Çeşitli makalelerin derlendiği üç ciltlik eserde, toplumun Müslüman olmanın faziletlerini ne ölçüde taşıdığı, Osmanlı'nın son iki yüz yılını Batı Avrupa ve Rusya karşısındaki pozisyonu ve uğradığı baskılar ile kuruluş sonrası yapı masaya yatırılıyor.
Eserdeki makalelerde Türkçülük ve Müslümanlığın çok sesli büyüklüğü arasında kalmaya dair tartışmalar, Meşrutiyet'ten Cumhuriyet'e geçen sürede, şeyhülislamlık, şeriat ve tarikatlar arasındaki kavgadan çok çifte standart ve cehalet mercek altına alınmaktadır.
Cumhuriyet'in bir toplumsal mutabakat ile kurulup kurulmadığı ve bunun önemli olup olmadığı, günümüzde yaşanan Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi tartışması ile bir kez daha gündeme gelmiş ve tarihçileri hareketlendirmiştir.
Eser, İttihat ve Terakki hükümetine, Meşrutiyet'e dair tespitleri çok sayıda örnek olay ile ortaya koyan makalelerden oluşmaktadır. Önsöz'ünde Sadık Albayrak, İslâmî sahada yeterli çalışma yapılmamış pek çok alan olduğunu vurgular. İslâmî alanda geçmişten gelen kurum ve öğretim yuvalarının yapısının gereği şekilde incelenerek gerçeğin ortaya çıkmadığını da belirtir.
Eserde yer alan makaleler aracılığı ile müellif, tarikatlar ve medreseler ile ilgili İslâmî çevrenin geçmişten bugününü; müftülerin eğitim durumunu da aydınlatır. Eski dönemde bu kişilerin mürekkep görmüş insanlar olduğunu hatırlatır. İlerleyen dönemde Batılı eğitim kurumlarının bugünkü fenne dair verdiği eğitimin de yakalanması gerektiğinin de altını çizen makalelere rastlanmaktadır.
İkinci Meşrutiyet'in getirdiği basın ve yayın özgürlüğü ortamında Tanzimat'ın ürettiği fikir ve düşünce akımlarının etkin potansiyeli doğrultusunda dini kurumların tenkit ve sorgulanması kolaylaşmıştır.
Asker ve bürokrat sınıfı istibdattan kurtuluş adına Meşrutiyet'i savunuyor, ilmiye sınıfının dayanağı olan Meşihat Dairesi'ni, şeyhülislâmı, taşra müderrisini ve mahkeme katini bu yeni yönetimin İslâmî olduğunu savunmaları yönünde baskıya tabi tutuyordu…
Albayrak, gerek âlimlerin gerekse tekke ve zaviye şeyhlerinin yeni yönetimin propagandacısı olduğunu aktarmaktadır. Ve bu kişilerin Meşrutiyet denilen siyasi yönetimin danışma ve istişareye dayandığını; o nedenle de İslâm'ın ilk dönem ruhuna uygun bir dönüşüm olduğunu savunduklarını vurgular.
CUMHURİYETÇİLİK VE HİLAFETÇİLİK EKSENİNDE FİKİR ÖZGÜRLÜĞÜ
İşte bu ortamda, Albayrak, Meşrutiyet'ten Cumhuriyet'e gelirken medrese tahsili yapmış, farklı ve çeşitliliğe haiz etnik kimliklerden gelen, kendini hilafete bağlı saymış ve yeni mesajlar vermek isteyen yazarların makale ve tespitlerini yeni bir ufuk amacıyla bu eserde derlemiştir.
İslami veya ümmet birliğine yakın duran bakış açıları ile birlikte karşı tepkilere de yer veren Albayrak, Batıcı ve Türkçü kesimin, basın alanında dayanışma gösterdiklerini, İslamcıların sesinin ise haftalık ve aylık dergilerde görüldüğünün de altını çizmektedir.
İslam'ı savunan ve İslami bir siyasi ve hukuki yapı arzulayanların, devlet terörü adına ya idam ya mahkûm edildiklerini hatırlatan Albayrak, iş eğitim meselesine geldiğinde ise cesur bir tutum sergilemektedir.
EĞİTİMDE MİSYONERLİK VE KALİTE
Örneğin kitapta yer alan "Eğitimde Kilise ve Misyonerlik" başlıklı makalede, fenni ve idari bilimlere hâkim kişilerin Batı destekli okullardan yetiştiği vurgulanıyor.
Çocuklarının yabancı mekteplerde eğitim almasını seçen babaların, bu eğitimin üstünlüğünü görerek mahsur bulmadığını belirtilmiştir.
Makale, bazılarınınsa tahsil için çocuklarının farklı fikirden kişilere teslim edemeyecekleri tespitini bildirir.
Eserde yer alan Sâmizâde Süreyya'nın makalesinde; misyonerlerin çeşitli bölgelerde zenginlerin yatırımı ile okullar açtığı, Suriye, İstanbul ve Lübnan'da açılan okullara giden Müslüman çocukların çok azının Müslümanlıktan vazgeçtiği belirtilmektedir.
Yine İbrahim Hakkı imzalı makalede ise kavmiyet ve milliyete dayalı eğitim veren bazı İslâmî kurumların duruşunun İslâmî olmadığı vurgulanır, öğretmenlerin görgü kurallarına aykırı yaklaşımları kınanmaktadır. Çağın ilim ve fennine dayalı tahsil savunularak, çağın gerektirdiği bilgi silahlarının kuşanılması gerektiği hatırlatılmaktadır.
MUHİTE GÖRE HİZMET VE KÖYLÜ BÜROKRASİ İLİŞKİSİ
Hilafetin kaldırılması konusunda farklı açılımlara sahip makalelerin yer aldığı eserde Cumhuriyet hükümetlerinin halka hizmet noktasında muhite göre davrandığı, Beyoğlu'nda yapılan karakol ile örneğin Küçük Pazardakinin aynı olmadığı hatırlatılmaktadır. Biri saray mimarisi biri baraka diye nitelenmektedir.
Ayrıca hükümetlerin tayin ettiği memurların, öşür toplanılan dönemlerde, köy halkı saf ve talihsiz olan bazı Alevi köylerine özellikle gitmek için uğraştıkları, cahil halkı jandarma ve hapishane ile korkuttukları, burada üç ay geçirdikten sonra zenginleşmiş olarak döndükleri aktarılmaktadır. Ayrıca kumandan tayin edilecek karakollar söz konusu olduğunda, temel haklarını bilmeyen köylülerin bulunduğu yerlere daha çok rağbet olduğu, köyde okuma yazma bilen ve şehre müracaat etmesini bilecek bir ağa olup olmadığına bakıldığı, buralarda buna göre kötü uygulamalar yapıldığı tespitleri de dikkat çekmektedir.
Kitabın Ortası, Sadık Albayrak- "Meşrutiyet'ten Cumhuriyet'e Meşihat, Şeriat Tarikat Kavgası"