Arama

  • Anasayfa
  • Tarih
  • İstanbul’un kaderine 24 Ocaklarda kardan perişan olmak yazılmış

İstanbul’un kaderine 24 Ocaklarda kardan perişan olmak yazılmış

İstanbul’un tarihinde ikinci defa 24 Ocak’taki kar yağışı şehirde hayatı altüst etti. 401 yıl önce 24 Ocak 1621’den 8 Şubat 1621’e kadar hiç durmadan yoğun bir biçimde kar yağmış, kışın şiddetinden İstanbul Boğazı donmuş, insanlar Anadolu yakasından Rumeli’ye yürüyerek gidip gelmişlerdi

İstanbul’un kaderine 24 Ocaklarda kardan perişan olmak yazılmış
Yayınlanma Tarihi: 30.01.2022 12:21:37 Güncelleme Tarihi: 30.01.2022 12:23

İstanbul'a biraz kar yağınca hayat durur. Bu hafta da öyle oldu. Ancak bu kış, İstanbul Boğazı'nı bile donduran eski kışların yanında hiçbir şey. Zeynep Dramalı ve Vahdettin Engin, eski kışları şöyle anlatırlar.

İSTANBUL BOĞAZI DONDU

17. yüzyılın başlarında Osmanlı İmparatorluğu'nda devlet otoritesinde sarsıntılar yaşanıyordu. Bu dönemde İstanbul'da, şiddetli bir kış yaşandı. 24 Ocak 1621'den 8 Şubat 1621'e kadar hiç durmadan yoğun bir biçimde kar yağdı.

Kışın şiddetinden İstanbul Boğazı'nda deniz buz tutmuş, sadece ortasında bir yer akmaya devam etmişti. Ancak 9 Şubat'ta İstanbullular gözlerine inanamadı. İstanbul Boğazı tamamen donmuştu.

İnsanlar, Eminönü'nden Üsküdar'a yürüyerek gidip gelebiliyorlardı. Haliç de donduğu için Galata'ya da aynı şekilde yürünerek gidip gelinebiliyordu.


(19. yüzyılın sonlarında İstanbul Boğazı)

İkinci Osman dönemini anlatan Tuği, bu hadiseyle ilgili olarak, "1621 senesinde Boğaziçi dondu. Üsküdar ve Beşiktaş arası kara olup, üzerinde adamlar gezip, Üsküdar'dan İstanbul'a yürüyerek gidip gelirlerdi" demişti.

Boğaz'ın donması İstanbul için bir felaketti. Gıda ihtiyacının çoğunu dışarıdan temin eden, tarihçi Robert Mantran'ın mide-kent olarak tarif ettiği İstanbul'a gemi gelemediği için yiyecek fiyatları arttı.

Ekmek ve et fiyatları birkaç misline çıktı. Büyük bir kıtlık yaşandı. Mart ayının başlarında havanın yumuşaması ile Boğaz'da ulaşım tekrar başlamasaydı, şehirde büyük kargaşalar çıkabilirdi.

ŞAİRLER TARİH DÜŞÜRDÜ
Bu hadiseyle ilgili birçok şair de tarih düşürmüştü. Şair Haşimi şöyle demişti:

"İstanbul Üsküdar arası dondu, kış kati oldu
Geçer her cânibe âdem yürür havf etmeyi buzda
Denizle yer bir oldu, var ona ibret gözüyle bak
Silip evvel inayet gubarın, ger kim var ise gözde
Yürü sür güzar ile tazarru ile Mevla'ya
Umarız kim burudet def olup, tesir ide sözde
Didim ey Haşimi tarihin anın, lafzen ü manâ
Yol oldu Üsküdar'a bin otuzda Ak Deniz dondu."


Neşati de bu hadiseyi tasvir etmişti:
"Emr-i Hak ile Sıtanbul'da olan kış bu sene
Belki dünya duralı olmadı bu resme şitâ
Üsküdar ile Sıtanbul arası dondu kamu
Ruy-i deryayı gören kimse sanırdı sahra
Bunu kim gördü ki derya da buzun üstünde
Kara yer gibi gezerler niceleri bi-perva
Müncemid oldu dehende nefesi insanın
Nice mahluku helâk eyledi berd-i serma
Lafzen ü manen ana dedi Neşati tarih
Be-meded dondu bin otuzda soğukdan derya.

DENİZİ YÜRÜYEREK GEÇTİLER

48 yıl sonra 1669'da İstanbullular şiddetli bir kış daha geçirdiler ve Boğaz'da yer yer donmalar meydana geldi. Üçüncü Osman'ın hükümdarlığı zamanındaki 1755 kışı ise oldukça şiddetliydi ve İkinci Osman döneminde yaşanan kışa benziyordu.

