Gaza Ruhunun Temsilcileri: Alay Müftüleri
Din, vatan-millet sevgisi ve bağlılığı, orduların harp meydanlarında en önemli moral kaynağıdır. İnandıkları gaza ruhu, onları zaferden zafere, cepheden cepheye koşturan en mühim âmillerden birisidir.
Enver Beşinci
Araştırmacı/Koleksiyoner
Bu rûhû oluşturanlar ise, ordularda din subayları/Alay Müftüleri, Tabur ve Bölük İmamlarıdır. Güçlü ordular en zor şartlar altında olsalar bile, sayıca ve imkân bakımından kendilerinden daha üstün güçleri bu manevi donanımlarıyla mağlup etmişlerdir. Selçuklu ve Osmanlı yönetimleri, ordularını bu ruhla ayakta tutmak için mütedeyyin asker ve zâbitlerde gaza ruhunu bir şekilde teşvik ederek ve onurlandırarak, onu canlı tutmayı başarmıştır.
Osmanlı'dan Günümüze İcâzetten Diplomaya koleksiyonumuzda bulunan belge ve materyallerden yola çıkarak sizlerle, Ordularda Din Subaylığı / Alay Müftülüğü, Tabur ve Bölük İmamlığı konusunda özet bilgi ve belgeleri paylaşmak istiyorum. Öncelikle konunun ehemmiyetinin anlaşılması açısından Gâzâ, Gazi, Alay Müftüsü, Tabur ve Bölük İmamlığı'nın ne anlama geldiğinden başlamalıyız.
"Gazâ", sözlükte "hücum etmek, savaşmak, yağmalamak; din uğrunda cihad etmek", "gazi" ise gazâ yapan kimseler olarak savaşta başarı kazanan kimselere verilen şeref unvanı olarak tanımlanır. Gazâ İslâm'da, din için yapılan savaşı ifade eden bir fetih ideolojisidir. Osmanlı devlet sisteminde hakim olan bu mana gereği, İslam'ın hamisi olmak, cihad ve gazâ ruhuna sahip bulunmak düşüncesiyle gazâya ayrı bir anlam yüklenmiştir.
ALAY MÜFTÜSÜ MEHMET RÜŞDÜ ASKERÎ ERKÂNLA
Sahn-ı Semân'dan bir "risâle" (tez) hazırlayarak 1910'da mezun olan Hafız Mehmet Rüşdü Efendi, görev yaptığı askerî erkânla birlikte. Soldan sağa: Yüzbaşı Aslan Bey (....) Alay Müftüsü Hafız Mehmet Rüşdü Efendi, Alay Kâtibi Bitlisli Ekrem Bey.
Önder anlamına gelen "imam", devlet başkanı ve bizim dünyamızda da "cemaatle kılınan namaza önderlik eden kimse" anlamını taşır. Osmanlı toplumunda imam çok geniş anlamları ifade eder. İster sivil ister asker olsun, Osmanlı'da imamlık hizmeti, sahaları itibariyle çeşitlilik göstermiştir. Sivil ve askerî kesimlerde hizmet vermek üzere özel ve resmî kimlikleri içinde bu imamlar, geniş bir kitle oluşturmuşlardır. İmamlar, padişah beratı ile hizmete alındıklarından, Osmanlı devlet sisteminde askeriyeden sayılmaktaydılar. Bunlar arasında orduda hizmet görmekte olanlar önemli bir yer tutarlardı. Vazifeleri dinî ve millî konuları öğretmek olan bu görevlilere Ocak, Bölük, Tabur, Gemi ve Alay sıfatları verilmiş, onların âmiri olarak da, Alay Müftüsü veya Ordu Şeyhi gibi isimler almışlardır. Alay Müftüsü, Alay İmamının üzerindeki rütbeye sahip sarıklı zâbite verilen addı. Teşrifatta binbaşıya denk gelirdi.
Askerlere dinî vazifeleri öğretmek için taburlarda Tabur İmamı, alaylarda ise Alay Müftüsü bulunurdu. Tabur imamı terfi ederek alay müftüsü olurdu. Osmanlı askerî teşkilatında, ordunun ve askerin maneviyatını yükseltmek, onlara dinî bilgiler ve vaazlar vermek, bazen de teçhiz ve tekfin işleriyle ilgilenmek, alay müftüsünün göreviydi. Alay müftüleri, bu unvanla ilk defa 1826'da Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılmasından sonra kurulan Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye alaylarının birinci taburlarında görev yapmaya başlamışlardı. Alay müftüsü protokolde binbaşıdan önce gelir, alay emininin altında, kolağasının üstünde yer alırdı. Bu kurum Tanzimat öncesinde ordu şeyhliği olarak adlandırılıyordu.
