Erken İslâm sanatında ilk değişiklik rüzgârları, Abbasi dönemiyle esmeye başlar. Emevi sanatıyla bağlar, şüphesiz hâlâ sürer. Samarra kenti saraylarının duvar resimleri, Sasani sanatının son izlerini taşır; ancak yeni malzemeler, yeni biçimler denenmeye başlanmıştır.
Abbasi Devleti döneminde Bağdat ve Samarra'da ortaya çıkan mimari ve süsleme üslubu, Mısır ve Suriye'deki Tolunoğulları (868-905) ve Orta Asya'daki Sâmaniler tarafından da örnek alındı. Aynı şekilde, Samarra'da karşımıza çıkan seramik tekniği, daha sonra bütün İslâm dünyasında geniş yaygınlık kazandı. Abbasi Dönemi'nde yaratılan hat sanatı örnekleri ise, İslâm yazı sanatının temel taşlarını oluşturdu.
1055'te Bağdat'ın Büyük Selçuklu İmparatorluğu tarafından fethi, Abbasi Halifeliğini, sadece bir dinî görev alanına sınırladı; 1258'de Moğol istilası ve Moğol hükümdarı Hülâgü'nün Bağdat'ı ele geçirip, Abbasi halifesi el Müstâsım ve oğullarını öldürtmeleri ile Abbasi Devleti son buldu.
KUR'AN SAYFASI
Irak veya Suriye, 9-10. Yüzyıl, 27x39 cm.
Ceylan derisi üzerine siyahla tahrirli altın yaldız ve kûfî hat ile yazılmış bir Kur'an'ın günümüze ulaşabilmiş sayfasıdır. Altın yaldız ve kahverengi ile yapılmış çok zengin bir tezhibin çerçevelediği sayfada Kur'an'ın İhlas Suresi 3. Ayetinden Felak Suresi 1. Ayetine kadar olan bölümü yazılıdır. Harf noktalarının görülmediği metinde harekeler, kırmızı ve siyah yuvarlak noktalar şeklinde kullanılmıştır. Sure başlangıcı, sadece besmele ile belirtilmiş, ayet sonlarına ise diagonal üç çizgi konulmuştur.
Kur'an sayfasını, dört ince banttan oluşan geniş bir bordür çevreler. Bordürdeki bantlar, oluşturdukları dikdörtgenin kenarlarında geçmeler yapmaktadır. İnce bordürlerin arasında kalan boşluklarda kıvrım dallar ve bu dallara bağlı yaprak ve çiçeklerden oluşan süsleme görülmektedir. Sayfanın sol kenarında yeni bir surenin başladığını belirtmek amacı ile yapılmış olan damla şeklinde bitkisel bir süsleme bulunmaktadır. 9. Yüzyılda Irak ve Suriye'de yazılmış olan Kur'an'ın bugün elimizde sadece beş sayfası bulunmaktadır. İnce ve çok zengin bir tezhibe sahip, kûfî hat ve altın ile yazılmış olan Kur'an'ın elimizde bulunmayan tümü, mutlaka nadide güzellikte bir eser olup, önemli bir şahıs veya cami için özenle hazırlanmıştı. Kûfî hatla yazılmış Erken Dönem Kur'an'larındaki süslemelere özellikle sure başlarını, ayet sonlarını, beş ve on ayet sonunu belirtmek ve okumayı kolaylaştırmak amacı ile başlanmıştır. Cüzlerin başlangıç ve bitişlerinde, bazen tek sayfaya, bazen karşılıklı çift sayfalara yapılan tezhiplerde kullanılan motif ve temalar, dönemin tüm sanat ürünlerindeki bezemelerle benzerlik gösterir. Kur'an tezhiplerinde altın yaldız ve kahverengi mürekkebin yanı sıra, bazen renkli boyaların kullanıldığı da görülür.