11 Ocak 1755'te Haliç'in tamamı, İstanbul Boğaz'ının da önemli bir bölümü dondu. Halk, Haliç'te Defterdar ile Sütlüce iskeleleri arasında denizi yürüyerek geçmişti. Vakanüvis Ahmed Vasıf Efendi, tarihinde bu hadiseyi anlatırken şöyle bir tarih beyti de zikreder:

"Buz üstünden geçen geldi, bana yaz dedi tarihin
Deniz altmış sekizde dondu, buzdan bendeniz geçdim".

Bu kış yalnız İstanbul'da değil, bütün Osmanlı ülkesinde oldukça şiddetli geçmişti. Dönemin tarihleri Edirne'de yağan karın 20 karış olduğunu yazarlar.

İstanbul'da denizin donma olayı bir kez de İkinci Mahmud döneminde gerçekleşti. 1823'te İkinci Mahmud'un hükümdarlığında denizin bir kısmı ve musluklardan akan su donmuştu.

İSTANBULLU AZ KALSIN SOĞUKTAN DONACAKTI

Dördüncü Mustafa'nın hükümdarlığı yıllarında, 28 Şubat 1808'de başlayan kar yağışı, gece gündüz kesilmeden, fırtınayla birlikte devam etti. Soğanağa Cami İmamı Hafız Mehmed Efendi, günlüğünde çarşılar, resmi dairelere giden yollar ve mahalle aralarında bir buçuk adam boyu kar biriktiğini söyler. Dördüncü Mustafa, yollar karla kapanıp halk bir taraftan diğer tarafa gidip gelmeyince lağımcıların karları temizlemelerini emretti. Lağımcılar, karları toplayıp denize ve boş mahallere atarak yolları yeniden ulaşıma açtılar. Şehirde hayat ancak günler sonra buzların erimesiyle yeniden normale döndü.

İkinci Mahmud döneminde de şiddetli kışlar yaşandı. Haliç, 20 Ocak 1813'te kışın şiddetinden Kâğıthane'den Eminönü'ne kadar yer yer dondu. Kayıkçılar ekmek paraları için sabaha kadar buzları kırarak denizi kayık ulaşımına tekrar açtılar. 1 Şubat 1813'te yarım güneş tutulması oldu. Kahvelerde, müneccimlerin on karış kar yağacağını söyledikleri konuşuluyordu. Kısa bir süre sonra başlayan kar yağışı, 19 gün gece ve gündüz sürdü. Devamlı kar yağmasının yanı sıra İstanbul'a odun ve kömür gelmemesi yeni bir sıkıntı yarattı.

İstanbul'a odun ve kömür getiren gemilerin Rum tayfaları firar edince, şehirde odun ve kömür sıkıntısı başladı. Odun ve kömür fiyatları aşırı derecede arttı. Sıkıntı o derecedeydi ki, İstanbul Ağası, İstanbul Kaymakamı'na, yani sadrazam vekiline 9 Şubat 1813'te Topkapı Sarayı'nın iki günlük odununun kaldığını rapor etmişti. Bunun üzerine şehirdeki hamamlarda bulunan odunlar saraya getirilerek, padişahın donması önlenmek istendi, ancak bu yüzden hamamların çoğu kapılarına kilit vurmak zorunda kalmışlardı. Bâbıâli'den, yani Osmanlı hükümetinden İzmit, Şile ve Ağva idarecilerine emirler yazılarak acele odun göndermeleri emredildi.

Saray memurları, durumun vahametini arz ettikçe, kaymakam paşa "Allah kerimdir" diyordu. Kaymakam paşa, İstanbul'un çevresinden tekrar kömür temin edilince, sıkıntının en çok yaşandığı Üsküdar'a büyük bir mavna ile kömür göndererek fiyatı 30 paraya çıkan kömürü fakir fukaraya beş paradan sattırdı.

Bugün İstanbul'un bir parçası olan birçok yer Osmanlı döneminde köydü. Aşırı yağan kar yüzünden Üsküdar'ın çevresindeki köylerle ulaşımı durmuştu. Köylüler, manda ve atlarını önlerine alarak yolları açmaya çalıştılar. Hayvanlarıyla yolu açan köylüler, yol üzerindeki bir köye geldiklerinde manda ve atlarını o köydeki sıcak ahırlara çekip, yemlerini verdikten sonra yeni hayvanlarla yol açmaya devam ediyorlardı. Köylüler, köyden köye bu şekilde çalışarak Üsküdar yolunu açtılar.

Erhan Afyoncu-Sabah

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN