Hindistan, Cezayir, Malezya gibi ülkeler gıda arzını korumak ve iç piyasadaki fiyatları dengelemek için yağ, tavuk, buğday gibi temel gıda maddelerinin ihracatını yasakladılar. Osmanlılar da tüketiciyi korumak için piyasadaki bazı ürünlerin satışında narh olarak adlandırılan bir üst limit belirlerken, yine tüketici ve üreticiyi korumak, arz-talep dengesini sağlamak için bazı ürünlerin satışını "memnu meta" (yasaklı mallar) adı altında sınırlamaya çalışmıştı. Bu konuda rahmetli Zeki Arıkan ve Murat Türk'ün araştırmaları vardır.
KORUMA SİYASETİ
Anadolu gerek sahip olduğu zenginlikler gerek Doğu ile Batı arasındaki stratejik konumundan dolayı tarih boyunca önemli ticaret merkezlerinden biri oldu. Osmanlılar da bazı devletlere verdiği kapitülasyonlarla bu stratejik konumu ticari yönden canlı tutmaya devam etti. Ticaretin gelişmesi için yabancı devletlerin tüccarlarına çeşitli kolaylıklar sağlamakla birlikte, bazı malların çeşitli sebeplerden dolayı ülke dışına çıkmaması için de mücadele etti. Üretimi yetersiz olan "hububat, pamuk, deri, balmumu" gibi ürünlerle birlikte "at, silah, barut, maden" gibi bazı stratejik ürünler "memnu meta" (yasaklı mallar) olarak adlandırıldı ve ülke dışına çıkarılmaması için çeşitli denetleme mekanizmaları kuruldu.
Memnu meta listesinde yer alan en önemli ürün hububattı. Venedik, Fransa, İspanya gibi devletler buğday ihtiyaçlarını tarih boyunca genellikle Rusya, Anadolu ve Romanya'dan sağladılar. Bizans, Türkiye Selçukluları ve Anadolu Beylikleri gibi Osmanlılar da ilk devirlerde dönem dönem hububatı bu devletlere karşı bir silah olarak kullandı. 1390'larda Batı Anadolu'daki beyliklerin hâkimiyetine son veren Yıldırım Bayezid, ilk iş olarak buğday ihracatını yasakladı.
Buğday ihtiyacı olan devletlerin Ege çevresine yönelmesiyle de fiyatlar hızla yükseldi. Arz-talep dengesizliğinden dolayı bu devletler büyük bir zarara uğradılar. Üretimin bol olduğu zamanlarda ise ihracat yasağı gevşetilerek ekonomik kazanç sağlandı. Çelebi Mehmed, Venediklilere verdiği ahidnâme ile hububat ithal etmelerine izin verdi. 1446'da ve 1451'de yenilenen antlaşmalar, İstanbul'un fethi sırasında Venedik'in bir süreliğine tarafsız kalmasını sağladı.
16. yüzyılın ortalarında Fransa ile kurulan siyasi ilişkiler, Fransa tüccarlarına çeşitli kolaylıklar sağlayan kapitülasyonların verilmesine sebep oldu. 1570'lerde İngiliz tüccarlara, 1612'de Hollandalı tüccarlara benzer kolaylıklar sağlandı. Ticaret genellikle Doğu'nun tarımsal ürünleri ile Batı'nın işlenmiş madenlerine dayanmaktaydı.
KURAKLIK VE KITLIK
16. yüzyılda Akdeniz çevresinde yaşanan nüfus artışı, sık görülmeye başlayan kuraklık ve çekirge istilaları, mevcut hububatın ihtiyacı karşılamamasına sebep oldu. Böylece hububatın ihracatına dair yasaklar tekrar gündeme geldi. 1555'ten sonra hububat üretiminin yetersizliğinden dolayı fiyatlar hızla yükseldi. Başlangıçta stratejik bir silah olarak kullanılmak için memnu meta kategorisinde değerlendirilen hububat, artık üretim yetersizliğinden dolayı zorunlu şekilde yasaklanmaya başlandı.
Sadrazam Rüstem Paşa, Kanuni Sultan Süleyman'a yazdığı bir arzda, "Kâfir hem dinimizin hem memleketimizin düşmanı iken kendi vilayetimizden tereke (tahıl) vermek ve düşmanı kuvvetlendirmek hiç bize düşer iş değildir" diyordu. Bu tarihlerden sonra imparatorluk coğrafyasındaki pek çok kadıya "küffara denizden zahire satanların" en ağır şekilde cezalandırılması yönünde emirler gönderilmeye başlandı.
Osmanlı'yla ticaret yapmak için limana yaklaşan yabancı ülke gemileri, geri dönerlerken dikkatlice aranırdı. Arama sonucunda gemilerinde memnu meta olmadığına dair kendilerine bir belge verilirdi. Bütün önlemlere rağmen bazı açgözlü insanlar hububatı yüksek fiyatlardan yabancı tüccarlara satmaya devam etti.
Memnu meta listesinde yer alan diğer bir ürün ise pamuktu. Osmanlılar, dokuma sanayiinin önemli bir hammaddesi olan pamuğu iklimin elverişli olduğu her yerde yetiştirdiler ve iç pazarın ihtiyacını karşılamaya çalıştılar. Pamuk, Avrupa'da dokuma sanayiinde yaşanan gelişmelerden sonra oldukça fazla ihtiyaç duyulan bir ürün haline geldi. İlk dönemlerde özellikle Venedik, Osmanlı topraklarından oldukça fazla miktarda pamuk ithal etmekteydi. Bu durum, 1550'li yıllarda Osmanlı esnafını olumsuz etkilemeye başladı. Böylece pamuk ve pamuk ipliği de memnu meta kategorisinde değerlendirildi.