Emevi ve Abbasi Dönemleri, İslâmiyetin genişleyip yayıldığı, İslâm sanatının ise yavaş yavaş karakterini bulmaya çalıştığı bir dönemdir. Bu nedenledir ki Abbasi Dönemi sanatçıları yaratıcı olmaktan çok, derleyici izlenimlerle ürünler vermişlerdir. Roma ve Bizans Dönemi sanat ürünlerini, bu ürünlerde kullanılan motif ve desenleri, kitap sanatlarına uyacak ve yakışacak bir sentezden geçirerek uygulamışlardır. Bu dönem sanatçıları, tüm kitap süslemelerinde, günümüze dek kullanılacak, ancak zaman ve yöresel etkilerle değişip zenginleşecek olan ana temaları da saptamışlardır.
KUR'AN-I KERİM CÜZÜ
Suriye, 10. Yüzyıl başı, 22x33,5 cm.
Ceylan derisi üzerine, kahverengi mürekkep ve kûfî hat ile yazılmış olup Kur'an'ın 17. Cüzüdür. Cüz, Enbiya Suresi'nin 3. Ayeti ile başlar, Hac Suresi 77. Ayetiyle son bulur. Sayfalar, yatay dikdörtgen sayfa düzenine göre düzenlenmiş olup cetvelsiz ve 9 satırdır. Toplam 35 sayfadır. Kûfî hattın yapısından dolayı çok yer kaplaması, deri üzerine yazılmaları dolayısıyla da taşınma güçlüğü ve az sayıdaki Kur'an'ların pek çok kişi tarafından aynı zamanda okunmasını sağlamak için cüzler halinde yazılan Erken Dönem Kur'an'larında görülen yatay dörtgen şeklindeki sayfa düzeni, bu eserde de görülmektedir. Kur'an cüzü, tam sayfayı kaplayan altın yaldız ile kırmızı ve mavi renklerin kullanıldığı levha tezhip ile başlar. Cüz içindeki Hacc Suresi'nin adı ve içindeki ayet sayısı siyahla tahrirli altın yaldız ve kûfî hatla yazılarak belirtilmiş ve yine altın yaldızla yapılmış tezhipli bir bant içine alınmıştır. Ebu'l Esved'in başlattığı usulde yazılmış olan Kur'an metninde, harflerin noktaları tek veya iki diagonal çizgi ile, harekeler ise kırmızı noktalarla gösterilmiştir. Ayet sonlarına altın yaldızla üçgen oluşturan altı nokta ile, her beş ayet sonuna yine altın yaldızla yapılmış ve ebcet hesabına göre beş sayısını ifade eden "he" harfi ile, onluklar ise çiçek şeklinde içlerinde Arapça sayılar yazılı birer rozet motifi ile belirtilmiştir. Kur'an cüzünün başında yer alan vakıf kaydında, "İçlerinde bu cüzün de bulunduğu otuz cüzün Şam Camisi'ne H.298 senesi Zilkadesinde (M. Temmuz 911) vakfedildiği" açıklanmıştır. Erken İslâm Dönemi Kur'an'larında tarih atma ve hattat isminin yazılması bir gelenek olarak henüz yerleşmemiştir. Bu nedenle de vakıf kayıtları, eserlerin tarihlendirilmesi açısından çok değerlidir. Müze koleksiyonundaki bu Kur'an cüzü, nereye ve kimin tarafından, hangi tarihte vakfedildiğini, döneminin yazısı ile bünyesinde bulundurması nedeniyle, sanatsal yönünün yanı sıra belge niteliği taşıması açısından da çok önemlidir.
Kur'an cüzü müzeye, Sultan I. Mahmud'un Ayasofya Camii içinde kurduğu ve gerek kendi kitaplarını vakfederek, gerekse satın alarak bağışladığı eserlerden oluşan I. Mahmud Kütüphanesi'nden 1914 yılında getirilmiştir.
KUR'AN-I KERİM
İran, İsfahan, H. 383 (M. 993) tarihli Hattat Mehmet bin Ahmet bin Yasin el-İsfahani tarafından yazılmıştır. 24x34,5 cm.
