Devrin şartları göz önüne alındığında güvenlik, devletin başsız kalmaması vb. gibi sebeplerle Osmanlı padişahları sefere çıkmanın haricinde gerek Batı'daki gerekse Doğu'daki herhangi bir ülkeye seyahatte bulunmamışlar, birkaçı haricindekiler kendi ülkelerini de gezmediler. Sultan Abdülaziz ise ordusunun başında olmaksızın, Avrupa'yı sadece seyahat ve ikili ilişkiler kurmak amacıyla ziyaret eden ilk Osmanlı padişahıdır.
Fransa İmparatoru III. Napolyon, Sultan Abdülaziz'i "Uluslararası Paris Sergisi"nin açılışına davet etmesiyle başlayan Avrupa seyahati 47 gün sürdü. Abdülaziz'in seyahatinin görünürdeki sebebi Fransa İmparatoru III. Napolyon tarafından davet edildiği "Uluslararası Paris Sergisine" katılma arzusuydu.
Osmanlı Devleti, Kırım Savaşı'nın üzerinden on seneden fazla bir zaman geçmiş ve bu arada Avrupa'da dengeler değişti. Sırbistan ve Girit isyanları tehlikeli bir boyut aldı. Alî Paşa hükûmeti ve Reşit Paşa, Fransa ve İngiltere'nin desteğini almayı zorunlu görüyordu. Balkanlardaki iç gerginlikler karşısında yeni bir Rus müdahalesine engel olmak, devletin Rumeli'deki etnik huzursuzlukları izale etmeye yönelik tezini Avrupalı yöneticilerle yüz yüze müzakere etmek ve söz konusu meselelerin Osmanlı Devleti lehine çözümlenmesini kolaylaştıracak bir zemin hazırlamak için böyle bir gezi bulunmaz bir fırsattı. Bunun yanında ziyarete ev sahipliği yapan Fransa ve İngiltere gibi devletlerin yoğun Müslüman kitleleriyle meskûn sömürgelere sahipti ve bunlardan Fransa'nın Cezayir, İngiltere'nin Hindistan Müslümanlarıyla başı dertteydi. "Halife" sıfatıyla tüm Müslümanların hamisi durumundaki Osmanlı sultanının ziyaretinin bu ülkelerin ayaklanan kitlelerle ilişkileri üzerinde de müspet yansımaları olacaktı. Bu ilişkiler seyahatin asıl sebebini başka yöne kaydırdı, seyahat süresi ve ülke sayısını arttırdı.
ABDÜLAZİZ AVRUPA TOPRAKLARINA AYAK BASMADI MI?
1867 yılında gerçekleştirdiği ve 47 gün süren Avrupa seyahati tüm Osmanlı tarihi içinde mühim konularından. Ancak bazı yazarların ideasına göre aslında Sultan Abdülaziz de yabancı ülke toprağına ayak basmamıştı. Bu idealara göre sultanın seyahati İstanbul'daki ulema arasında ciddi tartışmalara da sebebiyet verdi. Çünkü "Darü'l-Harp" olan Avrupa topraklarına Osmanlı sultanı ancak gaza için gidebilirdi. Saray etrafında uzun süre tartışılan bu mesele sonunda da bir çözüm bulundu. Sultanın ayakkabılarının altına özel bir bölme yaptırılıp burası toprakla dolduruldu. Böylece Sultan Abdülaziz gittiği ülkelerde yabancı toprağına ayak basmayacaktı.
SULTANIN AVRUPA SEYAHATI
Sultan Abdülaziz, 21 Haziran günü cuma namazını Ortaköy Camii'nde kıldıktan sonra Sultaniye Yatı ile yola çıktı. Sultanın yatını Pertev Piyâle Vapuru, Fransız sefire tahsis edilen vapur ve birkaç zırhlıdan oluşan küçük bir filo takip ediyordu. Ertesi gün Çanakkale Boğazı'na varan kafile, boğazın her iki tarafından atılan toplarla selamlandı.
29 Haziran'da Fransa'nın Tolon Limanı'na çıkan Sultan Abdülaziz, burada büyük bir merasimle karşılandı. Bundan sonraki yolculuğuna trenle devam eden Sultan ve beraberindekiler, Marsilya üzerinden 30 Haziran'da Paris'in Lyon Garı'na ulaştılar. Sultan, burada İmparator Üçüncü Napolyon tarafından karşılandı. Sultan Abdülaziz bundan sonra 10 gün Paris'te kaldı. Bu süre zarfında da bazı temaslarda bulundu, davet edildiği serginin açılışına katılarak sergiyi gezdi.
