"Tabiat olarak kadın ve erkek farklıdır ve kadın öncelikle annedir"
Elini attığı her işte toplum yararına bir şeyler mevcuttu. "Tabiat olarak kadın ve erkek farklıdır ve kadın öncelikle annedir" diyordu ve tek istediği yurttaşlık haklarında eşitlikti. "Erkekle kadının birbirine benzemesi değil benzememesi toplumsal dengeyi sağlamlaştıracaktır" derken, kendinden yarım yüzyıl sonra Elisabeth Badinter'in kavramsallastırdığı tamamlayıcılık tezini savundu. Kadınların yapıcı doğalarının toplumun lehine olduğunu savunurken, eşitlik değil eşdeğer kavramına vurgu yaptı. Günümüzde halen çözülemeyen eşit işe eşit ücret sorunu için çaba gösterdi ve bunu hedefleri arasına koydu… Bu, kendi ayakları üzerinde sapasağlam duran, tüm engellemelere rağmen davasından vazgeçemeyen kadın, Nezihe Muhiddin'di.
Osmanlı ve Türkiye tarihinde kadınların siyasi haklarını kazanabilmek adına verdikleri muazzam mücadeleden neredeyse hiçbir yerde bahsedilmiyor. Sanki Türkiye'de kadınların oy verme hakkı için verdikleri bir mücadele yoktu da, Cumhuriyet ya da devrimler sayesinde bu hak kadınlara bahşedilmişti. Oysa bu kazanımın arkasında kuvvetli ve ne yazık ki Cumhuriyet döneminde bastırılmış bir kadın mücadelesi vardı…
CUMHURİYETİN ERKEKLERİ 9 YIL BOYUNCA KADINLARI ENGELLEDİ
Resmi ideolojinin iddia ettiği gibi 5 Aralık 1934'te kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınması bir 'lütuf' değildi. Aksine, Cumhuriyetin erkekleri 9 yıl boyunca kadınlara bu hakkı vermemek için ellerinden geleni yapmışlar, onları yıldırmak, sindirmek için her türlü aracı kullanmışlardı. Kadınlar ise rejimin en güçlü adamlarının bile idama mahkûm edildiği, sürüldüğü o yıllar boyunca, siyasi haklara ilişkin taleplerini tüm engellere rağmen ısrarla dile getirmeye çalışmışlardı.
Sultan II. Abdülhamid döneminden itibaren kadınlar sosyal hayatta hissedilir derecede görünmeye başladılar. II. Meşrutiyet'le beraber bu daha belirgin hale gelecekti. Cumhuriyet'ten sonra siyasî arenada Cumhuriyet Halk Fırkası (CHF) arz-ı endam edince, cumhuriyet=demokrasi zanneden bazı hanımlar hemen harekete geçtiler. Nezihe Muhiddin Hanım'ın önderliğinde Kadınlar Halk Fırkası'nı kurdular. Cumhuriyet'in ilanı sürecinde bunu duyan Mustafa Kemal, bu girişimi engellemek adına önemli adımlar attı. Kafasındaki hedef ve projelerin yol haritasını hazırlarken ve bin bir meşgaleyle boğuşurken "kadınlar fırkası" diye bir oluşumun ortaya çıkması hesaplara uymuyordu.
KİMDİR BU NEZİHE MUHİDDİN?
Nezihe Muhiddin, II. Mahmud'un ilk atadığı serasker yani ilk Genelkurmay Başkanı olan Ağa Hüseyin Paşa'nın torunlarından olan bir annenin ve geçirdiği bütün evliliklere rağmen hayatı boyunca onun adını taşıyacağı ceza hâkimi Muhiddin Bey'in kızı olarak 1889'da Kandilli'de doğdu. Kardeşiyle gönderildikleri okulu beğenmeyince onu en iyi şekilde yetiştirmek isteyen babası evi bir idadiye çevirdi ve çocuklarına özel dersler aldırdı. Arapça ve Farsça ardından Almanca ve Fransızca öğrendi. Diğer genç kızlar gibi evde oturmadı; at bindi, Kandilli 'den kayıkla tek başına boğaza açıldı, spor yaptı.
