Arama

Garip uğultunun çözülemeyen gizemi

Dünyanın birçok farklı yerinde binlerce insan, geceleri kısık sesli bir uğultu duyduğunu iddia ediyor. Kaynağı bilinmeyen ve bilimsel olarak bulunamayan ancak insanlar tarafından duyulan bu uğultuya yaklaşımları Prof. Dr. Caner Taslaman ve Dr. Enis Doko, Sabah'a yazdı.

Garip uğultunun çözülemeyen gizemi
Yayınlanma Tarihi: 24.09.2017 00:00:00 Güncelleme Tarihi: 24.09.2017 12:47

Her gece sizi çılgına çeviren kısık bir uğultu duyuyorsunuz. Kulağınızı tıkasanız da gitmiyor. Neyse ki bu sesi duyan sadece siz değilsiniz. Ancak sesin kaynağını ne kadar ararsanız arayın, hangi bilimsel cihazları kullanırsanız kullanın bir türlü bulamıyorsunuz. Bu ne rüya ne de bilim kurgu filmi. Dünyanın onlarca farklı yerinde binlerce insan, uğultu olarak bilinen bu sesi duyduğunu iddia ediyor.

1990'ların başında Amerika'daki ufak bir kasaba olan Taos'un bazı sakinleri, onları rahatsız eden garip bir uğultu duyduklarını iddia etmeye başladılar. Yapılan araştırmalara göre, kasabadaki her 50 kişiden biri, bu garip uğultuyu duyduğunu iddia ediyordu. New Mexico Üniversitesi'nden Joe Mullins, olayı araştırıp garip sesin açıklamasını bulamayınca olay medyada yoğun yankı uyandırdı. "Uğultu" (The Hum) olarak bilinen bu fenomen, Taos kasabasıyla ünlü olsa da oraya özgü değildir; 1950'lerden beri dünyanın farklı yerlerinde bu fenomen açığa çıktı; mesela Bristol-İngiltere, Bondi-Avustralya, Largs-İskoçya diğer bazı örneklerdir.

Sesi duyanlara göre ses, düşük frekanslı, dizel motoru sesine benzeyen bir uğultudur. Geceleri daha belirgin olmaktadır ve çoğunlukla kapalı alanlarda duyulmaktadır. "Uğultu" hep kırsal kesimlerde açığa çıkmaktadır ve oradaki insanların ortalama yüzde 2'si tarafından duyulmaktadır.

İNTİHAR ETTİREN UĞULTU

"Uğultu"yu duyanların büyük çoğunluğu 55-70 yaşları arasındalar. Ses, onu duyanları rahatsız ediyor, bazılarında baş ağrısına, uykusuzluğa ve burun kanamasına yol açıyor. "Uğultu" genelde, kulağı ne kadar tıkarsanız tıkayın kesilmemekte hatta azalmamaktadır. Üstelik diğer sesler silindiği için, daha da rahatsız edici olmaktadır. İngiltere'de en az üç kişi bu sese dayanamayıp intihar etti. Genelde bölgeyi terk edenler sesten de kurtulmaktadırlar, Taos'un sakinlerinden biri sesin 48 km bir çapta duyulduğunu iddia etmektedir. Uğultu üstüne çalışma yapanların ortak kanaati, toplu bir paranoya ya da yalandan ziyade fenomenin gerçek olduğu yönünde. Hatta uğultuyu kaydettiğini iddia edenler de var. Sinyaller üstüne araştırma yapan Tom Moir 2006 yılında Auckland'daki "Uğultu"yu kaydettiğini iddia etmektedir.

UĞULTU BİYOLOJİK KAYNAKLI OLABİLİR Mİ?

Peki bu "Uğultu"nun kaynağı nedir? Genellikle dizel motoruna benzetilmesi yüzünden akla ilk gelen açıklama sesin mekanik ya da elektrik kökenli olabileceğidir. Nitekim bu şekilde açıklanmış bazı "Uğultu" vakaları mevcuttur, mesela ABD'deki Kokomo'daki uğultunun kaynağının bir soğutma kulesi ve hava kompresörü olduğu tespit edilmiştir. Benzer şekilde Batı Seattle'da duyulan uğultu bir kargo gemisinin vakum pompası ile açıklandı. Ancak bu vakalardan farklı olarak, Taos dahil, "Uğultu" vakalarının çoğunda, ısrarlı araştırmalara rağmen duyulan uğultuların mekanik kaynağı tespit edilemedi. Bazı uğultuların kulak ne kadar tıkanırsa tıkansın gelmeye devam etmesi, bütün uğultuların mekanik kaynaklı olamayacağına işaret etmektedir.

