına kadar 17 ve okul çağı boyunca yılda bir kez izleniyor. Büyüme ve gelişmenin özellikle hızlı olduğu erken çocukluk (0-3 yaş) ve ergenlik (10-19 yaş) gibi dönemlerde izlemlerin sıklığı ve içeriği farklılaşıyor.
Toplumun ve onu oluşturan bireylerin, sağlıklı ve güçlü olarak yaşamasında ekonomik ve sosyal yönden gelişmesinde, refah düzeyinin artmasında, mutlu, huzurlu ve güvence altında varlığını sürdürebilmesinde taramalar çok önemli yer tutuyor. Taramalar, hastalıkların belirti ve bulgu vermeden belirlenmesini amaçlıyor. Çocukluk çağı taramaları bu kapsamda sunulan en temel koruyucu sağlık hizmetleri ve yenidoğan döneminden başlayarak çocuk izlemleri içerisinde ücretsiz sunuluyor.
"Topuk kanı ile çocukların hayata sağlıklı başlaması sağlanabiliyor"
Doğan her bebeğin fenilketonüri, konjenital hipotiroidi, kistik fibrozis ve biyotinidaz eksikliği yönünden taranması önem kazanıyor. Taramalar sayesinde, bu hastalıklar nedeniyle oluşabilecek geri dönüşümü olmayan hasarlar engellenebiliyor veya etkileri azaltılabiliyor. Bebeklerde bu hastalıkların olup olmadığının araştırılması için topuk kanı örneğinin alınması gerekiyor. Topuk kanı taraması sayesinde her yıl 5 binin üzerinde bebek hastalık belirtileri ortaya çıkmadan saptanabiliyor. Bu bebeklerin yaklaşık 3 binden fazlasının hipotiroidi, 2 bini biyotinidaz eksikliği, 200'ü fenilketonüri ve 150'si de kistik fibrozis hastalığına sahip olduğunu ortaya çıkarıyor.
Tarama sayesinde erken saptanıp tedavi edilerek yaşıtlarıyla aynı şansa sahip olmaları sağlanabiliyor. Bakanlık, topuk kanı taramasına eklenebilecek ve çocukların hayatını olumlu yönde etkileyecek başka hastalıkların tarama programına dahil edilmesi için bilim kurulları ile çalışmalar yürütüyor. Sadece topuğundan alınacak birkaç damla kan ile çocukların hayata sağlıklı başlamasını sağlanabiliyor.
"Yılda 2 bin 500 yenidoğana işitme kaybı tanısı konuluyor"
İşitme kayıpları da çocuğun o lisana özgü sesleri oluşturarak konuşmasını geciktiren ve bozan en önemli faktör olarak öne çıkıyor.
İşitme kaybı ile doğan ya da doğumdan sonra (yenidoğan ya da süt çocukluğu çağında) işitme kaybına neden olabilecek bir travma, hastalık veya ilaca maruz kalan çocukların, eğer işitme kaybı vaktinde teşhis edilmez ve rehabilitasyon programlarına alınmazlarsa psikolojik ve sosyal gelişmeleri yetersiz oluyor ve ilerleyen yıllarda eğitim ve sosyal uyum açısından, yaş ve zekaca eşitleri olan çocuklardan geri kalabiliyorlar.
Araştırmalara göre, işitme kaybının saptanması bakımından en kritik dönemin "yeni doğan dönemi" olduğunu ortaya koyuyor. Yenidoğan her bin bebekten 1-3'ü ileri derecede işitme kaybı ile doğuyor. Çocukluk döneminde geçirilen hastalıklar, kulak enfeksiyonları, kazalar ve kullanılan bazı ilaçlar nedeniyle bu oran yüzde 6'ya çıkabiliyor. Bebekler hayatının ilk iki yılında beden ve zihin yönünden hızlı bir gelişim dönemi yaşıyorlar. İşitme engeli ile doğan, bu engeli fark edilmeyen bebeğin dil gelişimi duruyor ve bununla birlikte zihinsel, sosyal ve ruhsal gelişimi yavaşlıyor. Erken teşhis konup ve erken rehabilite edilen bebeklerin dil gelişimine paralel olarak zihinsel sosyal ve ruhsal gelişimleri de olumlu yönde etkileniyor. Doğduktan sonra en geç altı ay içinde işitme engeli teşhisi konan ve işitme cihazı uygulanıp özel eğitime alınan bebeklerin konuşma becerisi normal yaşıtlarına benzer seviyede gelişebiliyor.