Kendi tabiriyle kadınlık mefkûresiyle, istibdat karşıtı, hürriyet sever annesinin evlatlığı entelektüel bir kadın olan Nakiye Hanım vasıtasıyla tanıştı. Fatma Aliye Hanım'ın fikirlerinden etkilenen bir çevrenin mensubu olan Nakiye Hanım, onun ilk feminist öğretmeni oldu. Yüksek tahsil yapmayan Nezihe Muhiddin, evde aldığı yüksek eğitimle 1909 Maarif Nezareti'nin hocalık sınavını kazanıp hayata atıldı; Kız İdadi Mektebi'nde fen bilimleri hocası oldu.
Çalışma hayatı oldukça üretken geçti. Maarif Bakanlığı'na eğitim hakkında raporlar yazdı; birçok okulda müdürlük, ilkokul ve yabancı okullar için müfettişlik yaptı. İki kere evlendi. Muhlis Bey ile olan ilk evliliği kısa sürdü. Belediye şirketler komiseri Memduh Tepedelengil ile yaptığı ikinci evliliğinden ise Malik adında bir oğlu oldu. Ancak edebi yaşamı boyunca ikinci evliliğinin soyadını değil, babasının soyadı olan Muhiddin'i kullandı. Basında 'edibe-i şehire' (ünlü kadın yazar) olarak anılan Nezihe Muhiddin'in, 1911 ile 1944 yılları arasında ulaşılabilen 17 romanı, 300 kadar öyküsü mevcut.
"Erkekle kadının birbirine benzemesi değil benzememesi toplumsal dengeyi sağlamlaştıracaktır…"
OSMANLI FEMİNİZMİNİN ÖNCÜSÜ
Osmanlı feminizminin öncüsü olarak görülen Muhiddin, Batı'nın etkinliklerini, yayınlarını izlediği Şair Nigar, Fatma Aliye ve Halide Edib'in de içinde yer aldığı büyük kadınlar kuşağının son üyesi idi. Nezihe Muhiddin'e göre memleketin yükselmesi için en önemli koşul kadınların yükselmesiydi. Yalnız kadının yükselmesi demek onun erkeğe benzemesi değil aradaki farkların iyileşmesi demekti. Nezihe Muhiddin mutlak eşitçilik değil farklılıktan yana tavır almıştı. "Tabiat olarak kadın ve erkek farklıdır ve kadın öncelikle annedir" diyen Muhiddin, yurttaşlık haklarında eşitlik istemekteydi. "Erkekle kadının birbirine benzemesi değil benzememesi toplumsal dengeyi sağlamlaştıracaktır" derken, kendinden yarım yüzyıl sonra Elisabeth Badinter'in kavramsallastırdığı tamamlayıcılık tezini savundu. Kadınların yapıcı doğalarının toplumun lehine olduğunu savunurken, eşitlik değil eşdeğer kavramına vurgu yaptı. Günümüzde halen çözülemeyen eşit işe eşit ücret sorunu için çaba gösterdi ve bunu hedefleri arasına koydu.
CUMHURİYET REJİMİNİN İLK FIRKASI
Nezihe Muhiddin, yetimlere ve muhtaç kadınlara yardım amacıyla kurulan Osmanlı-Türk Hanımları Esirgeme Derneği'nin ve Donanma Cemiyeti'nin kurucusuydu; Müdafaa-i Milliye Osmanlı Hanımlar Heyeti'nde etkin olarak çalıştı. Kadınların durumunun yalnızca toplumsal alanda desteklenerek iyileşeceğine inanmadığı için siyasi alana da el atma ihtiyacı duydu. Kadınların seçme ve seçilme hakkı gibi siyasal hakları konusunda mücadele etmek üzere 16 Haziran 1923 yılında Cumhuriyet Halk Fırkası'ndan önce, Cumhuriyet rejiminin ilk fırkası olan Kadınlar Halk Fırkası'nı (KHF) kurdu ve 27 maddelik parti nizamnamesi ve programı yayımladı.