10 Temmuz'da Paris'ten uğurlanan Sultan Abdülaziz ve maiyeti, önce kara yoluyla Bologna'da, oradan binilen gemilerle İngiltere'nin Dover Limanı'na vardı. Buradan da demir yoluyla Londra'ya ulaşan Abdülaziz, Kraliçe Victoria ile görüştükten sonra ikametine ayrılan Buckingham Sarayı'na yerleşti. 11 gün boyunca Londra'da ikamet eden Sultan Abdülaziz ikameti sürecince resmî temaslarda ve kabullerde bulundu. Avam Kamarasında milletvekillerinin müzakerelerine katıldı. Kraliçeyle beraber İngiliz donanmasının bir tatbikatını izledi. Portsmouth ve diğer bazı tersaneleri gezdi. Belediye sarayında Londra fahri hemşeriliğini kabul etti. İki yıl önce vefat eden Türk dostu Başvekil Palmerston'un evine giderek ailesini ziyaret etti ve bu ziyareti halk nazarında büyük tezahürat gördü. Posta işletmeleri ve bazı bankalarda incelemelerde bulunan Sultana, Kraliçe tarafından İngiltere'nin meşhur "dizbağı (jiratir)" nişanı da kabul etti.
Fransa ve İngiltere Osmanlı Sultanı'nın ağırlanması konusunda birbirleri ile yarış halinde oldu. IV. Louis'in saltanat arabası Versailles'daki müzeden çıkartılarak Sultan Abdülaziz'in emrine verildi ve bu harekete bağlı olarak, İngiliz hükümeti Fransız hükümetinden geri kalmamak için, Sultan Abdülaziz'e müzeden yalnızca iki kez çıkartılan III. George'un saltanat arabasını tahsis etti.
23 Temmuz'da Londra'dan ayrılan Sultan ve beraberindekiler trenle tekrar Dover'e, buradan vapurlarla Fransa'nın Calais Limanı'na gelmiş, yine hususi bir trenle Belçika, Prusya üzerinden Viyana'ya hareket etti. Brüksel İstasyonu'nda Belçika Kralı İkinci Leopold tarafından karşılanıp şerefine verilen öğle yemeğine katılan Sultan öğleden sonra yoluna devam ederek Ren üzerinden Koblenz'e ulaştı. Burada Prusya Kralı Birinci Wilhelm ve kraliçe tarafından törenle karşılanan Sultan, geceyi burada geçirip ertesi gün Bavyera üzerinden yolculuğuna devam etti. Kafile 28 Temmuz Pazar günü Viyana'ya ulaşmış ve Avusturya-Macaristan İmparatoru François-Joseph tarafından karşılandı. Burada ikametlerine tahsis edilen Scehönbrunn Sarayı'nda kalan Sultan Abdülaziz, burada geçirdiği üç gün içinde çeşitli incelemelerde ve temaslarda bulundu.
Ardından Tuna üzerinden yoluna devam eden Sultan 31 Temmuz'da Peşte'ye geldi. Peşte'de Macar ileri gelenleriyle birlikte Tuna Valisi Mithat Paşa tarafından karşılanan Abdülaziz, geceyi burada geçirdikten sonra ertesi gün şerefine verilen öğle yemeğine katılıp akşama doğru yoluna devam ederek bir gün sonra Orsova üzerinden Vidin'e ulaştı. Gece burada konaklayan Sultan, ertesi gün Tuna vilayetinin merkezi Rusçuk'a gelip burada Sadrazam Âlî ve Serasker Mütercim Rüştü Paşalar tarafından karşılandı.
6 Ağustos Salı günü Rusçuk'tan trenle Varna'ya hareket eden Abdülaziz, Varna'da birkaç saat istirahatten sonra daha önce kendisini Fransa'ya götüren 'Sultaniye Yatı'na geçerek geri kalan yolculuğuna yine denizden devam edip ve 7 Ağustos Çarşamba günü İstanbul'a döndü.
DARÜ'L İSLAM'A DÖNÜŞ
Sultan Abdülaziz seyahat dönüşünü, Tuna üzerinden Karadeniz'e, oradan da boğaz yoluyla İstanbul'a gelecek şeklinde gerçekleştirildi. Sultanın memlekete dönüşü halk nezdinde coşkuyla karşılanmış, üç gün-üç gece süren şenlikler düzenlendi. Devlet erkânı, sefîrler ve ruhânî reislerle birlikte gemileri dolduran mektep çocukları ve kalabalık halk kitleleri tarafıyla beraber Boğaziçi ve Üsküdar kıyılarını dolduran kalabalık halk gurupları, mektep-medrese öğrencileri ve sahil boyunca gruplar halinde yerleştirilen askerlerin "padişahım çok yaşa" nidaları ve selam atışları arasında Beşiktaş Sarayı önlerine gelen Abdülaziz, vapurdan "yedi çifte kayık-ı hümâyûnlarına süvâr" olarak saraya girdi.