Bebeklerin işitme kayıplarını teşhis etmek, gelişen teknolojiye paralel olarak kolaylaşıyor. Bu değerlendirmeler için bebeklerin büyümelerini beklemek ve geriye dönüşü olmayan özürleri kabullenmek gerekmiyor. Bebeğin doğduğu ilk günlerde uygulanabilen basit, ucuz ve uygulaması çok kolay testler ile yenidoğan döneminde işitme engeli teşhis edilebiliyor.
İşitme engeli ile doğan bebeklerin erken dönemde tespit edilmesi amacı ile işitme taramasının yapılması, kesin teşhis, işitme cihazı uygulaması ve gerekli rehabilitasyon çalışmasını yapmak üzere, "Yenidoğan İşitme Tarama Programı" başlatılarak 2008'den itibaren de tüm illerde uygulanıyor. Bu program kapsamında, 81 il kamu, üniversite ve özel hastanelerinin yer aldığı tarama merkezlerinde işitme taraması, referans merkezlerinde de ileri tanı tedavi uygulanıyor. Her yıl ortalama 2 bin 500 yenidoğana işitme kaybı tanısı konuluyor.
"Görme Taraması Programı başlatıldı"
Çocukluk çağında sık görülen sağlık sorunlarının erken tanınması ve gerekli tedavilerinin sağlanabilmesi amacıyla çeşitli tarama programları yürütülüyor. Okul öncesi ve okul çağı çocuklarda sık görülen görme kusurlarına yönelik tarama çalışmalarının da bu programlara eklenmesine karar verildi.
Görmenin normal gelişimini engelleyecek risk etmenlerini saptamak ve yetersiz görmesi olan bebek ve çocukları erken dönemde tanımak için tarama yapılıyor. Çocuklarda yapılacak görme taramaları ile tanınabilen hastalıkların başında şaşılık, kırma kusurları, katarakt ya da göz tembelliği geliyor.
Görmenin normal gelişimini engelleyecek risk etmenlerini saptamak ve yetersiz görmesi olan olguları erken dönemde tanımak, tedavi etmek için 36-48 aylık çocuklara ve okul çağı çocuklara (ilkokul 1. sınıflara) Görme Taraması Programı başlatıldı.
0-3 ay bebekler, 36-48 aylık çocuklarda ve ilkokul 1. sınıflarda görme taraması yapılması gerekiyor. 0-3 aylık bebeklere göz muayenesi ve Kırmızı Refle Testi, 36-48 aylık bebeklere ise göz muayenesi, Kırmızı Refle Testi ve Lea Sembol Testi ile tarama yapılıyor.
Halk arasında doğumsal kalça çıkığı olarak bilinen gelişimsel kalça displazisi (GKD), kalçayı oluşturan yapıların anne karnında oluşumları sırasında normal olmalarına karşın, çeşitli nedenlerle sonradan yapısal bozulma gösterdiği dinamik bir hastalık olarak tanımlanıyor. Bu hastalığın erken dönemde teşhis ve tedavisinin başlatılmasına yönelik olarak bir tarama programı yürütülüyor. Bebek 1 aylık olunca fizik muayenesinin yapılması için aile hekimine götürülmesi, risk faktörü taşıyan veya muayenede GKD açısından şüpheli görülen bebeğin ortopedi uzmanına yönlendirilerek gerektiğinde radyolog tarafından da 4-6 haftada kalça ultrasonu ile değerlendirilmesi erken tanı ve tedavi için önem kazanıyor.