KHF'nin amacı, kadınların siyasi ve sosyal haklarını kazanmak, Meclis'te bu hakları savunmak ve kadınlığın statüsünü yükseltmekti. KHF, İçişleri Bakanlığı'nın iznini beklerken birçok faaliyette bulunmuştu: Maarif Kongresi, Beynelmilel Kadın İttihadı'na temsilci gönderme, Hukuk-i Aile Kararnamesi üzerine bir kadın konferansı düzenlemek ve Medeni Kanun için etkin bir kamuoyu oluşturmak gibi…
MUSTAFA KEMAL'DEN FIRKA'YA HAYIR CEVABI
Fırka'nın kurulmasından iki ay önce 3 Nisan 1923'te, kadınlara siyasi hak verilmesi meselesi Meclis'te tartışma konusu olmuştu. İçişleri Bakanlığı tam sekiz ay süren sessizlik döneminden sonra, 'kadınların seçme ve seçilme hakkı olmadığı' için KHF'nin kuruluşuna izin vermediğini açıkladı. Tanin gazetesinde ise 'bazı düşünceleri nedeniyle uygun bulunmadığı' yazılıydı. Bu 'bazı düşünceler'in ne olduğu hiçbir zaman açıklanmadı ama nizamnamenin siyasi hakları ima eden ikinci maddesi, kadınların belediye seçimlerinde aday olmasını öneren üçüncü maddesi ve 'kadınların savaş halinde askerlik görevi yapmasını' öneren sekizinci maddesinin çok 'taşkın' bulunduğu kulaktan kulağa fısıldanıyordu.
KHF kurucuları partinin başına rejimin önemli adamlarından Ali Fethi Bey'i getirerek tekrar başvurdularsa da Ankara'nın yani Mustafa Kemal'in cevabı yine hayır oldu. Bu sefer de o sırada kuruluş faaliyetleri süren Cumhuriyet Halk Fırkası (CHF) yüzünden 'halk fırkası' adının bir kadın kuruluşu tarafından kullanılması 'bölücü' bulunmuştu!
Tüm bunlara rağmen yılmadan devam eden Nezihe Muhiddin, belirtilen taşkın maddeleri değiştirdi ve 7 Şubat 1924'te Türk Kadınlar Birliği (TKB) adlı örgütü kurdu. Nizamnamenin üçüncü maddesinde 'Birliğin siyasetle alakası yoktur' deniliyordu. Dernek kimsesiz çocuklara, fakir kadınlara yardım etmek, onlara aş ve iş sağlamak, yerli malını özendirmek gibi 'hayırseverlik' işleriyle uğraştı.
CUMHURİYET BİR ENGELİ DAHA YOLUNA KOYDU
Muhiddin amacına adım adım ilerlerken bir engelle daha karşılaştı. 13 Şubat 1925'te patlak veren Şeyh Said İsyanı, Kürtler, solcular ve dindar grupların yanı sıra kadınların siyasi taleplerine de kulak tıkamak için yeni bir bahane oldu. Cumhuriyet gazetesi, "Türkiye'nin hayatında çok mühim meselelerin mevcut olduğu bir zamanda hanımlarımızın mebusluk propagandası veya reklamı ile meşgul olmaları pek ciddiyetsiz" diye yazıyordu. Ama Nezihe Muhiddin pes etmedi, Temmuz ayında Kadın Yolu dergisini çıkarmaya başladı. İlk yazısı kadınlara siyasi haklar tanınması üzerine olan derginin Enver Behnan (Şapolyo), Yaşar Nabi (Nayır) ve Fahrettin Kerim (Gökay) gibi kadın hakları savunucusu genç erkek yazarları da vardı. Ancak isyan bahanesi ile çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunu etkisini gösterdi ve TKB ciddi bir 'öz sansür' uygulamaya başladı.
1926'da TKB, CHF'ye üye olmak için başvuruda bulundu. Cevap, 'kadınların hayır işleri ile uğraşmasının daha doğru olacağı' yönündeydi. Birlikten Mustafa Kemal'e yakın bazı kadınlar da yeni çıkan Medeni Kanun'la 'kadınlara layık olmadıkları hakların bile verildiğini' söyleyerek siyasi taleplerde ısrar edilmesini eleştirmişlerdi.
