Peşaverli Abdurrahman Bey veya Abdurrahman Samdani olarak da bilinen Peşaveri, 1886'da Hindistan'ın Kuzey-Batı sınır eyaletinin, şu anda da Pakistan'ın Haybet-Peştunya Eyaleti'nin başkenti Peşaver'de doğdu.
Keşmir'den 1880'de Peşaver'e göç eden zengin bir müteahhit olan Gulam Samdani'nin oğlu Peşaveri, 12 kardeşi gibi iyi bir eğitim aldı, ilk ve orta tahsilini Peşaver'de tamamladı, lise eğitimi için Hindistan'da Aligarh Özel İslam Okulu'na gitti.
Osmanlı tarihini okuyan Peşaveri'ye, Türklere duyduğu hayranlık ve sevgi nedeniyle kardeşleri "Türki Lala" yani "Türk Ağabey" diye hitap etti.
1. Balkan Savaşı'nın başlaması üzerine, kolejdeki öğrenciler Peşaveri'nin liderliğinde "Hilal-i Ahmer Cemiyeti Türk Yardımlaşma Fonu"na yemek ücretlerinden yaptıkları tasarruflarla yardımda bulundu.
EDİRNE İÇİN HİNDİSTAN'DA GÖZYAŞI DÖKTÜLER
Gazetelerden savaşın ayrıntılarını takip eden Hindistanlı Müslümanlar, Balkanlarda Müslüman Türklerin, Bulgar ve Sırp çetelerce katledilmesini ağlayarak dinledi. Edirne'nin 1913'te Osmanlı ordusunca Bulgarlardan geri alınmasıyla bütün şehir kandillerle aydınlatıldı.
OSMANLI'YA DESTEK İÇİN UNUTULMAYACAK FEDAKÂRLIK
Yardım çalışmalarına Abdurrahman Peşaveri de öncülük etti, gazetelerde öldürülen Türk kadın ve çocukların resimlerini gören halk, yoksulluklarına rağmen ellerinde ne varsa gözyaşları içinde yardıma koştu.
Peşaver'de yardımlaşma fonlarına verecek hiçbir şeyi olmayan 20 yaşındaki Gulam Muhammed ile 21 yaşındaki Gulab Din kendilerini Allah için satışa çıkardı, satıştan elde edilen parayı da yardım fonuna vadetti. Böylece kendilerini satın alacak şahsa ömür boyu köle gibi hizmet etmeyi kabul etti.
Yine Peşaver'de yardım kampanyasına verecek hiçbir şeyi olmayan genç bir kadın 4 aylık bebeğini kampanyaya bağışladığını, açık artırmayla yapılacak satıştan elde edilecek meblağı da fona vereceğini ilan etti, açık artırmaya çıkan bebeği alan Peşaverli bir zengin, daha sonra bebeği annesine iade etti. Anne ise aldığı tüm parayı yardım kampanyasına bağışladı.
PEŞAVERİ İSTANBUL YOLUNDA
Hem toplanan paraların teslimi hem de zorda bulunan Osmanlı Ordusu'na yardım için Hindistan Hilal-i Ahmer Cemiyeti, bir tıbbiye heyetini İstanbul'a göndermeye karar verdi.
Beş doktor, yedi sağlık görevlisi, on hasta bakıcının yer aldığı heyet, Bombay'dan 15 Aralık 1912'de İtalyan gemisi Sardegna ile hareket etti. Aden ve Süveyş'i geçerek İskenderiye'ye ulaşan gemi, buradan da Romanya gemisine binerek, 2 hafta sonra İstanbul'a ulaştı.
Babasından izin alamayacağını düşünerek, ailesinden gizlice heyete dahil olan, parası olmadığından ceketini, elbiselerini ve kitaplarını satarak yolculuk masraflarını karşılayan Peşaveri, 30 Aralık 1912'de İstanbul'a gelen heyette yer aldı.
HEM HASTA BAKICI HEM MUHABİR
Hasta bakıcılık görevinin yanı sıra Hindistan gazetelerine düzenli haber gönderen Peşaveri, Edirne'yi 5,5 ay kahramanca savunan Mehmed Şükrü Paşa'nın teslim olmak zorunda kalması ve 26 Mart 1913'te Edirne'nin Bulgarlar tarafından işgaliyle derin bir acıya boğuldu.
Peşaveri kız kardeşine gönderdiği telgrafta üzüntüsünü, "Sevgili kardeşim, Edirne ellerimizden kaydı gitti. Allah bizleri korusun! Bu menfur hadise karşısında çaresizliğimizi tarif bile edemiyorum. Lakin takdir-i ilahiye kim karşı gelebilir? Hayatı pahasına Edirne'yi savunan Şükrü Paşa'yı tarih daima hayırla yad edecektir" sözleriyle dile getirdi.
SULTAN REŞAD'IN HEYETE İLGİSİ
Enver Paşa'nın talebiyle Çanakkale'de bir sahra hastanesi kuran heyet, savaşın bitmesiyle 1913 yılının Mayıs ayında İstanbul'a döndü. Burada sanat ve edebiyat dünyasının önde gelenleri ile tanışan heyettekiler, İstanbul'dan ayrılmadan Sultan Reşad tarafından Dolmabahçe Sarayı'nda kabul edildi.
Heyet üyelerine gözyaşları içinde tek tek sarılarak onlara teşekkür eden Sultan Reşad, saray mensuplarını şaşırttı. Çünkü sultanın kabul ettiği insanlara sarıldığı daha önce görülmemişti.
