Evrime köken aramak: Müslüman düşünürlerde evrim bulunabilir mi?
Evrim meselesini yüzeysel okumanın neticelerinden birisi klasik düşünürlerde evrim izlerini bulmaktır. Başta Cahız, İbn Tufeyl gibi kelamcı ve filozoflar evrimden söz etmişlerse ortada kabul edilebilir veya uzlaşılabilir bir düşünce vardır diye umulur. Öte yandan halk edebiyatında deyişler ve bazı sufilerin insanın evrendeki 'dondan dona' girmesini anlatan cümleleri bu kapsamda değerlendirildiğinde hem nazari metinlerinde hem de halk edebiyatında evrimin izlerini bulabileceğimiz varsayılır. Evrimle birlikte ortaya çıkan düşünceler ile din arasındaki çatışmada sorunun büyüklüğünü kestirememenin en önemli göstergelerinden birisi bu tavırdır. Bir düşüncenin ana fikrini ve sistematiğini ihmal ederek sadece kelimeler üzerinden benzerlikler aramak muteber bir tutum değildir. Her bir şey ötekine benzeyebilir, her şey birbiriyle irtibatlı olabilir, her şeyin kökleri ötekinde bulunabilir. Düşünceler de insanlar ve nesneler gibi birbirini andırır. En nihayetinde müşterek bir dil kullanıyoruz ve dili ortaya çıkartan zihnimiz ve algımız asırların yüklerini bize ulaştırıyor. 'Gök kubbe altında yeni ne olabilir ki?' de diyebiliriz. Bu itibarla metinleri zorlayarak birçok kişiden evrime veya başka konulara kaynaklık teşkil edebilecek iptidai düşünceler, sözler bulabiliriz. Öyle ki neredeyse çağdaş bütün teorileri ve hakim düşünceleri geçmişe irca edebiliriz. Söz gelişi siyaset felsefesini Farabi'de, sosyal bilimleri İbn Haldun'da, fen bilimlerini çeşitli isimlerde bulmamız mümkün olabilir. Fakat bunlar sadece bir sohbet konusu olmak üzere konuşulabilecek hususlardır, daha fazla değil. Evrimi teori kılan şey insanın veya hayatın kökeni hakkında retoriğin ötesine taşarak birçok alanda test edilmiş, birçok alanda uygulamalara çerçeve teşkil edebilen güçlü paradigmasıdır. İşte bu paradigma tamamen yenidir ve -modern dünyada ortaya çıkmıştır demeyeceğiz- modern dünyayı ortaya çıkartmıştır.
Hay b. Yakzan'da Evrim Var mı?
İnsanın kökeninden söz eden eski metinlerde 'iptidai' düzeyde evrime hamledilebilecek sözler bulunabilir, bu aşikar. 'Sözler' diyoruz, çünkü bunlar herhangi bir araştırmaya veya analize bağlı teoriler değil, basit gözlemlere dayalı birtakım ifadelerdi. Bunlara göre daha felsefi sayabileceğimiz metinler de vardır ki onlar da evrime bağlanamaz fakat nispeten daha tartışmaya açık metinler olarak okunabilirler. Bu meyanda akla gelen örneklerden birisi İbn Tufeyl'in Hay b. Yakzan'ıdır. İbn Tufeyl'in bu eserinde evrim teorisine hamledebilecek görüşler serdettiği düşünülür: İbn Tufeyl'in eseri benzerlerine hem Batı'da hem İslam dünyasında rastlayabileceğimiz bir 'varsayım' kitabıdır: bir adada doğmuş-çamurun kokuşmasıyla var olmuş biri neyi bilebilir? Şehirde yaşayan filozofun iddia ettiklerini mi yoksa felsefe yapmak geleneksel bir koşullanma mıdır?