ERTUĞRUL FIRKATEYNİ'NİN İMAMI
Osmanlı Bahriyesi hafızasında elemli bir anı olarak yaşayan Ertuğrul Fırkateyni faciasından kurtulan 69 kişi arasında bulunan Gemi İmamı İmâm-ı sınıf-ı sâlis Şileli Hafız Ali Efendi. (Sarıklı, önünde Gemi Komutanı Miralay 'Tuğamiral' Osman Paşa )
Osmanlı klasik sisteminde var olan pek çok yapı gibi Tanzimat'tan sonra ordu şeyhliği de kaldırılmış, yerine alay müftülüğü ihdas edilmiştir. Bu uygulamanın imparatorluğun yıkılışına kadar sürdürüldüğü hatta Cumhuriyet döneminde -aynısı olmasa bile- askerlerin din işleri ile ilgilenen subayların istihdam edildiği bilinmektedir.
Osmanlı Devleti'nde, kendilerine üst düzeyde birçok yetkiler tanınan, taşıdığı dinî kimlik münasebetiyle saygı ve itibar gösterilen müftüler, alay müftülüğü dışında, askeri alanda ayrıca birçok önemli görev ve hizmetler yerine getirmişlerdir. Dar-ı Şura-yı Askeri, Tophane-i Amire, Hassa Ordusu Meclisi, Dersaadet Ordusu Meclisi gibi meclislerde görev almışlardır.
ERTUĞRUL FIRKATEYNİ YADİGÂRI
Sultan Abdülaziz döneminde yapılarak Sultan ll.Abdülhamit tarafından 1889 tarihinde gönderildiği Japonya dönüşünde batan, Ertuğrul Fırkateyni Kafile Komutanı Bahriye Livası (Tuğamiral)Osman Paşa'nın yola çıkmadan önce askerî erkânla bir arada çekilmiş hatıra fotoğrafı.
SELÇUKLU'DAN, OSMANLIYA
Geçmişte, Batılı/Haçlı işgalcilerden itibaren, İstanbul'un Fethi, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı'na kadar birçok savaşta, ordu içinde bulunan din subayları, askerle beraber omuz omuza cephede savaşmışlardır.
Görevleri gazâ ve barış zamanında subay ve askerlerin dini bilgilerini güçlendirerek, Kur'an-ı Kerim, ilmihal bilgilerini içeren dersler vermek, vaaz ve nasihatte bulunmak olan bu imamların görevi, askerleri cihat ve gazâya teşvik ederek, maneviyatlarını olabildiğince yüksek tutmaktı. Osmanlı Devleti, ordusunu kurmasıyla Selçuklu'da aynı görevi yapan "Müzekkerler" yerine "İmam-ı Hazret-i Ağa"sı başka bir ifade ile "Ordu Şeyhliği" adlandırmasıyla aynı işlevi devam ettirmiştir.
YENİÇERİ OCAĞI'NDA İMAMLAR
Osmanlı askerî teşkilâtında alay müftüleri ve tabur imamları uygulamasının, değişik adlandırma ile ilk defa Fatih Sultan Mehmet döneminde (1444-1481) kurulan Ordu Şeyhliği makamıyla başladığı söylenmektedir. Rivayete göre Yeniçeri Ocağı'nın kuruluşunda Hacı Bektaş-ı Velî (veya ona mensup bir zat) bu orduyu dua ederek kurmuş ve adını da Yeniçeri olarak vermişti.
Ocağın kurulmasıyla birlikte dinî konularda görevlendirilen bölük imamlarının başında Büyük İmam olarak vasıflandırılan imam vardı. Bir nevi amir gibi hareket eden bu imam, bölük imamlarını zaman zaman bir araya getirip bilgilendirir, gerektiğinde hizmet içi eğitimlerinin yapılmasını da sağlardı. Bu makama, tayin edilen kişinin ocaktan yetişmesi, Orta Camii'ndeki müderristen ders alması, Ağa Kapısı Camii'nin en yetkili müezzininin görevlendirilmesine dikkat edilirdi. Seçilen bu en yetkili müezzin, askere namaz kıldırır ve Yeniçeri ağasının yanında seferlere katılırdı.
