Birinci Dünya Savaşı, coğrafi sınırlar göz önünde bulundurulduğunda, Avrupa Anakarasında yapılan bir savaştır. Oysa ekonomik, sosyal ve siyasal sonuçlarına bakıldığında, bir dünya savaşı sonucuna varılmaktadır. Bu savaşta 9 milyon asker, 15 milyon sivil olmak üzere, toplam 24 milyon insan ölmüştür. Yaralı sayısı ise 21 milyondur. Çanakkale Muharebelerinin kazanılmasında en büyük role sahip olan 57. Alayı da unutmamak gerekir. 57. Alay kendisinden üç kat kalabalık Anzak birlikleriyle mücadele etmiş, bu mücadele ve sonunda elde edilen başarılar Çanakkale Savaşları'nın kazanılmasının asıl temelini atmıştı. Türk askerinin burada gösterdiği cesaret ve inanç şüphesiz Çanakkale başarısını da beraberinde getirmişti.
ÇANAKKALE'NİN COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ VE KISA TARİHİ
Çanakkale Türkiye'nin kuzeybatı yönüne düşen Balkan Yarımadası'nın Doğu Trakya topraklarına bir kıstakla bağlanmış, Gelibolu Yarımadası ile Anadolu'nun uzantısı olan Biga Yarımadası üzerinde toprakları bulunan bir ilimizdir. Kent doğu ve güneydoğu yönünde Balıkesir ili, batıda Ege denizi, kuzeyde Tekirdağ ili ile Marmara denizi tarafından çevrelenmiştir. Boğazlar coğrafyadan kaynaklanan durumuyla Akdeniz'in birbirinden önemli stratejik değer taşıyan su geçitlerinden Cebelitarık ve Süveyş Kanalı'yla da bütünleşmektedir. Böylece Çanakkale ve İstanbul Boğazlarının, aynı zamanda Atlas ve Hint Okyanusları gibi dünyanın diğer büyük deniz ve kıta kara parçalarını da birbirine bağlayan geniş kapsamlı jeopolitik konumuyla dünya siyaset ve ekonomisi üzerine etkilerini tarih boyunca korumuştur.
Çanakkale, Çanakkale Boğazı ve Gelibolu'nun bulunduğu yer insanoğlunun kurmuş olduğu ilk medeniyetlerden itibaren merkezi bir özellik taşıyan Avrasya'da medeniyetleri birbirine bağlayan ve taşıyan bir geçiş yeri, bir köprüdür. Dolayısıyla tabii olarak her köprü için söylenebilecek stratejik bir değere sahiptir. Coğrafi olarak ortaya konulan bu değer, bölgenin insanlık hafızasında medeniyet, ticaret, kültürel etkileşim ve savaşlar açısından çok önemli bir yer tutmasına neden olmuştur. Tarihi MÖ. III. binyıla uzanan Çanakkale birçok uygarlığa beşiklik etmiştir. Buraya yerleşmek için gelenler olduğu gibi istila amacıyla gelenler de olmuştur. Akha, Dor, Trak, Aiol, Frig, Yunan ve Lidya egemenliklerinden sonra Çanakkale MÖ VI. yüzyılda Perslerin eline geçmiştir. Daha sonra bir süre Spartalılar, Atinalılar ve Persler arasında el değiştirirken sonra MÖ IV. yüzyılda Büyük İskender'in egemenliğine girmiştir. Büyük İskender Pers ordularını bu topraklar üzerinde eski adı Grakinos 9 olan Kocabaş (Biga) Çayı kıyısında yapılan bir savaşta yenilgiye uğratmıştır.
Yöre Serevkos, Pontos ve Roma egemenliklerinden ve özellikle İstanbul'un kurulmasından sonra önemini artırmış, Bizans yönetimi döneminde İstanbul'un emniyeti için Çanakkale Boğazı'nın iki yakası surlarla çevrilmiştir. Bizans'ın aldığı bu önlemlere karşın VII. yüzyılda İslam donanması Boğazı iki defa geçmeyi başarmış ve İstanbul'u kuşatmıştır. Haçlı seferleri sırasında Çanakkale; Venedik, Ceneviz ve Pisa devletlerinin çekişme alanı olmuş, İstanbul'un Latinler tarafından işgaliyle Çanakkale Boğazının iki yakasına Latin devletleri kurulmuştur. XIV. yüzyıl başlarında burada Katalan Devleti kurulduysa da çok geçmeden Çanakkale toprakları Karesioğullarının, aynı yüzyılın ikinci yarısında da Osmanlının eline geçmiştir.