Fakat Muhiddin, haklı mücadelesine devam etti ve 1927'de Denizli, Aydın, Afyon ve Diyarbakır'da şubeler açtı ve CHF listelerinden genel seçimlere katılmak için kampanya başlattı. Elbette bu teklif de kabul edilmedi. Birlik bunun üzerine seçime erkek aday ile katıldı. Ancak kendisini 'feminist erkek' diye tanıtan ve seçimler için bıyıklarını bile kestiren Kenan Bey alaylara tahammül edemeyince adaysız kaldılar.
Rejimin 'kadın hakları bakanı' rolünü üstlenen Cumhuriyet gazetesi başyazarı Yunus Nadi Bey alaycı yayınına devam ediyordu. Örneğin gazetede çıkan bir yazıda "Hanımların mebusluğu hiç fena olmaz, Meclis'te sık sık moda etrafında münakaşalar cereyan eder. Hanımların balolarda smokin mi yoksa dekolte tuvalet mi giymelerinin daha uygun olacağına dair, mesela İstanbul mebusesi ile İzmir mebusesi arasındaki hararetli mücadeleyi bütün erkek mebusların merak ve tebessümle dinleyeceğine şüphe yoktur" deniliyor, kadın mebuslar kumaş türleri üzerine tartışırken karikatürize ediliyordu.
TKB'NİN SİYASİ HAKLAR MÜCADELESİ SONA ERDİLİYOR
Nezihe Muhiddin hakkında, birliğin 500 lirasını kişisel amaçlarla harcadığı gerekçesiyle soruşturma açılmasıyla ve birlik yöneticiliğinden istifa ettirilmesiyle mücadele sona erer. Yunus Nadi, olayı "Oh diyoruz, aman kurtulduk! Artık her gün kusma eğilimi içinde bunalmaktan kurtulduk!" diye değerlendirir.
1927 ile 1929 yılları arasında Nezihe Hanım hakkında birçok dava açılır. Davaların hiçbirini kazanamaz; 1929 yılına kadar süren davalardan ancak afla kurtulabilir. 1930'da Suat Derviş ile birlikte parti programında kadınlara oy hakkı tanıyan Serbest Cumhuriyet Fırkası'na katılır; o yıl kadınlar ilk defa belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkına sahip olurlar. Her iki yazar da bu vesileyle adaylıklarını koyar; ancak ne parti ne de adaylar başarılı olabileceklerdir. Muhiddin'in son siyasi hareketidir bu…
KENDİ KÖŞESİNE ÇEKİLİR
Tüm bu yaşananlar neticesinde Muhiddin, köşesine çekilerek kendini roman yazmaya ve öğretmenliğe verir. 1931 yılında, Osmanlı kadın hareketini Cumhuriyet dönemine kadar anlatan, Türkiyeli kadın hareketi için günümüzde önemli bir kaynak olan Türk Kadını adlı yapıtını yayınlar. 1930'lardan sonra yaşamını küskün ve hayal kırıklığına uğramış bir şekilde geçirir. Romanlarının çoğunu bu dönemde yazar. Evinde Yaşar Nezihe, Şükûfe Nihal gibi yazar dostlarıyla toplanır; Fatma Aliye'yi düzenli ziyarete gider. 10 Şubat 1958 yılında, yalnız bir halde La Paix ruh hastalıkları hastanesinde ölür…
Şişli Camii'nden kaldırılan cenazesinde eşi ve yakın dostlarından başka kimse yoktu. Kurucusu olduğu Türk Kadınlar Birliği sadece bir çelenk göndermekle yetinmişti.
İşte tüm bu ahval ve şerait içinde hiçbir zaman yılmadan mücadelesine devam eden kadın, ömrünü davasına adamıştı. Şimdi halen Cumhuriyet adı altında 'kadınlara haklar verildiğini' zannedenler, bunu iyi okumalı ve kime neyi borçlu olduğumuzu bilmeliler. Bizim minnet borcumuz Cumhuriyet'e ya da Mustafa Kemal'e değil, ömrü pahasına savaşan bu kahraman mücadeleci kadınlarımızadır.
Derlenmiştir.
Lacivert Dergi, Yaprak Zihnioğlu, Bir Osmanlı Kadın Hakları Savunucusu Nezihe Muhiddin,
Kadınsız İnkılap: Nezihe Muhiddin, Kadınlar Halk Fırkası, Kadın Birliği, Metis Yayınları, 2003.
Türkiye Gazetesi