Yine bu görevli, ayda bir kere Sadrazamın huzuruna çıkar, bayramlarda da benzer şekilde padişahın muayede merasiminde hazır bulunurdu. Yine tarihî rivayetlere göre Osmanlı Ordusu içinde zamanla ihtas edilen, alay müftüsü ve tabur-bölük İmamlığı buradan kaynaklıdır. Yeniçeri Ocağı'nın ilk dönemlerinde, ocak imamına "İmam-ı Hazret-i Ağa" veya "Ocak İmamı" denirdi. Bu makama Ocak'tan yetişen, Orta Camii'ndeki müderristen ders alan, "Ağa Kapısı Camii'nin beş müezzininden en yetkilisi tayin edilir ve tayin edildiği "Orta"nın komutanı sayılırdı. Beş vakit namazda Yeniçeri ağasına imamlık eder, sefere Yeniçeri ağasıyla beraber katılırdı. Teşrifatta daima Yeniçeri ağasının yanında yer alırdı.
Yeniçerilerde müezzinler, hafızlar da vardı. Bütün bunlar Yeniçeri ocağının camiinde yine Yeniçeri olan müderrislerden ders görürlerdi. Böylece hepsi ocaktan yetiştirilmiş olurlardı. Osmanlı tarihinde yüzyıllar boyunca varlığını sürdüren bu anlayış, onların Balkan coğrafyası, İstanbul, Hicaz bölgesi ve Anadolu'da var olmalarına katkıda bulunmuş olmalıdır.
ORDU'DA DİN SUBAYLIĞI/İMAMLAR ve MÜFTÜLER
Osmanlı Devleti, sahip olduğu tüm çoğrafyada, savaş olsun olmasın manevi değerlerin diri tutulması için askeri birliklerinde, cami ve mescidler yaptırarak buralarda askeri imamlar görevlendirmiştir. Birliklerin büyüklüğüne göre alay-tabur veya bölük imamları olarak adlandırılan bu görevliler askerlere, ordun'un muzaffer olması için, Kur'an-ı Kerim, Şifâ-i Şerîf ile Buhârî-i Şerîf, Salât-ı Münciye ve Birgivi Risalesi okurlardı.
Özellikle Birgivi Risalesi (1523-1573) Osmanlı Sünni İslam geleneğinde itibarlı bir konuma sahipti ve gündelik yaşamı düzenleyen ahlâki kaidelere yaptığı güçlü vurgu nedeniyle sade dille yazmış bir tür kısa ilmihal niteliği taşır.
II. Mahmud döneminde, yine askerlerin talim ve terbiyesi kapsamındaki dini eğitim için faydalı olabilecek bir başka el kitabı da, İmamzâde Esad Efendi (ö. 1851) tarafından şerh edilen ve çokça basılıp dağıtılan Dürr-i Yektâ adlı eserdir.
KIYAFETLER
Alay imamları haki cübbe ve sarık giyerken, Bahriye imamları siyah renkli cübbe ve sarık giyerler, kollarında rütbesini gösteren sırmalı şeritler taşırlardı.
MEHMET RÜŞDÜ EFENDİ'NİN SARIK VE FESİ
Dâire-i Umûr-ı Askeriyye'de Askerî Alay Müftülüğü imtihanı'na girerek kazanan Mehmet Rüşdü Efendi'nin görev yaptığı Van 29. Alay 3. Taburu İmametinde kullandığı Sarık ve Fesi.