Çanakkale Boğazının sık sık batıdan gelen yabancı donanmalar tarafından tehdit edildiğini gören Osmanlılar, Boğaz'ın her iki yakasında kaleler yaptırmışlardır. İlk defa 1354'te Süleyman Paşa'nın Çimpe Kalesi'ni fethinden sonra Türkler tarafından Çardak Kalesi inşa edilmiştir. Yıldırım Bayezid Bizans sularını yıktırıp iç kaleyi düzelttirmiştir. Çanakkale Boğazı, Osmanlı Devleti'nin başkenti İstanbul'a Akdeniz yolundan açılan kapı niteliğini taşıdığı için Boğazlardan İstanbul'a yönelik bir saldırı olabileceği erken tarihlerden itibaren tahmin edilmiştir. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'u aldıktan sonra denetimi sağlamak amacıyla Çanakkale Boğazı kıyılarındaki kalelere önem vermiş ve Boğaz'ın en dar yerinde Rumeli yakasında Sestos denilen yere Kilidülbahir, Anadolu yakasında Abydos denilen yere Sultaniye (Kale-i Sultaniye) ya da Çanak Kalesi adı ile anılan kaleler yaptırmıştır.
1770'de Rus donanması Boğaz'ı zorladıysa da başarılı olamamıştır. Bu tarihten sonra da Çanakkale Boğazı önemini korumuş, zaman zaman devletlerin arasında önemli bir sorun olmuş, birçok savaş ve çatışmalara neden olmuştur. Savaşlardan sonra yapılan barış anlaşmalarında mutlaka Boğazlar ile ilgili maddeler yer almıştır. Çanakkale, tarihinin en önemli olaylarını Birinci Dünya Savaşı'nda yaşamıştır. Türk ve dünya tarihinde Çanakkale Muharebeleri olarak geçen bu olay, Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf devletleri (İngiltere, Fransa) arasında, Çanakkale Boğazı ve dolaylarında yapılan kara ve deniz savaşlarını kapsamaktadır.
NEDEN ÇANAKKALE
İngiliz ve Fransız donanmalarının Çanakkale Boğazını aşmak üzere 18 Mart 1915'te denizden yaptıkları saldırının başarısızlığı sonucu, Gelibolu Yarımadasında Arıburnu ve Seddülbahir bölgelerine asker çıkarmalarıyla kurulan cephedir. 3 Kasım 1914'te başlayan Çanakkale muharebeleri 9 Ocak 1916'ya kadar aralıklarla yaklaşık 14 ay devam etmiştir. 18 Mart 1915 İngiliz deniz harekâtının ardından Nisan, Haziran ve Ağustos aylarında çok kanlı muharebeler cereyan etmiştir. Nihayet Aralık ayından itibaren çekilmeye başlayan İtilaf devletleri ordusu 9 Ocak 1916'da Çanakkale'yi tamamen terk etmek zorunda kalmıştır.
Çanakkale Savaşı, deniz harekâtı başta olmak üzere onu izleyen kara taarruzlarıyla sıradan bir askeri harekât olarak değerlendirilemez. Öncelikle Çanakkale Boğazı stratejik açıdan Osmanlı Devleti'nin payitahtı İstanbul'un anahtarı olduğu gibi iki kıtayı birbirine bağlayan iki önemli geçitten biridir. Boğazlara hâkim olmak demek bir ölçüde Akdeniz'de üstünlüğü ele geçirmek demektir. Dolayısıyla Türk tarihinde bir inanç, cesaret ve kararlılık sembolü haline gelen Çanakkale Savaşı'nın sonuçları Birinci Dünya Savaşı'ndaki diğer cephelerden farklı olarak sadece Türkler değil savaşa katılan diğer ülkelerle birlikte yakın çevresini de derinden etkilemiştir.
ÇANAKKALE CEPHESİNİN AÇILMA NEDENLERİ
Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşı'nda Almanya'nın yanında yer alması ile "Boğazlar Meselesi" savaşın ana gündem maddelerinden biri olarak ortaya çıkmıştır. İtilaf Devletleri, Çanakkale Boğazı yoluyla İstanbul'a ulaşmak istiyordu. Böylece Osmanlı Devleti daha savaşın başında etkisiz hale getirilecek, Kafkaslarda rahatlayacak olan Rusların, Avrupa cephesinde Almanlara karşı daha etkin bir şekilde savaşmaları sağlanacaktı. Bu açıdan Boğazlardaki bir başarı sıkıntılı günler geçiren Rusya'yı rahatlatacağı gibi başta Bulgaristan olmak üzere Balkan ülkelerinin de müttefikler safında savaşa katılmalarına zemin hazırlayacaktı. Bütün bu beklentiler sonuçta Avrupa'da büyük bir taarruza hazırlanan Almanların, ağırlaşacak baskı neticesinde bozguna uğratılmasına kilitlenmiştir.