Tıpkı hububatta olduğu gibi pamuk üretim merkezlerine ve önemli liman kentlerine bu ürünlerin yabancı devletlere satılmaması yönünde emirler gönderildi. 1620'den sonra ise pamuk memnu meta kapsamından yavaş yavaş çıktı ve yabancı devletlere ihraç edildi. Memnu meta kategorisinde değerlendirilen diğer ürünler arasında "yün, deri, sebze, meyve, çeşitli madenler, kereste, barut, gülle, silah, at, koyun, balmumu, zift" de bulunmaktaydı.
İHRACI YASAK MALLARIN DENETLENMESİ EMRİ
1583'te Mora'ya hangi ürünlerin memnu meta kapsamına girdiğine dair oldukça kapsamlı bir emir gönderilmişti.
"Mora beyine hüküm ki
Mektup gönderip, mukaddema emr-i şerif gelip, Holomiç İskelesi'nde olan eminler ve memurlar deniz tarafından kâfirlere sığır ve koyun ve sade yağ ve bunun emsali erzak vermeye izin vermekle bu bahane ile yarar at ve yabancılara tahıl verip Mora Vilayeti'nde kıtlık olduğunu vilayet ahalisi haber vermiştir. İpek ve koyun yünü gibi maddelerin kifayet miktarından fazlası verilsin, ancak silah, zırh, barut, at, kurşun, balmumu, deri, don yağı gibi maddelerin verilmemesi ferman olunmuş iken zamanla yasaklanan malların küffara verilmeye başlandığı bildirilmiştir. Yasaklanan mallar küffara verilmeyip eskisi gibi zapt olunmasını emredip buyurdum ki: Bu minvalde mukayyet olup daha önce verilen emir gereğince amel edip yasaklanan mallardan bir nesne verdirmeyesin. Şöyle ki küffara yasaklanan mallardan verildiğini duyarsam asla özrünüz makbul olmaz. Sancağın elinden alınmakla kalınmaz envaı azarlamalara maruz kalman da mukarrerdir. Ona göre mukayyet olup yasaklanan malları verenleri hapsettirip arz edesin." (Mühimme Defteri, nr. 49, hk. 168).
1584'te Venedik ve Fransız elçilerinin ihracatı yasak olan malların bazı gemilere yüklenmesine yardım ettikleri haber alınınca çözüm yolu olarak iskelelerde gemilerin kontrol edilmesi emri verilmişti:
"İstanbul muhtesibine hüküm ki
Venedik ve Fransa elçileri bazı küffar gemilerine deri ve bazı mallar yükleyip yoklama yapılmadan gemileri iskeleden çıkarıp hile yaptıkları duyulmuştur. Şimdi, küffara deri ve bazı maddelerin verilmesi yasaktır. Bunun gibi gemilerin iskelelerden yoklanmadan çıkarılmamasını emredip buyurdum ki: ...vardığında bu minval üzere hile yaptıkları vaki ise verilmesi yasak olmayan malları gemilere yükleyip gitmek üzere olduklarında varıp gemileri yoklayıp gemileri iskeleden çıkarasın. Küffara verilmesi yasak olan mallardan nesne alıp gitmekten sakınasın." (Mühimme Defteri, nr. 53, hk. 346).
***
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI'NIN KÜLTÜR HİZMETİ
Sanayi ve Teknoloji Bakanımız Mustafa Varank, esprili kişiliği ve pratik iş yapma becerisiyle öne çıkan bir siyasetçimizdir. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı'ndaki önemli hizmetlerinin yanında kültür tarihimiz için de önemli işlere imza atmaya başladı. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, bakanlığın bünyesindeki İzmir Kalkınma Ajansı'ndan önemli kitaplar yayınlamaya başladı. En son çıkanlardan biri de "19. Yüzyıl İzmir'inde Ressam Boğos Tatikyan, Tatikyan Matbaası" isimli eser.
Boğos Tatikyan'ın İzmir'de 1840'larda açtığı ve kendisinden sonra da 1922'ye kadar devam eden Tatikyan Matbaası, Türkiye'nin önemli matbaalarındandı. Boğos Tatikyan, matbaacılığından ziyade kendi döneminde yaptığı resimlerle bilinir. Taşbaskısı padişah portreleri, esnaf resimleri çok canlıdır. Adeta fotoğraf gibidir. Tatikyan Matbaası'nın bastığı resimler, 19. yüzyıl İzmir'inin gündelik hayatını yansıtır.
Ömer Durmaz ve İskender Dereli'nin kaleme aldığı eser, büyük boyda ve çok kaliteli bir baskıyla yayınlanmış. Ancak sadece 250 adet basılmış. Eserde, birçok kaynak kullanılarak Tatikyan ailesi ve matbaa hakkında bilgiler anlatıldıktan sonra, Tatikyan Matbaası'nda basılmış olan kitap, broşür, resimlerden örnekler yayınlanıyor. Bu kitap, İzmir tarihi açısından son derece önemli yayın olmuş. Darısı diğer şehirlerin başına.
Erhan Afyoncu - Sabah