DUALARLA CEPHANE ÜRETİMİ
Bütün bunların yanında Osmanlı, sadece muvazzaf birliklerde değil, teknik sınıflar, askeri hastane, mektep ve ordunun savaş teçhizatını imal eden tüm tesislerde, Baruthâne-i Âmire, Tophâne-i Âmire ve Tersâne-i Âmire gibi cephane üretim yerlerinde de alay müftüsü veya tabur imamları bulundururdu. Çalışanlarla bir arada bulunan bu imamlar, üretimde bir aksilik çıkmaması için üretimin bitmesine kadar orada durur, topluca belirli makamlarda dua ederlerdi.
lll. SELİM DÖNEMİ ve PRUVA'DA EZAN
Yeniçeri ocağının bozulması üzerine Sultan lll. Selim'in (1789-1807) kurduğu Nizam-ı Cedid adlı yeni orduda (1793) çıkartılan nizamnâme ile her saf tabur için bir mektep açılması zorunlu kılınmıştı. Burada askerlere her gün Kur'an-ı Kerim ve ilmihal dersleri verilmesi öngörülmüştü. Donanma-yı Hümayun'da devam eden bu gelenek Kadırga, Kalyon, Korvret ve Firkateynlerde devam etmişti. Buralarda görevli gemi imamı, sabah ezanından bir saat evvel uyanır, abdestini alıp hazırlıklarını yapar ve sesi güzel olan bir eri, pruva (gemilerde en ön, baş kısmı/direği) çanaklığına çıkararak sabah ezanını okuturdu. Gemi mürettebatı güzel havada güvertede veya top ambarlarında namaz için toplanırlardı. Bu esnada gemi imamı, Seyir Subayı ile görüşerek kıble istikametini öğrenir, namaz tamamlanıncaya kadar rotanın aynı kalması sağlanırdı.
1907 tarihli Bahriye Salnâmesi'nden anlaşıldığına göre, bu tarihlerde donanmadaki imamların sayısı, 13'ü sınıf-ı evvelden, biri sınıf-ı sâniîden ve 20'si sınıf-ı sâlisten olmak üzere toplam 44 kişiden oluşmaktaydı.
İMAMLARIN KIYAFETLERİ
Alay İmamları hâki cüppe ve sarık giyerken; Bahriyede, gemi imamlarının cüppe ve sarığının rengi siyahtır. Kollarında rütbesini gösteren sırmalı şeritler olurdu. Gemi imamlarının cüppe kollarında bulunan sırmalı şeritlerinde iki şerit, müftülerin kollarında ise üç şerit bulunurdu.
GAYRİMÜSLİM ASKERLER SORUNU
İstisnai durumlarda gayrimüslimlerden oluşan birliklere de, Müslümanların tabur imamı gibi din adamı istihdamı gündeme gelmişti. Mesela, Silistre'deki Kazak süvari birliğinde maaşlı rahiplerin istihdamı öngörülmüştü. Ancak, bu planların pratiğe tam olarak geçtiğini söylemek zordur. Yine 1847'de, Kaptan-ı Derya Halil Rıfat Paşa'nın donanmadaki Hristiyan Osmanlı neferleri için papaz tayini teklifi, dönemin şeyhülislamının görüşü alınarak reddedilmişti. Hatta tabur imamlığı, Osmanlı ordusunun Müslüman kimliğinin ana sembollerinden biri olmuş, gayrimüslimlerin askere alınmamasının temel gerekçelerinden biri olarak gösterilebilmiştir. Bu yönde yapılan en güçlü vurgulardan biri, bu meselede devletin resmi bakışını yansıtan Ahmed Cevdet Paşa'dan gelmişti. Sayısal olarak asker sıkıntısı yaşanan Kırım Harbi seferberliğinden itibaren gündeme gelen, gayrimüslimlerden de asker alınması gerektiğine dair tartışmalarda Ahmed Cevdet Paşa son derece statükocu bir tavır almış ve tezini de ordudaki din adamlılığı müessesesi üzerine bina etmişti.
PEYGAMBER (SAV) OCAĞI'NDA DUA
Peygamberimizin (sav) cihad/savaş önceleri yaptığı "Ey Allah'ım, senden ahdini, vaat ettiğin yenme yardımını dilerim. Ya Rab, sen göstermeseydin biz doğru yolu bulamazdık, sadaka veremez, namaz kılamazdık. Bize güç ve kudret ver. Düşman ile karşılaştığımız zaman bizim direnme gücümüzü artır. Çünkü düşman bize zulüm etti. Üzerimize geldi. Fitne verince biz ondan çekindik. Ey Kur'an'ı indiren Rabbim, ey hesabı çabuk olan Allah, bu düşman topluluğunu yok et. Ey Allah'ım, düşmanı kır. Düşmanları yerinden oynat. Bizim karşımızda duramasınlar. Biz senin kullarınız. Onlar da senin kullarındır. Biz de senin elindeyiz. Onlar da senin elindedir. Ey Allahım düşmanları Kahreyle ve bizi muzaffer kıl. Amin..." şeklindeki dua, zaman içinde askerliğin Peygamber Ocağı olarak adlandırması ile askere manevî bir koruyucu zırh olma hissiyatının pekişmesini sağlamıştır.