Saman rengi, az aharlı, âbâdi kâğıt üzerine siyah mürekkep ve doğu kûfîsi ile yazılmış ve dört cilt olarak hazırlanmış bir Kur'an'dır. Kur'an'ın ilk cildi eksik olup müze koleksiyonunda; Araf Suresi – Kehf Suresi'nin bulunduğu 2. Cilt, Meryem suresi – Saffad Suresi'nin bulunduğu 3. Cilt ve Sad Suresi – Nas Suresi'nin bulunduğu 4. Ciltler bulunmaktadır. Kur'an, doğu kûfîsi ile cetvelsiz sayfalara dört satır olarak yazılmıştır. Metinde Ebu'l Esved usulüne göre kırmızı mürekkeple harekeler konulmuş ve el Halil usulüne göre de mavi ile şedde ve hemzeler yapılmıştır. Harf noktalarının ise metin ile aynı mürekkeple diagonal çizgiler şeklinde kullanıldığı görülmektedir. Sure başları, altın yaldız ve kûfî hatla yazılmış, ayet adedi belirtilerek tezhiplenmiştir. Ayet sonları, yaldızlı küçük çiçekler şeklinde rozetlerle belirtilmiş, beş ve on ayet sonu ise metin dışında, sayfa kenarında tezhipli rozetlerle gösterilmiştir.
Kur'an, İsfahan'da Mehmet bin Ahmet bin Yasin el-İsfahani tarafından H. 383 (M. 993) tarihinde yazılmıştır.
Erken Dönem, kûfî hattan daha şık ve zarif olan doğu kûfîsi ile İsfahanlı bir hattat tarafından yazılmış olan bu Kur'an'ın özelliği, deri üzerine yazılmış Erken Dönem Kur'an'ları gibi yatay dikdörtgen bir sayfa düzeni ile yazılmış olmasındadır. Bunun yanı sıra, yazı karakterinin getirdiği zorunluluk dolayısıyla çok kalın olması gereken tek cilt yerine dört cilt olarak hazırlanması da esere bir başka ayrıcalık kazandırmıştır.
Kûfî yazı, 10. Yüzyıldan itibaren Kuzey Afrika ve Endülüs ile İran ve onun doğusunda bir süre daha kitap yazısı olarak kullanılacak, ancak zaman içinde yerini, Bağdat şehrinden şekillendirilen yeni yazı türlerine bırakacaktır. Bununla beraber çok zarif olan doğu kûfîsi, kitap bölüm başlıklarında, kitabelerde ve değişik malzeme üzerinde dekoratif amaçla kullanımını sürdürecektir.
Konya Alaaddin Türbesi'nden 1917 yılında müzeye getirilmiştir.
KUR'AN-I KERİM CÜZÜ
Irak veya İran, (Musul?), 11. Yüzyıl, 19,2x14 cm.
Âbâdi, az aharlı, saman rengi kâğıt üzerine siyah mürekkep ve harekeli doğu kûfîsi ile yazılmış bir Kur'an'ın 5. Cüzüdür. Nas Suresi'nin 24-147. Ayetlerini içerir. Sayfalar cetvelsiz ve beş satırdır. 91 yapraktır. Kur'an metninde, harf noktaları, Ebu'l Esved usulü olan harekeler ve el Halil (ölümü 791) tarafından bulunarak kullanılmaya başlanan şedde, hemze, med gibi okuma işaretlerinin tümü yazı ile aynı mürekkeple yazılarak kullanılmıştır.
Ayetler birbirinden çiçek şeklinde rozetlerle ayrılmış, beş ayet sonuna damla şeklinde bir motif konulmuş ve sayfa kenarına yapılan çiçek şeklindeki bir rozetin içine sayısı yazı ile yazılmıştır. Her on ayet sonu ise, 16. Yüzyılda Osmanlı sanatında kumaş, ahşap, çini, halı gibi değişik malzeme üzerinde sevilerek kullanılan, bu döneme adeta damgasını vuran "Çintemani" motifleri ile ayrılmıştır. Çintemani motifi ile belirtilmiş olan onluklar, ayrıca sayfa kenarına konan rozet içine yazı ile de yazılmıştır.