Sultan Abdülaziz bu Avrupa seyahatle ilgili olarak sadarete şu yazıyı gönderdi:
Bu defaki seyahatimizde Avrupa'nın milel‐i azîmesi ve hükümdârân‐ı fehâmet‐unvânı taraflarından gördüğüm delâil‐i hayr‐hâhî ve muhabbet hiçbir vakitde unudulur suretde değildir. Bundan dolayı hâsıl olan memnûniyyeti Pây‐i tahtımıza avdetle beraber teb'a‐i sadıkamıza 'ilan ile anları dahi hissemend itmeği arzu iderim. Cümlenin malumu vechile akdem ve ehass âmâlimiz memâlikimizin ma'mûriyyet ve âsâyişinin günden güne tezâyidi ve kâffe‐i teb'amın her yüzden refâh ve sa`âdet‐i hallerinin ikmâli kaziyyeleridir. Bu makâsid‐i hayriyyemizin gerek bi'l‐cümle teb'a‐‐i devlet‐i aliyye‐ miz taraflarından gerek mihmannevâzî olduğumuz düvel ve mile‐i fahîme câniblerinden kemâli hakkahâ takdîr olunduğunu gördükçe mahzûziyyet‐i kalbiyyemiz artmakdadır. Hükümdârânca en tatlı mükâfât terakki‐i âsâyîş ve servet‐i umûmiyye içün teb'aları taraflarından kemâl‐i muhabbet ve sadâkat ile mukâbele görmek maddesidir. Binaenaleyh bu kerre dahi bütün ahâlî cânibinden meşhûdumuz olan delâil‐i aliyye‐i hulûs ve musâdekât indimizde pek ziyade makbül ve kıymettar olduğundan bi'l‐cümle teb'amızın ez‐ her cihe himâyet u siyânetleri ve tezyîd‐i ma'mûriyyet ve râhatları vazifesi indimde bir kat daha teekküd itdi ve deyn‐i vâcibü'l‐kazâ hükmüne girdi. Beyandan müstağni olduğu ve her tarafda görüldüğü vechile medâr‐ı kıvâm‐ı düvel olan esbâb‐ı zâhire ki beyne'l‐ahalî ulûm ve maârif‐i nâfianın intişarı ve turûk ve meâbirin tekessürü ve kuvve‐i berriye ve bahriyyenin intizamı ve umûr‐i maliyenin te'mîn‐i itibârı hususlarından ibaretdir. Bunların bir yandan terakki' ve tevsi'ine tarafımızdan kemâkân himmet ve ikdâm olunacağı gibi kâffe‐i vükelâ ve me'mûrîn câniblerinden dahi dâire‐i vazi‐ feleri dâhilinde olarak bezl ü mesâî olunması katiyyen matlubum idüği ve her sınıf ahali taraflarından gösterilen hulûs ve sadakat ve misafirimiz bulunan teb'a‐i ecnebiyye canible‐ rinden görülen âsâr‐ı memnûniyyetin müstelzim‐i kemâl‐i mahzûziyyetimiz olduğu cüm‐ leye i'lâm olunur.
ULU HAKAN DA YANINDAYDI
Sultan Abdülaziz'e, Avrupa seyahati boyunca 56 kişi eşlik etti. Bu 56 kişi arasında Başmabeynci Cemil Bey, Başkâtip Emin Bey, İkinci İmam Akşehirli Hoca Hasan Efendi, Hariciye Nazırı Fuat Paşa, Hariciye Teşrifatçısı Kamil Bey, Divan-ı Hümayun Tercümanı Arifi Bey, Hariciye Nezareti Hususi Kâtibi Ali Fuat Bey, İstanbul Şehremini Ömer Faiz Bey'in yanı sıra Abdülaziz'in o sırada 10 yaşında olan oğlu Şehzade Yusuf İzzeddin Efendi, Sultan'ın veliaht yeğeni Şehzade Murat Efendi ve ileride Osmanlı tahtına geçerek uzun yıllar Osmanlı Devleti'ni yönetecek Sultan Abdülaziz'in yeğeni Şehzade Abdülhamid Efendi de bulunuyordu. Yine Fransa sefîri mösyö Boure ve İngiltere Sefareti baş tercümanı da davet sahiplerini temsilen padişahın maiyetinde yer aldılar. Veliahtların varlığı ve Sultan'ın saltanatı için kaygısı ise Âli Paşa'nın veliahtların görgü ve tecrübelerinin artırılmasını sağlamak amacıyla onların da maiyete alınmasının uygun olacağı görüşü ile ortadan kaldırıldı.