Askere Din Kitap kapağı:
Diyanet İşleri Reisi Ahmet Hamdi Akseki'nin "Askerin Din Kitabı" adlı eserin girişinde şu ifadeler dikkat çekicidir. "Askere Din Dersleri adıyla yazdığım eser kabul edilerek basıldı ve 'Erkânı Harbiyei Umumiye Riyaseti / Genelkurmay Başkanlığı' tarafından orduya dağıtıldı. Ordunun maneviyatı üzerinde pek iyi bir tesir yaptığı görülen [...] bu eser , okuyucularına dünyadan el etek çektirecek ve yalnız kaprin ötesini düşündürecek değil belki onları mevlâsına olduğu kadar dünyasına yurduna ve yuvasına da sımsıkı bağlayacaktır" diye yazmıştır.
ÇANAKKALE'DE ŞEHİT İMAMLAR
Tabur imamlarını, gaza ruhuyla Peygamber ocağı olan ordu içinde Çanakkale Savaşı'nın birçok siperinde de görebiliyoruz. Muharebeler esnasında ellerinde Mushaf/Kur'an-ı Kerim olduğu halde yüksek sesle tekbir getirerek ilerledikleri, bununda karşı tarafa nebüyük bir korku ve ürküntü verdiği, ecnebi askerlerin günlüklerinde yer almaktadır. Bu imamlar yanlarında özenle taşıdıkları mataralarındaki Kâbe-i Şerif'den getirilen zemzem suyunu şehadete eren askerlere içirerek ebedi aleme yolcu ederlerdi. Tanin gazetesinin 29 Haziran 1331/12 Temmuz 1915 tarihli nüsnasında yer alan başka bir hatıra da, Arıburnu'nda bir tabur imamının bir elinde kılıç, diğer elinde Kur'an/Mushaf olduğu halde askerlerin en önüne geçip tekbir getirerek bir İngiliz birliğini geri çekilmek mecburiyetinde bıraktığını yazar.
Çanakkale savaşlarında 19. Tümen Komutanı olarak görev yapan Yarbay Mustafa Kemal'in, 18 Mayıs 1915 tarihli emrinde, ertesi gün yapılacak taarruzda kesinlikle uyulmasını istediği emirlerinden birisi de, tabur imamlarının birinci hatta bulunmaları ve erlerin manevi kuvvetini arttırarak nihayete kadar cesaretlendirip teşvik etmeleridir. Çanakkale Savaşı'nın en yoğun yaşandığı, 8 Ağustos 1915 günü, Çanakkale Boğazı'nda bir İngiliz denizaltısının batırdığı Barbaros Hayreddin zırhlısında verilen şehitlerden biri de, gemi imamı Tataylı Süleymanoğlu Mehmed Efendi idi.
Savaşın en ön saflarında bulunan imamlara bir başka örnek de, 73. Alay Müftüsü Ali Rızâ Efendi'dir. Çarpışmaların en fazla kızıştığı anda, askeri düşmana karşı cesaretlendirme anında, bir anda düşmanın makineli tüfek ateşiyle şehitlik mertebesine ulaşmıştı.
ALAY MÜFTÜSÜ SOKAĞI
Osmanlı Devleti'nde orduyu oluşturan alaylarda, arabacı, piyade, süvari, tabur gibi birimlerde birer Alay Müftülüğü olurdu. Bunlardan biri de Hoca İsmail Efendi'dir. I. Dünya Savaşı'na "97. alay müftüsü" olarak katılmış ve 1915 yılında cephede şehit düşmüştü. O günlerin anısına, Fatih Belediyesi onun yaşadığı sokağa yaptığı alay müftülüğü adını koydu. "İcâzetten Diplomaya" Koleksiyonumuzda bulunan ilk emaye sokak tabelası "Alay Müftüsü Sokağı", Fatih'in Seyit Ömer Mahallesi'ndedir. Fındıkzade'deki Çukurbostan diye bilinen ve Bizans'ın 6. yüzyıldan kalma açık su sarnıcının (Mokios) batısında, Ziya Gökalp Caddesi'yle, Cevdet Paşa Caddesi arasında yer alır.