İtilaf devletlerinden İngiltere için bu cephenin yararı daha çok Rusya'dan dolayı idi. Ruslar, İngiltere ve Fransa'nın Çanakkale'de savaşıp Boğazları açmasını istiyordu. Çünkü Boğazların açılması sağlanırsa Rusya ile bağlantı kurulabilecek, böylece her türlü yardım ve savaş araç gereci gönderilebilecekti. Trakya ele geçirilince Almanya'nın Balkanlardaki üstün durumu güneyden gelecek güçler karşısında tehlikeye girecekti. Ayrıca İtalya ve Romanya gibi İtilaf devletlerine eğilim gösteren devletlerin İtilaf devletleri yanında savaşa girmeleri sağlanacaktı. Ayrıca Churchill'e göre Boğazlar ve İstanbul Ruslardan önce ele geçirilirse İngiltere barış masasına daha karlı oturabilirdi.
Aralık 1914'te Sarıkamış Harekâtı'ndan endişeye düşen Rusya, İngiltere'den Çanakkale Cephesinin açılmasını istemiştir ve Churchill'in kabinedeki baskısıyla cephenin açılması kararı verilmiştir. Birinci Dünya Savaşı'nın en önemli cephelerinden olan Çanakkale Cephesi İtilaf devletlerine umduğunu vermemiştir.
ÇANAKKALE'DE ORDU VE HAREKÂT PLANI
Çanakkale Cephesi Birinci Dünya Savaşının çok sayıdaki cephelerinden biridir. Sekiz ay süren bu muharebelerde yaklaşık 1 milyon asker çarpışmıştır. 57. Alay'ın kuruluşu için iki kaynakta 9 Aralık 1880 ve 25 Aralık 1892 tarihi verilmektedir. İlk Alay komutanı İstanbullu Albay Mehmet Rıza Bey'dir. Alayın bağlı bulunduğu 29. Tugay ve Alay karargâhı İzmit sancağındadır.
ÇANAKKALE MUHAREBELERİNDE 57. ALAY
Mustafa Kemal tarafından övgüyle bahsedilen 57. Alay, daha muharebenin başında Çanakkale'nin geçilmez olduğunu tüm dünyaya göstermiş, İtilaf Devletlerinin çıkarma yaptığı önemli bir bölge olan Arıburnu'nda çelik bir duvar gibi dimdik durmuştur.
57. Alaya 22 Şubat 1915 tarihinde törenle sancak verildi. 23 Şubatta Halep vapuru ile Tekirdağ'dan hareket eden Alay 25 Şubatta Eceabat'a (Maydos) gelmiştir. 19. Piyade Tümeni Karargâhı ile birlikte 26 Mart 1915'te Bigalı Köyü'ne intikal etmiştir. Bu tarihten 24 Nisan 1915 tarihine kadar bizzat Yarbay Mustafa Kemal ve Binbaşı Hüseyin Avni Bey tarafından sürekli eğitime tabi tutulan 57. Alay Bigalı Köyü ve Turşun bölgesinde tatbikatlar yapmıştır. Bigalı Köyünde eğitim ve tatbikatlarını yürüttüğü sırada 57. Alay'ın birkaç kez 5. Ordu tarafından yeri değiştirilmek istenmişse de Mustafa Kemal çıkarmanın yapılacağını tahmin ettiği bölgeye en yakın noktalardan biri olmasından ötürü Bigalı köyünde kalmak yönünde ısrarcı olmuş ve bunda da başarılı olmuştur.
İtilaf kuvvetlerinin çıkarma yaptıkları Arıburnu ve Seddülbahir bölgesinin savunma sorumluluğu 9. Tümene verilmişti. Bigalı'da bulunan 19. Tümen, 9 Tümen bölgesinde bulunmakla beraber 5. Ordu emrindeydi. Mustafa Kemal 25 Nisan 1915 günü gerek 27. Alay gerekse 57. Alay'ın yaptığı muharebeleri değerlendirdikten sonra elde edilen başarıyı şöyle yorumlamaktadır: "Bu öyle alelade bir taarruz değil, herkesin muvaffak olmak veya ölmek azmiyle harekete geçtiği ve çok istekli olduğu bir taarruzdur."
