Erken seçimin sayılı günleri daha hızlı geçiyormuş. Bir "milat" olacağında birleştiğimiz 24 Haziran seçimlerine kırk üç gün kaldı. YSK, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde pusulada Recep Tayyip Erdoğan, Meral Akşener, Muharrem İnce, Doğu Perinçek, Temel Karamollaoğlu ve Selahattin Demirtaş'ın olacağını açıkladı. 27.
Dönem milletvekili adaylarının kesinleşmesine ise on gün daha var.
Kısa bir kampanya süreci olsa da polemiği bol bir mücadeleye şahit olacağımızı düşünüyorum.
Cumhurbaşkanı Erdoğan gelecek vizyonuna odaklanan bir seçim manifestosu açıkladı. Muhalefet adaylarından şimdilik İnce, polemikleriyle, vaatleriyle, nezaket ziyaretleriyle ve "her kesime sıcak olma" hedefi taşıyan söylemleriyle gündemde. Hem manifestosunun hem de CHP oylarının ötesine geçebilecek bir adaylık profilinin arayışında.
Erdoğan'dan sonra ikinci yüksek oyu alan aday olma amacıyla ezber bozan denemelerde bulunuyor. İnce'den bu yolda çok sürprizler bekliyorum; tutarlılık derdinde değil.
Seçmenleri "zenginleştirme" vaadi ile parlamenter sistemin Çankaya'da oturan sembolik cumhurbaşkanı olmayı nasıl bir araya getirdiğini önemsemiyor. Beştepe Külliyesi'ni satmak ya da üniversite yapmak gibi önerilerine bakılırsa da cumhurbaşkanlığı sistemine göre cumhurbaşkanı seçileceği gerçeğini atlıyor. Yine de tanıtım toplantısında 50 bin avukattan 25 Haziran sabahı YSK önüne gelmeye hazır olmalarını istemesi gibi sert söylemleri şimdilik terk etmesi olumlu.
Diğer adaylar, kendilerini ayrıştırmak için bakalım ne ilginç vaatlere başvuracaklar.
24 Haziran seçimleri çok bilinmeyenli bir seçim olması hasebiyle siyasi hayatımızda gerçekten bir dönüm noktası. İki seçimin bir arada olması bir yana yeni bir sisteme geçilecek olması sebebiyle seçmen tercihinin nasıl şekilleneceği ise hepimizin merak konusu. 6 cumhurbaşkanı adayı, iki ana ittifak (Cumhur ve Millet) ve HDP'nin katıldığı seçim sürecinin adaylar, partiler, kampanyalar ve Meclis'teki temsil açılarından yeni gerçeklikler üretmesine kesin gözüyle bakılıyor.
Meclis'teki parti sayısının 8'e varması ihtimal dahilinde. Yine kimlik partilerinin Meclis'te yer alması merkezdeki partileri değişime zorlayacak bir etken olarak öne çıkabilir.
Bununla birlikte, küçük partilerin temsil bulmasına fırsat tanıyan ittifakların seçimlerden sonra kalıcı olup olmayacağı şimdilik bir tartışma konusu.
Bir yanda "Cumhur," diğer yanda "Millet" ittifakı... Cumhur İttifakı kendisini 15 Temmuz'un getirdiği direnme ruhuna dayaması ve yeni sistemi kurumsallaştırma hedefine dayandırıyor. Bu niteliği uzun soluklu olacağını düşündürüyor. AK Parti- MHP- BBP'nin kurduğu ittifakın sahiplendiği milli- yerli söyleminin CHP'nin kurduğu ittifakın mahiyetini de belirlediğini gözden kaçırmayalım.
CHP etrafında toparlanan ittifakın adının "demokrasi" yerine "millet" olması bile tesadüf değil... Ve yine HDP'nin ittifakların dışında kalması, daha doğrusu, bu partiye hiçbir teklifin götürülmemesi yakın dönem terörle mücadelenin yarattığı hissiyatla alakalı. CHP, İyi Parti, Saadet ve DP'nin katıldığı "Millet ittifakı" özünde pragmatik...
Türkiye'deki "demokrasi sorunlarını" protokol içeriğinin merkezine yerleştirseler de bu partilerin "Parlamenter sisteme dönme" vurgusunu metne koyamadıklarını görüyoruz. Bu da muhalefetin yapıcı bir vizyonunun olmadığı, ana endişenin AK Parti ve Erdoğan'ın icraatlarını eleştirmek olduğunu düşündürüyor.
Erdoğan karşıtlığı muhalefetin adaylarının hepsini besleyebilecek kadar büyük bir sermaye değil. Yeni sistemin getireceği Yeni Meclis'te hayli farklı kimliklere sahip partilerin ne ölçüde birlikte hareket edebileceği belirsiz.
Bu arada yeni dönemde milletvekillerinin daha da yerelleşeceğini öngörebiliriz.
Siyaseti demokratikleştirecek böylesi bir sürecin parti genel başkanlarının kontrolünü gevşeteceğini de söylemeliyiz.
Burhanettin Duran - Sabah