MAAŞLARI
Tabur imamlarının maaşları, 1827 yılında 160 kuruş, 1869'da 250 ve Osmanlı'nın en zor yılı olan 1914'e gelindiğinde 900 kuruş olmuştur. (aynı tarihte bir mülazım-ı evvelin maaşı 800 kuruştur)
DÜNYA ORDULARINDA DİN SUBAYI
Günümüzde güçlü orduların tamamında din subaylığı adlı görevin varlığını görüyoruz. Türkiye'nin önemli askeri uzmanlarının oluşturduğu Adaleti Savunanlar Stratejik Araştırma Merkezi'nin (ASSAM) hazırladığı "Asker ve Manevi Değerler" raporunda, kendisini laik olarak tanımlayan gelişmiş Batı ülkeleri, başta ABD olmak üzere Almanya, Fransa, İtalya, İspanya, İsviçre, Norveç, Hollanda, Avusturya, Danimarka, Avustralya ve Belçika ordularının tamamında din subaylığı kadrosuna ciddi biçimde yer verildiği tespiti yer alıyor. Raporda, geri kalmış ve 'dinsiz' vasıflı sadece 21 ülkenin ordusunda din subaylığının bulunmadığı belirtilmektedir.
Aynı rapora göre ABD'de 1776 tarihinden beri din subaylığı birimi aktif. İkinci Dünya Harbinde ABD ordusunda 8 bin 896 Din İşleri Subayı vazife almış. Halen Amerikan ordusunda teğmenden tümgenerale kadar muhtelif rütbe ve kademelerde vazife gören Din İşleri Subayları bulunuyor. 'Laik' Fransa'nın Kara Kuvvetleri Teşkilatı'nın Ordu, Kolordu, Tümen kuruluş şemalarında ve hizmet müdürlüklerine bağlı olarak Din İşleri Subayları mevcuttur.
RİZE ULEMASINDAN ALAY MÜFTÜSÜ MEHMED RÜŞDÜ EFENDİ
Sahn-ı Semân'da bir "risâle" (tez) hazırlayarak 1910'da mezun olan Hafız Mehmet Rüşdü Efendi, Dâire-i Umûr-ı Askeriyye'de Askerî Alay Müftülüğü imtihanı'na girerek kazandı. İlk görev yeri olan Van'a 29. Alay 3. Tabur İmametine Sultan Mehmed Reşâd'ın 1910 tarihli berâtıyla tayin edildi. REVAK, Rize Defteri, SÜLEYMAN ZEKI BAĞLAN
'İNKİTA'DAN ÇIKIŞ
İnkita: Kesilme, kesinti.
Millî Mücadele'nin zaferle sonuçlanmasının akabinde Cumhuriyetin ilanı ile başlayan, Mustafa Kemal'in Cumhurbaşkanlığı sürecini kapsayan dönemde (1923-1938) de Türk Silahlı Kuvvetleri'nde dini hizmetlerin (zayıf da olsa) devam ettiği bilinmektedir. Cumhuriyetin ilk Genelkurmay/Erkânı Harbiye-i Umumiye Riyaseti Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak'ın, dine yakın tavrı bilinmektedir. Onun bu yakınlığının bir örneği de, Diyânet İşleri Reisi Ahmet Hamdi Akseki'ye yazdığı şu tezkiredir: "Ordunun maneviyat dersleri içinde en mühim kısmı diyanete müteallik tedrisattır. Asker ilmihali olmak üzere yazılmış bazı âsâr varsa da bunlar ya pek mufassal olarak veyahut da efrâdın anlayamayacağı bir üslüp ile tahrir kılınmışlardır. Binaenaleyh sade ve mülahhas bir ilmihal kitabına ihtiyaç vardır ordunun bu ihtiyacının muhtasar bir risale tertip edilerek temin buyrulmasını hassaten istirham ederim. Orduya gelen gençleri tedrisatı diniye ile say ve amele teşvik için bu babadaki hayatı celile ve ahadisi şerife ile kısaca Türkçeye tercümelerinin levhalar halinde askeri tersanelerine taliki pek münasip olacaktır 26 mart 1341/1925 [...]."