57. ALAY VE 25 NİSAN
57. Alay saat 7.45'de Bigalı deresinden Kocaçimen Tepeye doğru harekete geçti. Bu güzergâhta askerin tek kol halinde yürüyebileceği patikalar mevcuttu. Sık kayalıklar ve fundalıklar yolu kesiyor bu yüzden askerin ilerlemesi zorlaşıyordu. Buna rağmen daha hızlı ilerlemeye çalışan 57. Alayın yürüyüşü gecikmeye başlamış ve saat 9.40'ı gösterirken Alay Kocaçimen Tepe yakınlarına gelebilmişti. Bu sırada Yarbay Mustafa Kemal askerin dinlenmesi için mola verdirdi ve durumu görmek için yanında bulunan emir subayı ve birkaç muhafızıyla birlikte Conkbayırı'na doğru hareket etti. Conkbayırı'na vardığında durumun ne denli tehlikeli olduğunu bizzat gördü. Çünkü Anzak askerleri rahatlıkla ilerliyordu. Bir süre sonra 27. Alayın 8. Bölüğünün 1. Takım erleri cephaneleri bittiği için geri kalan 15 kişi ile geri çekildiler.
Anzaklar Arıburnu'na çıkıyor ve merkezden kuzeye doğru ilerleyerek Kocaçimen Tepe'ye çıkmak istiyordu. Gerideki Düztepe, Cesarettepe ve daha gerideki MerkeztepeAnzaklar tarafından ele geçirilmişti. Ancak Conkbayırı'na olan yürüyüş henüz etkili değildi. Eğer hızlı karar verilir ve davranılırsa durumu düzeltmek mümkün görünüyordu. Türk erleri kendilerini kovalayan Anzak askerleri önünden hızla Conkbayırı'na doğru tırmanmaktaydı. İşte bu esnada neferlerin önüne Yarbay Mustafa Kemal çıkar ve o tarihi konuşmasını yapar… Mustafa Kemal onlara: "Ben size savaşmayı emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye dek geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler ve kumandanlar geçebilir" demiştir.
O anı Mustafa Kemal, Ruşen Eşref Ünaydın ile yaptığı görüşme sırasında şöyle anlatmaktadır: "Bu esnada Conkbayırı'nın güneyindeki 261 rakımlı tepeden sahilin gözetleme ve korunmasıyla görevli olarak orada bulunan bir müfreze askerin Conkbayırı'na doğru koşmakta, kaçmakta olduğunu gördüm… Bu askerlerin önüne kendim çıkarak:
Gerçekten de çekilen Türk askerleri mevzi alınca, karşı taraf da mevzi alıp duraklar. Böylece, 57. Alay Öncü Bölüğünün Conkbayırı'na yerleşmesi için gereken süre kazanılmış olur. İşte bu an, Çanakkale Savaşları Kara Harekâtı'nın kaderini belirleyen noktalardan birisidir."
ÇANAKKALE'DEN SONRA 57. ALAY
11 Ocak 1916 tarihinde, 19. Tümen ve 20. Tümenlerle 15. Kolordu meydana getirilmiştir. 19. Tümene 19 Ocakta "hazır ol" emri verildi. Artık 19. Tümen Çanakkale'de vazifesini kahramanca yapmış ve hakkıyla yerine getirmiştir, şimdi ise sıra Galiçya'dadır. Bu harekât doğrultusunda 57. Alaya 20 Ocakta Uzunköprü yönünde ilerlemesi emri verilmiştir. Alay 7-8 Mart 1916'da Keşan'ın Çelebi köyüne vardı ve 25 Nisan 1916'da Çanakkale'deki başarılarından dolayı Padişah tarafından verilen nişanlar sancağına takıldı.
14 Temmuz 1916 tarihinde Uzunköprü cihetine doğru harekete geçen Alay, 21 Temmuz günü Uzunköprü istasyonuna ulaştı. 22 Temmuz 1916'da ise tümen birlikleri ve bu arada 57. Alay da 54 subay, 2741 erle hareket edip Uzunköprü, Karaağaç, Filibe, Sofya ve Niş istikametinden Belgrat'a geldi. Burada bir süre dinlenen Alay daha sonra harekete geçerek Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun Zemlin kasabasındaki evlere yerleşmiştir.
