Tarihten bugüne boğazıyla, iklimiyle, büyüleyici güzelliğiyle İstanbul, dünyanın en gözde şehirlerinden biri oldu. Asya ve Avrupa yakalarına kurulan bu nadide kent, dünyada iki kıtadan oluşan tek şehir olması yönüyle de ayrı bir öneme sahip.
45 YIL ÖNCE BUGÜN İKİ KITA BİRLEŞTİRİLDİ
Bir şehrin iki ayrı yakadan oluşması, elbette büyüleyici olduğu kadar zorlukları da beraberinde getiriyordu. İki kıta arasında geliş gidişlerin artması yeni bir ihtiyacı doğurmuştu. Boğaz'ın üzerinde vapurlarla karşıdan karşıya geçmenin yanında İstanbul'a artık bir de köprü gerekiyordu.
20 Şubat 1970 tarihinde yapımına başlanan köprü, Avrupa Yakası'nda Ortaköy, Anadolu Yakası'nda ise Beylerbeyi semtlerini birbirine bağlayacaktı. O dönem, dünyanın en uzun dördüncü asma köprüsü unvanını alan bu yapının son ünitesi 45 yıl önce bugün konuldu.
BİLİNEN İLK GEÇİŞ BUNDAN 2.500 YIL ÖNCE!
Avrupa ve Asya kıtalarını ayıran Boğaz'dan karşıdan karşıya kolayca geçebilme fikri, yüzyıllar boyunca çekiciliğini korudu.
Bilinen en eski Boğaz geçişi, MÖ 511 yılında gerçekleştirildi. İskit seferine çıkan Pers Kralı Darius'un 700 bin kişilik ordusu, gemilerin yan yana getirilmesiyle oluşturulan yüzer köprü ile Trakya'ya geçti.
Mühendisler, Boğaz'ın bir köprüyle geçilmesi konusunda zaman zaman değişik projeler üretse de bunlar tasarı halinde kaldı.
"BOĞAZ'A KÖPRÜ OLMAZ, YIKILIR"
1940 yılında Nuri Demirağ'ın girişimiyle, Türk mühendisler ve Amerikalı uzmanlar tarafından boğaz köprüsü projelendirilmiş ve bu işe talip olunmuştur. Ancak, dönemin iktidarı tarafından "Boğaz'a köprü olmaz, yıkılır" denilerek, bu teklif reddedilmişti.
20'inci yüzyılın ikinci yarısında İstanbul'un hızla gelişmesi ve Avrupa-Asya arasındaki geçişlerin artışı, Boğaz'a köprü yapılmasını zorunlu hale getirdi.
T.C. Karayolları İdaresinden, Boğaz'da köprü geçişinin 9 yerden mümkün olduğu raporunu alan dönemin Başvekili Demokrat Partili Adnan Menderes, 25 Mayıs 1960'ta bir İngiliz müşavirlik firmasıyla sözleşme imzaladı.
Birkaç gün sonra meydana gelen 27 Mayıs Darbesi dolayısıyla bu projenin gerçekleşmesi, ancak 1965 yılında Adalet Partisi'nin tek başına iktidara gelmesinden sonra olabildi.
ÜÇ YILDA TAMAMLANDI
1967'de alanda uzmanlaşmış dört mühendislik firmasından yeni bir proje hazırlamaları istendi ve en uygun öneriyi yapan Freeman Fox and Partners adlı İngiliz firmasıyla 1968'de anlaşma imzalandı.
İnşaatı gerçekleştirecek firmayı seçmek için açılan ihaleyi de Hochtief AG adlı Alman ve Cleveland Bridge and Engineering Company adlı İngiliz firmalarının oluşturduğu şirketler birliği kazandı.
Köprünün inşaatına 1970 yılında başlandı. Anlaşmaya göre, inşaatın maliyeti 21.774.283 Amerikan Doları'dır. İnşaat üç yılda tamamlandı ve 29 Ekim 1973'te, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 50'inci yıldönümü şerefine devlet töreniyle hizmete açıldı.
BEKLENENİN ÜZERİNDE RAĞBET GÖRDÜ
Avrupa ve Asya ile sabit bağlantı olarak Türkiye ulaşım ağının çok önemli bir halkasını oluşturan köprüde, o dönemden bugüne trafik artışı beklenenin çok üstünde gerçekleşti.
Köprünün ilk hizmete açıldığı yıl, günlük ortalama araç geçişi 32 bin iken, 1987'de bu sayı 130 bine, 2010 yılında ise 250 bine çıktı.
15 TEMMUZ DİRENİŞİNİN SEMBOLÜ OLDU
Boğaziçi Köprüsü, hiç şüphesiz en büyük sınavını 15-16 Temmuz 2016 tarihlerinde verdi. FETÖ terör örgütü ve onun idaresindeki bir grup hain tarafından gerçekleştirilen darbe teşebbüsünde, Boğaziçi köprüsü çift taraflı olarak geçişlere kapatıldı.
Darbe girişimine karşı tepki göstermek amacıyla Boğaziçi Köprüsü'ne gelen çok sayıda vatandaşın üzerine, silah ve topla ateş edildi. Aralarında Erol Olçok ve oğlu Abdullah Tayyip Olçok'un da bulunduğu, 34 kişi şehit edildi.
O tarihe dek "Boğaziçi Köprüsü" olarak anılan köprünün adı, darbe girişiminin ardından "15 Temmuz Şehitler Köprüsü" olarak değiştirildi. O gecenin ve Türk milletinin hain darbeye karşı direnişinin önemli bir sembolü oldu.
15 Temmuz Şehitler Köprüsü'ndeki olaylara ilişkin haklarında 37'şer kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istenen 135'i tutuklu 143 sanığın yargı süreci ise, hâlen devam ediyor.