Bu tezkire sonucunda Ahmet Hamdi Akseki tarafından Askerin Din Kitabı adlı eserin yazımı ve basımı gerçekleşmiş, unutulan din subaylığı tekrar canlanmaya yüz tutmuştur. Böylece askeriyede, Mushaf/Kur'an üzerine yemin merasimlerinin tekrar eskisi gibi yapılmasına vesile olunmuştur.
YENİDEN, YENİLENMEYE
Çanakkale ve Kurtuluş savaşlarında her cephede büyük fedakârlıklar gösteren ordumuz ve milletimiz, sonraki yıllarda maalesef uzun süre, yeme içme gibi doğal bir ihtiyaç olan dinî inanç ve ibadetlerini yapma fırsatı ve imkânı bulamamıştır. Zamanla dinî inanç ve duyguları zayıflayan, resmi olarak bu haktan yoksun kalan Türk ordusu ve milleti de, bu ihtiyaçlarını gayri resmi yollardan gidermeye çalışmıştır. Ayrıca dinî kurumların kapatılması ve din görevliliği kadrolarının resmen kaldırılması neticesinde doğan eksiklik, milletimizi doğru bilgi diye hurafe ve batıl inançları benimsemeye götürmüş ve doğru dinî inanç sahipleri oldukça azalmıştır. Bunu fırsat bilen dış kaynaklı terör örgütleri din kisvesi veya çeşitli birtakım hurafe ideolojiler altında kendini bilmezlerin kandırılmalarına sebep olmuş ve zaman zaman öz vatanını istilayı dinî veya ideolojik bir hedef olarak göstermişlerdir. En son kahraman Türk milleti tarafından etkisiz hale getirilen 15 Temmuz 2016 hain darbe girişimi bunun örneklerinden biridir.
Bilindiği gibi yakın tarih sayılabilecek 27 Mayıs 1960 darbesiyle Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay'ın Cumhurbaşkanlığı görevine getirilmesinin ardından "Din Subaylığı" birimi, fiilen, 1967'de ise hukuken kaldırılmıştı.
Bu durum karşısında ülkemizde, bunun doğru olmayacağına dair görüş belirten münevverlerden Sâmiha Ayverdi de Milli Kültür Meseleleri ve Maarif Davamız kitabında konuyla ilgili olarak 1970'li yıllarda şunları yazmıştır:
"Askere verilecek kültürün gayesi, kuru bir harb san'atı olamaz. İnsanlar makineleşir[...]. Onun için çare [...] askerin yüksek seviyeli bir vatan ve iman heyecanı ile yetiştirilmesidir. Ecdadımız bu gayeye varmak için mânevî terbiyeye büyük önem vermiş ve [...] zaferden zafere koşmuştur. Bugün modern dünya orduları dahi aynı yolda yürümekte, aynı usûle başvurmaktadır. Lazım gelen, Mehmetçiği, asırlar boyu seve seve şehadete sevk etmiş olan din sevgisini ve din adamlarımızı yeniden ordunun içine sokmak, Tabur İmamlığı, Alay Müftülüğü gibi müesseseleri ihyâ eylemektir."
Günümüzde Türk Ordusu ve ona paralel tüm güvenlik güçleri, hem iç güvenliğin sağlanmasında hem de ülkenin sınır bütünlüğünün korunmasında büyük fedakârlıklar ve başarılar göstermektedir.
İMAM YERİNE, MORAL SUBAYI
Ordu'da din hizmetlerini Tabur İmamı ve Alay Müftüsü kadrosuyla yerine getiren görevliler, Cumhuriyetin kurulmasıyla görev sürelerini dolduranlar emekliye sevk edilmişlerdir. NATO'nun kurulması sonrası, uyum yasaları kapsamında tekrar gündeme gelen bu İmamların adlandırması bu defa Moral Subaylığı olmuştur. Örneği aşağıda belgelerde görüleceği, emekliliği gelmiş 2. sınıf askeri hastane imamı Osman Nuri Özkul'un görev süresi uzatılarak, askeri tesislerde dini moralin yüksek tutulması yoluna gidilmiştir.