21 Ağustos 1916 tarihinde Ruslar Galiçya cephesinde taarruza geçtiler, 57. Alay Pototorya'dan Zilotalipa'ya kadar olan bölgeyi savunacaktı. 11 Eylül günü düşman 57. Alay cephesine de saldırıya geçti, savaşlar 397 rakımlı tepede cereyan ediyordu. Eylül ayı boyunca devam eden savaşlarda özellikle 5-6 Ekim taarruzlarında Rus birliklerine ağır yenilgiler tattırmışlardır. 9 Aralık 1916 ve 28 Ocak 1917 tarihleri arasında Galiçya cephesinde bulunan 57. Alaya 11 Haziran 1917'de "yurda dön" emri verildi.
57. ALAY KARARGÂHI
57. Alay Karargâhı'nın yeri hakkında bize fikir veren en belirgin ifadede, Atatürk'ün "Arıburnu Muharebeleri Raporu" adlı eserindeki ifadesidir. Söz konusu eserin, "Arıburnu Sağ Kanadında 19. Tümen'in 18 Mayıs'tan 8 Ağustos'a Kadar Olan Harekâtına Dair Muharebe Yazısıdır" başlıklı III. Bölümünün ilk paragrafı şöyledir: "Arıburnu Kuvvetleri Kumandanlığından ayrılarak 17 Mayıs 1915 saat 09:20'de Kemalyeri'ni terk ettikten sonra, Kesikdere membaı yakınında bulunan 57. Alay Karargahına giderek orada bugün doğrudan doğruya emrim altında bulunan 57'nci, 64'üncü ve 72'nci Alay Kumandanlarını çağırdım. Kendileriyle mevcut vaziyetleri ve gerek malum olan 19 Mayıs 1915 hücumu için hazırlıklar vesaire hakkında gece yarınsa kadar görüştüm…"
Atatürk'ün bu ifadesindeki tarife göre 57'nci Alay Karargâhı'nın, günümüzdeki 57. Alay Şehitliği'nin doğu tarafında, Kesik Dere yatağının adı geçen şehitliğe doğru uzanan yamaç üzerindeki bir noktada yer almış olması kuvvetle muhtemeldir. Bu nokta: "Kesik Dere membaı yakınında" ifadesine de uygundur.
57. ALAY SANCAĞI
Cumhurbaşkanı'nın makam odasında bulunan o sancağın anlamı ise çok büyük bir önem arz etmiştir. Çanakkale Savaşı sırasında mevcudunun 3'te 2'si şehit olan ancak cepheyi terk etmeyen 57. Alay, büyük bir kahramanlık örneği sergilemiş, daha sonra birçok cepheye giden 57. Alay, sergilediği kahramanlıklardan dolayı dünyada en çok madalyaya sahip ve en kahraman alay olarak nitelendirilmiştir.
57. ALAY ŞEHİTLİĞİ
Mimar Nejat Dinçel tarafından tasarlanan 57. Alay Şehitliği ve Anıtı, 10 Aralık 1992 yılında Kabatepe-Conkbayırı yolu kenarında, Kılıçbayır'ın güney ucunda inşa edilmiştir. Savaş sırasında yabancı askerler bu bölgeye "Satranç Tahtası" adını vermişlerdir. Yeni yapılmış olan bu şehitlik semboliktir. Gerçek şehitlik Bomba Sırtı'nın güney ucunda, Çataldere vadisinin içinde bulunmaktadır. 57. alay Şehitliği, şadırvan, açık namazgâh, ana mezarlık ve anıttan oluşmaktadır. Şehitlikte kullanılan başlıca malzeme genellikle Selçuklu ve Osmanlı kervansaraylarında kullanılan "Kevser Taşı"dır.
Şehitliğin girişi, Kabatepe-Conkbayırı yolunun kenarında, doğu duvarındaki bir açıklıktır. Girişin hemen yanında torununun elini tutmuş bir şekilde figürize edilmiş, Türkiye'nin en yaşlı gazisi iken 10 Eylül 1994'te, 108 yaşında vefat eden Hüseyin Kaçmaz'ın bronzdan yapılmış bir heykeli bulunmaktadır. Girişin tam karşısında şehitliğin doğu duvarında, 57. Alayın 25 Nisan 1915'teki karşı taarruzunu gösteren bir rölyef bulunmaktadır. Şehitliğin ana mezarlık kısmının kemerli bir girişi olup bu girişten başlayan yay aksı kuzey duvarında anıtla son bulmaktadır. Anıtın tabanını oluşturan kuzey duvarının üstünde 57. Alay şehitlerinin isimlerini yazan mermer plakalar bulunmaktadır.