Bazıları, uğultuları tinnitus gibi işitme problemleri ile açıklamaya çalışmıştır. Ancak "Uğultu"yu duyan insanlar üstünde yapılan tıbbi incelemeler, bu bireylerin işitme problemi olmadığını gösteriyor. Seslerin belli bölgelerde yoğun olarak duyuluyor olması, olayın sadece biyolojik bir açıklaması olamayacağını da düşündürtüyor.

Diğer muhtemel baçıklama ise "Uğultu"nun doğal oto-akustik emisyondan kaynaklı olduğu iddiası. Çoğumuz farkında olmasa da, iç kulağın kendisi düşük bir ses yapar, buna oto-akustik emisyon denir. Bu sesi duyabilen azınlıklar, bunu gece gibi sessiz saatlerde fark eder. Bu açıdan, doğal otoakustik emisyon "Uğultu"ya benzer. Ancak bu açıklama da, bütün "uğultuları" açıklayamaz zira bu uğultuları duyanlar bölgeleri terk ettiklerinde sesi artık duyamadıklarını iddia ediyorlar. Dolayısıyla bütün uğultular böyle mekanizmalarla açıklanamamakta.

ABD VE İNGİLTERE'DE YAYGIN

"Uğultu"ların genellikle ABD ve İngiltere'de ortaya çıkmasından hareketle, bu seslerin askeri amaçlarla toplum üstünde yapılan deneylerden kaynaklı olduğunu iddia edenler de oldu. Başkaları, uğultunun bir çeşit ses formundaki halüsinasyon olduğunu düşünüyor. "Uğultu"yu uzaylılara bağlayanlar da çıktı! Ne yazık ki "Uğultu" gizemini koruduğu için, sesi duyanları iyileştirmenin herhangi bir yolu bulunamadı. Bu sorunu yaşayanların, beyaz ses olarak bilinen hafif sesleri dinleyerek bu sesi bastırması ya da yaşadıkları yerleri terk etmeleri tavsiye ediliyor.

BİLİM TARİHİNDEN NOTLAR

FLEMİNG, PASAKLILIĞI VE ANTİBİYOTİĞİN KEŞFİ

Şüphesiz devrim yaratan buluşların başında antibiyotikler gelmektedir. İnsanlığın ömrünü uzatıp, enfeksiyonları yenmeyi sağlayan bu buluşu İskoç doktor ve biyolog Sir Alexander Fleming'e (1881-1955) borçluyuz. Fleming, bilinen ilk antibiyotik olan penisilini Eylül 1927'de keşfetti. Fleming düzensiz ve pasaklı olması ile ünlüydü. Deneysel çalışan bir bilim insanı için düzensizlik genelde olumsuz bir özellik olarak görülür. Oysa Fleming, düzensizliği sayesinde tıpta devrim yapacaktı.

Fleming, 1927 Ağustosu'nu ailesi ile tatilde geçirmişti. Düzensizliğinin bir sonucunda laboratuvarını terk ederken, üstünde çalıştığı staphylococci bakterisini içeren kapları temizlemeden masasının üstünde bırakmıştı. 3 Eylül günü laboratuvarına döndüğü zaman kaplarından birinin küflendiğini fark etti. Ancak Fleming'in dikkatini ilginç bir şey çekti, kaptaki bakteri kolonileri yaşamaya devam ederken, küflerin olduğu bölgelerdeki koloniler yok olmuştu. Öncesinde Fleming bu durumu komik buldu, ancak eski asistanı Merlin Price, durum üstünde araştırma yapmaya karar verdi. Bu küfü başka kaplarda da yetiştirdi ve küfün bazı tehlikeli bakterileri de öldüren bir sıvı bıraktığını gözlemledi. Fleming bu sıvıya küfün dahil olduğu Penicillium ailesine atıfla "küf suyu" anlamına gelen Penisilin ismini verdi. Fleming düzensiz olmasaydı, kapları tatile gitmeden temizleseydi yüksek ihtimal penisilini bulamayacak, İkinci Dünya Savaşı'nda yüzbinlerce insan antibiyotik tedavisi göremediği için hayatını kaybedecekti.

Sabah

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN