Tarihimiz, İngilizler başta olmak üzere işgal kuvvetlerini İstanbul'dan başları önlerinde çıkarttığımızı yazar. Ama gerçekler aynı kanaatte değildir. İşin aslında, kovularak değil de el sallayarak İstanbul'dan ayrılan işgal kuvvetleri yer alır. Evet, yanlış okumadınız, tarih kitaplarında yazılan "İngilizleri kovduk" başlıklı yazıların artık değişmesi gerektiğinin farkında olan çok az kesimin içinde yer alıyoruz. Peki, bu yanlış tarihi anekdotun gerçeği neydi? Kovduk mu? Uğurladık mı?
Aslında İtilaf devletlerinin silahlı kuvvetleri, resmigeçit törenleri ve centilmenlere yakışır "garden party"lerle veda etmişler, halkın alkışları arasında bayrağımızı selamlayarak Dolmabahçe rıhtımında kendilerini bekleyen "Arabic" adlı transatlantiğe binmişler ve sevinç içinde el sallayarak İstanbul'dan ayrılmışlardı.
İşgal kuvvetlerinin İstanbul'u terk edişi ile Lozan Antlaşması'nın imzalanması olayları arasında sandığımızdan da yakın bir bağ mevcut. Yani Lozan imzalanana kadar işgal devam etmişti, hatta sonrasında da 2,5 aya yakın bir süre daha işgalciler başkentimizden gitmemişlerdi.
KOVDUK MU? UĞURLADIK MI?
İşgal altındaki İstanbul'un boşaltılması sırasında İstanbul Komutanı olarak görev yapan Selahaddin Adil Paşa'nın "Hayat Mücadelelerim" adlı hatıralarında (1982) o günler içeriden ve ayrıntılı bir şekilde anlatılır.
Selahaddin Adil Paşa görevine Halife Abdülmecid'in biat töreniyle başladı. 24 Temmuz 1923′te imzalanan Lozan Antlaşması'nın hükümlerine uygun olarak bir ay sonra (23 Ağustos) TBMM Lozan'ı onayladı ve ancak o zaman İtilaf kuvvetleri denklerini toplamaya başladı. Burada bir garip olay var ki o da, İngiltere parlamentosunun Lozan'ı onayının ertesi yılın Ağustos'unu bulmasıydı.
Lozan'dan bir ay sonra işgal kuvvetleri toplanmaya başladı, işgal ettikleri binaları Türk askerine teslim ettiler. İşlemi bir buçuk ayda tamamlanacak ve son gün dostane bir tören düzenlenecekti. Bu olayın doğru bilgisi Selahaddin Adil Paşa'nın hatıratında şöyle yer alır:
"General Harrington tarafından İtilaf devletleri orduları namına 29 Ağustos'ta Türk ordusu için Sumer Palas'ta bir çay ziyafeti verilerek İstanbul'daki askeri, sivil birçok kişi çağrılmış ve kumandanlıkça (yani Türk tarafınca) da 19 Eylül 1923′te Beykoz Parkı'nda bir garden parti ile buna karşılık verilmişti."
Adil Paşa bundan sonra İzmit'ten gelecek ordumuzun İstanbul'a girişi için de hazırlık yaptıklarını ve işgal kuvvetlerinin binaları teslim işinin Eylül sonuna kadar sürdüğünü, birliklerin de büyük ölçüde -karargâh heyetleri hariç- ülkelerine yollandığını anlatır.
CEPHANE VE SAVAŞ MALZEMESİ TÜRK HÜKÜMETİNE TESLİM EDİLDİ
2 Ekim günü İtilaf devletlerinin Mondros Mütarekesi hükümleri gereğince el koydukları bütün cephane ve savaş malzemesinin Türk hükümetine teslim edildiğine dair belge imzalandıktan sonra artık resmi işlemlerin tamamlandığını yazan Paşa, aynı gün, yani 2 Ekim 1923 günü işgal kuvvetlerinin İstanbul'u nasıl terk ettiklerini de şöyle anlatır:
"Türk, İngiliz, Fransız ve İtalyan birliklerinden ayrılan birer birlik belirli saatte Dolmabahçe meydanında yerleşmiş ve yapılan geçit merasiminden sonra İtilaf devletleri kumandanları tarafından büyük bir seyirci topluluğu önünde alkışlar arasında şanlı bayrağımız selamlanarak yabancı kumandanlar cami rıhtımına kadar uğurlanmış ve burada rıhtıma yanaşan bir motorla Fındıklı açıklarında beklemekte olan Arabic vapuruna gitmişlerdi. Bu suretle de İstanbul işgaline kesinlikle son verilmişti."
Üsküdar'dan araba vapuruyla karşıya geçen Türk birliklerinin şehre girişinde Sarayburnu'ndan Taksim'e kadar yolun iki tarafına sıralanmış olan Müslüman ahali "Yaşasın" çığlıkları atıyor, ard arda tekbir getiriliyor, "Allahu ekber" sadaları Ayasofya Camii'nden yükselen yanık selalara karışıyordu.
Kaynak: Mustafa Armağan, Selahaddin Adil Paşa "Hayat Mücadelelerim"