Cüzün baş kısmında bulunan geometrik tezhibin içine yazılmış olan kûfî hatlı "Allah" sözcüklerine daha sonraki yüzyılda yazılacak olan Kur'an'ların tezhiplerinde de rastlanacaktır. 11. Yüzyılda Büyük Selçuklular Dönemi'nde Irak veya İran'da tüm karakteristik özellikleri ile çok zarif bir doğu kûfisi ile yazılmış olan Kur'an cüzü, Hacı Yusuf bin İbrahim bin Şaman tarafından Musul'da bir mescide vakfedilmiştir.
Kanuni Sultan Süleyman'ın mührü ile Sultan I. Mahmud'un kendi kütüphanesine vakfedildiğini belirten vakıf mührünü taşıyan cüz, müzeye 1914 yılında Ayasofya, Sultan I. Mahmud Kütüphanesi'nden getirilmiştir.
MECMUA
Irak-Bağdat, Ramazan 408 (Ocak 1019) tarihli 38x28,5 cm.
Hattatları, yazım tarihleri ve konuları farklı, Arapça, üç ayrı risalenin bir arada ciltlenmesi ile oluşan ve Memluk Sultanı Melikü'l Eşref Ebu'l Nasr Kayıtbay'a (1468-1495) takdim edilen bir mecmuadır.
Mecmua, tam sayfayı kaplayan, altın yaldız, mavi ve kırmızı renkler kullanılarak yapılmış serlevha, tezhibin içindeki altın yaldız ile Memluk Sultanı Kayıtbay'a takdim edildiğini gösteren kitabe ile başlamaktadır. Bu sayfanın başlığında, 'Kitab-Buzû'ü'l Hilal fil-Hisalel-Mucibihî li'l Zilâl' yazısı bulunmakta, kalın nesih hat ile yazılan Hz. Ali'nin güzel sözlerinden oluşan bölüme geçilmektedir.
Mecmuanın bu kısmının hattatı, 'Memluk Maglubay Mezburd Bey'dir. İkinci bölüm, dört satır reyhani ve iki satır nesih hattın dönüşümlü olarak yazıldığı, 'Yakut Üslubu' olarak anılan bir sayfa düzenindedir. 28 Arap harfinin özelliklerinin anlatıldığı bu bölüm, Yusuf Şah el Haravi tarafından yazılmıştır. Hattat, bölüm sonundaki imzasında bu yazıları, Yakut'tan naklen yazdığını belirterek imzasını atmıştır.
Yakut el Musta'simi'nin öğrencisi olan Yusuf Şah el Haravi, hocası ile aynı tarihte 1299'da vefat ettiğine göre, mecmua içindeki bölümün tarihi 1299'dan önce olmalıdır.
Mecmuanın son bölümü reyhani, sülüs ve tevki'i hatlarla yazılmıştır. İslâm Öncesi Cahiliye Dönemi Arap şairlerinden Salama bin Candal'ın şiirlerinden bazı kasidelerin yer aldığı bu bölüm, Ali bin Hilal tarafından Ocak 1019'da, hattatın ölümünden yaklaşık üç sene önce yazılmıştır. Salama bin Candal'ın şiirlerinin bulunduğu bölümde, yazı boşluklarına yapılan damla şeklindeki süslemeler, ketebe kaydının bulunduğu bölümdeki yine yazı boşluklarının rumîlerle oluşturulan süslemeleri, salt yazı olarak bırakılmış olan şiirlerin daha sonraki bir tarihte Bağdat'ta tezhiplendiğini göstermektedir.
Hat sanatının mihenk taşlarından olan, Yakut el Musta'simi'ye kadar geçen döneme damgasını vuran Ali bin Hilal, Yakut'un öğrencilerinden olan Yusuf Şah el Haravi'nin ve Mezburd Bey tarafından yazılan Hz. Ali'ye ait sözlerden oluşan metnin, 1495 yılından önce önemleri ve değerleri dolayısıyla bir arada ciltlenerek, Memluk Sultanı Kayıtbay'a takdim edildiği anlaşılmaktadır.
Sultan I. Mahmud'un vakıf mührünü taşıyan mecmua, Ayasofya, I. Mahmud Kütüphanesi'nden 1914 yılında müzeye getirilmiştir.
Türk-İslâm Eserleri Müzesi kataloğundan derlenmiştir.