Kitabın temel problemi budur ve kitap sadece bunu çözmek üzere yazılmıştır: İbn Tufeyl'in soruşturduğu şey, insan müdrikesinin imkanlarıdır: neyi bilebiliriz? Felsefe tarihinde a-priori bilgilerden söz edilse bile felsefe yapanlar kendilerini gelenek içinde bulurlar. Çoğunlukla felsefe yapmak bizden önceki filozofların hayatlarını ve görüşlerini öğrenmekle geçen umutsuz ve bereketsiz bir vakaya dönüşür. Bu durumda felsefe yapmak geleneği öğrenmek anlamına gelerek 'a-priori' bilgiler de kurucu filozofun bilgilerinden öteye geçmez. Verilen örnekler de o filozofların verdiği örneklerdir: taklidin en sık ortaya çıktığı alanlardan birisi felsefedir. Bunun için iki temel meseleyi göz önünde bulundurmak lazımdır: Birincisi aklın dışında herhangi bir bilgi kaynağı olmadan salt akılla biz 'neyi bilebiliriz?' Aklın dışında derken sezgi, ilham veya vahiy gibi aklın doğrudan parçası olmayan kaynaklardan söz ediyoruz. İkinci mesele ise düşünce geleneğinden bağımsız olarak neyi bilebiliriz meselesidir. Düşünmek mutlaka bir gelenek içinde düşünmek midir? Bizden önceki insanların ürettiği dil, kavramlar olmadan neyi bilebiliriz ve neyi düşünebiliriz? İnsan düşünürken ötekine mahkum mudur? Bu soru her insan için önemli bir sorudur, çünkü 'insani sorunlar' dediğimiz ve düşünce hayatının temelini teşkil eden soruların önemli bir kısmını tevarüs edilen sorulardır. O zaman şu soruyu sormamız lazımdır: Felsefenin gündeme getirdiği sorular zorlama mıdır yoksa her akıl sahibi benzer sorulara ulaşabilir mi? Bu soru büyük ve saygın bir sorudur.
Hay b. Yakzan bu soruları sorarak felsefi tavrın sahiciliğini ve insaniliğini kanıtlamak üzere yazıldı. Bu nedenle de Doğu'daki filozoflara göre sıradan yorumcu olmanın ötesine geçemeyecek İbn Tufeyl'i ciddiye alınabilecek düşünür haline getirdi.
İbn Tufeyl görüşlerini izah etmek için medeniyetten tamamen uzak bir insan farz eder: Bu insan bir adada doğar veya orada birtakım çevresel etmenlerin altında teşekkül eder. Haddi zatında o kişinin orada nasıl var olduğunun hiçbir önemi yoktur ve yazar bunun üzerinde durmaz. 'Varsayalım ki çamurdaki kokuşma yoluyla meydana gelsin' diye düşünür. İbn Tufeyl'in merak ettiği şey, böyle şartlar ve imkanlar altında dünyaya gelen birinin felsefenin temel konularına aklıyla ulaşıp ulaşamayacağıydı. Haddi zatında sorunun iki şekilde tespit edilmesi gerekir: Birincisi 'ulaşır mıydı?', ikinci tarzda ise 'ulaşabilir miydi?' Hay'ın bu sorulara aklıyla ulaşabilir olması böyle sorunlarla ilgilenmesini iktiza etmeyebilir. Bu durumda 'felsefe yapmak' kabiliyeti bizde bulunsa bile onu zaruri ilgiye dönüştüren şey gelenektir (veya temeddün) derdik. İbn Tufeyl adada açıklayamayacağımız şekilde var olan insanın - mesela ilk insan veya Adem gibi - ölümü tanımakla felsefenin hemen bütün sorunlarını mesele olarak kabullendiğini ve onlara dair -filozofların bize söylediği - hakiki bilgilere ulaştığını iddia eder.
O halde Hay b. Yakzan'ın vahiy ve geleneğin katkısı olmaksızın 'neyi bilebiliriz?' sorusunun ardında bir iddiası yoktur.
Ekrem Demirli
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Evrim teorisi ve yaratılış meselesi (26.01.2020)
- Hakikate hakkını teslim etmek, insanı ciddiye almak (24.01.2020)
- İbnü’l-Arabi’nin vasiyeti: Kanım malım ve ırzım müminlere helal olsun (21.01.2020)
- Kuşeyrî tefsirinde Hz. Peygamber (17.01.2020)
- İnsanın iki kürk ile imtihanı: Payeler ve beden hazlarının ötesinde insan (31.12.2019)
- Mesnevi’de dinde bölünme bahsi: Muhammedî bereketin yitirilmesi (28.12.2019)
- Mesnevi’den bir hikaye: Vezir’in Hristiyanlığı tahrifi veya külli bilginin parçalanması (21.12.2019)
- Şeb-i Arus (18.12.2019)