Peşaveri, Haziran 1913'te ülkesine dönen heyete katılmadı, İstanbul'da yaşananları anbean Hindistan'a bildirdi. Peşaveri, 22 Temmuz 1913'te kız kardeşine, "Sevgili Kardeşim, Türk Ordusu şükürler olsun Edirne'yi kurtardı. İstanbul'da bayram havası var" şeklinde yazdı.
İNGİLİZLERLE SAVAŞTI
Rauf Orbay'ın vasıtasıyla Harp Okulu'na kaydolan Peşaveri, askeri eğitimine Beyrut'ta devam etti, Birinci Dünya Savaşı başlayınca teğmen olarak Gelibolu cephesinde savaştı ve 3 kez yaralandı.
Sultan Reşad, 1915 sonunda Afganistan Kralı Habibullah Han'a Afgan Müslümanların desteğini almak üzere Rauf Bey başkanlığındaki bir heyeti, hediye götürmekle görevlendirdi. Heyete, Urduca ve Farsça bilen Peşaveri de dahil edildi, heyetin yolu Basra'yı işgal eden İngilizlerce İran'da kesildi. Afganistan'dan karayoluyla hacca giden bazı Afganlıları silahlandırarak bir kıt'a haline getiren Peşaveri, sınır hattında önemli bir geçidi İngilizlere karşı 36 saat tutarak, heyetin esir düşmesine mani oldu, kendisi de yaralandı. Bu hadiseler üzerine heyet geri dönmek zorunda kaldı.
ANADOLU AJANSI'NIN İLK PERSONELİ
Peşaveri, İstanbul'un itilaf devletlerince işgal edilmesiyle burada gizlendi, İzmir'in işgalinden hemen sonra 25 Mayıs 1919'da Rauf Bey ile gizlice Bandırma'ya geldi. Peşaveri, haziranda Amasya'ya geçerek, Kuvay-ı Milliye'nin İngilizce yazışmalarında görev aldı, AA'nın kuruluş çalışmalarında bulundu.
AA'nın ilk çalışanı olarak kayıtlara geçen Peşaveri, ajansta çalıştığı süre boyunca özellikle Yunan ordusunun Anadolu'da yaptığı katliamların Avrupa kamuoyuna duyurulması için özel çaba sarf etti.
AA'nın kurucuları arasında yer alan Halide Edip Adıvar, anılarında Peşaveri'nin birden fazla dil bildiğini, ajansın ilk bürosu Milli Mücadele'nin ilk karargahı Ziraat Mektebi binasında ayrılan bölümde kendisiyle birlikte çalıştığını ve söylediklerini daktiloyla haberleştirdiğini anlatır.
TBMM'NİN İLK BÜYÜKELÇİSİ
Milli mücadelede büyük faydalar gösteren Peşaveri, TBMM adına Ağustos 1920'de Afganistan'a "Fevkalade Murahhas" unvanıyla ilk Türk Büyükelçisi olarak atandı.
İngilizlerin takibinden kurtulmak için yaptığı 4,5 aylık zorlu yolculuk sonrası Kabil'e varabilen Peşaveri'ye burada Kral Emanullah Han tarafından büyük hüsnükabul gösterildi, kendisine saray tahsis edildi.
"ANADOLU İŞGAL ALTINDAYKEN DÖNEMEM"
Kabil'e büyükelçi olarak geldiğini duyan ailesi Peşaver'e dönmesi için mektup üstüne mektup yazdığı Peşaveri, 10 yıl görmediği ailesine "Vatanım işgal altındadır. Ben hür bir adamım. İngiliz işgali altındaki topraklara gitmem" şeklindeki tarihi cevabını verdi.
Peşaverli Abdurrahman Bey, daha sonra Kabil'e gelerek kendisiyle Peşaver'e dönmesi için adeta yalvaran annesine "Anne, Anadolu işgal altındayken dönemem" dedi.
Fiziksel olarak benzetildiği Rauf Orbay ile birlikte.
RAUF BEY ZANNEDİLEREK ŞEHİT EDİLDİ
Görevini 1922'de Fahreddin Paşa'ya devrettikten sonra İstanbul'a dönen Peşaveri, Rauf Orbay'ın maiyetinde hizmete başladı. Peşaveri, 21 Mayıs 1925 gecesi Beşiktaş'tan Nişantaşı'ndaki evine dönerken meçhul 3 şahıs tarafından tabancayla vuruldu.
Bir ciğeri parçalanan ve bel kemiği zedelediğinden belden aşağısı felç olan Peşaveri, tüm çabalara rağmen 30 Haziran 1925'te hayata gözlerini yumdu ve Maçka Mezarlığı'na defnedildi.
Peşaveri'nin beyaz tenli olması ve sima olarak Rauf Orbay'a benzemesi, asıl hedefin Rauf Orbay olduğu iddiasını güçlendirdi.
Ölüm haberi Hindistan'da büyük bir üzüntüyle karşılanan Peşaverli Abdurrahman Bey'in ismi, okuduğu Aligarh Koleji'nde kaldığı yurt odasına verildi ve Ensari'nin davetlisi olarak 1933'te Hindistan'ı ziyaret eden Rauf Orbay tarafından aynı odaya bir kitabe kondu.
Ayrıca Peşaver Üniversitesi'ne doğduğu şehir Peşaver'de okullar arası spor müsabakaları için Rauf-Rahman Kupası adıyla bir kupa verildi.