Bugün Millî Savunma bünyesinde Türk silahlı kuvvetleri, alanında yenilenmiş haliyle, uzman ve yetenekli tabur ve alay imamları ile alay müftüleri işlevini, geçmişte yapılan örnekten yola çıkarak başlayabilmişse, bu başarılarının Çanakkale ve diğer zaferlerde olduğu gibi, güncel daha büyük kahramanlıklara varacağına inanıyoruz. Aradan geçen yarım asırdan sonra günümüzde, "Din İşleri ve Moral Subaylığı" adı altında kurulan birim, Milli Savunma Bakanlığı bünyesinde 2022 yılından bu yana ordumuzda varlığını sürdürmektedir. Bu sayede fıtrî ihtiyaç olan dini ve milli duygular doğru olarak verilerek ordumuzun batıl inanç ve hurafelerden korunabileceği düşünülmektedir. Neticede terör örgütlerinin din kisvesi veya çeşitli batıl
ideolojiler adı altında insanların duygularını sömürmesi ve onları hain amaçları uğruna kullanmasın da önlenmesi sağlanacaktır.
Bu vesileyle, ebedî âleme göç eden bu görevlilerin, ruhları şâd, mekânları da cennet olsun...
Kaynakça:
* Beşinci Enver-R Sertaç Kayserilioğlu, "Bir Hilal Uğruna Birlikte Şahadet Sergisi" tanıtım kitapçığı,Sağlık Bilimleri Üniversitesi, 2017.
* Kazıcı Ziya, "Alay",TDV İslâm Ansiklopedisi.
* Pakalın Mehmet Zeki, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözcüğü, M.E.B İstanbul,1993
* Ekinci Ekrem Buğra, Osmanlı Ordusunda İmam ve Müftü Subaylar, www.ekrembugraekinci. com
* Ateş Cansu, Maneviyatın Temeli Alay İmamları, https://csatt.org/maneviyatin-
temeli-alay-imamlari/
* Şahin Haşim, Bektaşî İdik Balım Sultan'dan Evvel..., Aktüel Tarih Dergisi, Sayı 4 Eylül 2022.
* Kocaoğlu Burak,(2020). Osmanlı Ordusu'nda Maneviyatı Yükseltici Bazı Ritüeller (1787 1858). journal of history school, 46, 1471 - 1489.
* Tanrıverdi Adnan, "Asker ve Manevi Değerler, 02.04.2015.assam.org.tr. Erişim: 3 Şubat 2023.
* Kara, İ. (2007, Ekim). Askere Din Dersleri: İyi Asker, İyi Müslüman Olur. Toplumsal Tarih,
* Osmanlı Devleti'nin son Yüzyılında Müftülük: Müftülerin Eğitim,Tayin,Azil ve Sosyal Hayattaki Konumları, Yüksek Lisans Tezi, Ahmet Sinan KARA,
İSTANBUL – 2011
* Bağlan Süleyman Zeki, "Rize Ulemasından Dedem Mehmed Rüşdü Efendi", Rize Defteri 5, REVAK Yayınları No 9, İstanbul 2021, s. 108-117.
* TDV İslam Ansiklopedisi, "Gazi" Abdulkadir Özcan
* TDV İslam Ansiklopedisi, "Gazâ",Cemal Kafadar
* TDV İslam Ansiklopedisi, "İmam", Mustafa Sabri Küçükahçı.
* Mustafa Kara, Bursa'da Tarikatlar ve Tekkeler, Uludağ Yayınları, Bursa 1990.
* Hezarfen Hüseyin Efendi, 197; Kazıcı, Ziya, "Osmanlılarda Şeyhülislamlık Müessesesi". Diyanet ilmi Dergi, XXXV, s.,l (Ocak-Şubat·Mart 1999)
* Emrullah Yüksel, "Birgivî," Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, 6. Cilt, s. 191-194.)
- (Latin harflerine aktarılmış hali için bkz. İmamı Birgivî, Risâle-i Birgivî (Müminlere Nasihat) (İstanbul: Bedir Yayınevi, 1964).
* Yıldız, Neferin Adı Yok, s. 196; Heinzellman, Cihaddan Vatan Savunmasına, s. 210.) (Gülsoy, Osmanlı Gayrimüslimlerinin Askerlik Serüveni, s 43-46.
* Harp Tarihi Arşiv no:6/358, Harp Ceridesi 19
* Derin Tarih,104 sayı, Kasım 2020.
KAYNAK: https://icazettendiplomaya.com/
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.