Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un başı protestolarla dertte. Hükümet zamlar konusunda geri adım attı ancak sarı yeleklilerin tepkisi dinmiyor. Bu da yetmezmiş gibi ABD Başkanı Trump, Macron'a sosyal medya üzerinden laf atmaya devam ediyor.
Fransız Dışişleri Bakanı, "iç işlerimize karışmayın" açıklaması yapmak durumunda kaldı. Sürmesi beklenen Macron-Trump atışması sıradan liderler arası polemik değil. Yeni dünyanın nasıl şekilleneceğinin ideolojik ve stratejik kapışmasını yansıtıyor.
Hatırlayalım, Macron, Trump Yönetiminin "Önce ABD" politikasına karşı eleştirel bir pozisyon almıştı.
Paris'te I. Dünya Savaşı'nın bitişinin yüzüncü yıldönümü töreninde milliyetçilik eleştirisi yapmış- tı. Bu tavır Macron'un Trump ile geçinme çabasından vazgeçmesiydi. Aynı zamanda liberal değerleri savunan Merkel Almanyası ile aynı hizada saf tutmak demekti. Yani Avrupa'nın kendi başının çaresine bakması ve ordusunu kurması gerektiğini söyleyen bir siyasi merkez oluşturma gayretiydi.
***
Popülist dalgaya binerek gelse de Macron, Trump'ın aksine, liberal merkezi tahkim etme niyetinde. Hatta Eylül 2017'de Sorbon'da yaptığı konuşmada Avrupa idealini "egemen, birleşmiş ve demokratik Avrupa" olarak açıklamıştı. Ancak sarı yeleklilerin protestoları küreselci, AB'ci ve liberal siyasetin derinleşen krizini gösteriyor.
Protestocuların öfkesi, Fransa örneğinde elitizme yönelik olsa da yaşanan krizin önce Avrupa sonra da bütün demokrasilerin geleceği için kritik olduğu gözden kaçmasın.
2005'te harekete geçen banliyölerin aksine bu defaki protestolar alt orta sınıfların karşılanması zor taleplerini yansıtıyor.
Devrimlerde ya da demokrasinin yerleşmesinde orta sınıflar özel öneme sahip.
Bu sınıftaki kriz merkez siyasetin çöküşünün Fransa'ya da geldiğini anlatıyor. Bu çöküş, İtalya, Macaristan ya da Yunanistan ile sınırlı kalmadı. AB entegrasyonunun kilit ülkelerinden Fransa'yı da etkisine alıyor. Almanya'da Merkel'in yerine CDU'nun başına benzer bir siyasetçi (Annegret Kramp-Karrenbauer) geldiyse de aşırı sağ orada da iktidarın parçası olma iddiasında.
***
Popülist milliyetçiliklerin ekonomik sorunları çözecek formüller üreteceğini düşünmüyorum. Küresel ekonominin korumacı kapanmalara uğraması halinde milletlere hayat standartlarında yaygın bir düşüş getireceği açık. Bu da alt ve orta sınıfları daha çok etkileyecek sonuçlar üretir.
Popülizm orta ve uzun vadede çözüm olamaz.
Ancak kısa vadede demokrasileri ciddi bir türbülans bekliyor. Demokrasiler milliyetçi ekonomik politikalar üretmekte zorlandıkça kimlik politikalarına yönelmek zorunda kalabilir. Zira küreselciliği eleştirmek kolay. Ancak korumacılık yeni iş imkânları da getirmeyebilir. Tüketimi daha pahalı hale getirebilir. Böylece, popülist milliyetçilikler daha fazla iş üretmeyi bırakın, daha ucuz ülkelere gitmeyi zorlaştıran bir yabancı düşmanlığını besleyebilir. İşte yaman çelişki burada. İçe kapanma daha fazla fakirleşme demek. Kimlik siyaseti de bu fakirleşmeyi meşrulaştıramaz.
***
Bu yeni dönemde hegemonya gücünü milliyetçilik ve korumacılık için kullanan ABD'nin işi nispeten daha kolay. Halbuki Avrupa'nın bunalımı daha sancılı geçecek.
AB karşıtı hareketler merkez siyaseti ele geçirdiğinde Macron gibilerin Avrupa ideali de sona erecek. Sadece Almanya'nın güçlü ekonomisi Avrupa'yı taşıyamaz. Kaldı ki Almanların da kendi ürettikleri refahı diğer Avrupa milletleri ile paylaşmak istemesini bekleyemeyiz. Bu sebeple Macron'un milliyetçilik eleştirisini ve Avrupa ordusu kurulması isteğini, yaklaşan kaderi canhıraş şekilde engelleme çabası olarak değerlendiriyorum.
Macron'unki çok zorlu bir görev.
Sözgelimi AB, milli kimlikle kıyaslanacak bir sadakati üretebilir mi? Egemenliklerini kaybettiklerini düşünen Avrupa milletleri hızla milliyetçiliğe savruluyor. Avrupa kimliğinde birleştirmek ister mi? Orta sınıfların savrulduğu demokrasilerden ne tür rejimler doğar? Mayıs 2019'daki Avrupa parlamentosu seçimleri bu soruların cevaplarının ucunu gösterecek. Şurası net, kriz sadece Macron'un derdi değil. Bütün demokrasiler gittikçe büyüyen türbülans ile yüzleşecek.
Ülkelerin birbirine çektiği operasyonlar da meselenin tuzu biberi...
Burhanettin Duran - Sabah