Dünya bir Adem’e çok mu? Köhne konaktan ‘yüz bin Adem geldi geçti’
İnsanı tedirgin edecek kadar büyük ve genişlemesinin nereye varacağını kestiremediğimiz bir evrende yaşıyor olmak çağdaş insanın temel krizlerinden biri. Akıl almaz büyüklükteki evrenin varlık sebebini kavramaya çalışıyor, fakat makul ve ikna edici bir neticeye ulaşamıyoruz. Geçmişte 'dünya Ademoğlu için yaratıldı' anlamına gelebilecek sözlerin konuşulabildiği zihinsel zemin vardı; çağımızda bırakın o cümleyi makul görmeyi, evren üzerinde 'anlam' ve 'gaye' diye bir şeyden söz etmek imkansız sayılıyor. Tam bir içinde hayret ve dehşetle evrene dair yeni açıklamaları takip ediyoruz. Böyle belirsiz bir evren fikrinin insanda 'nihilist' tavırlara yol açmamasını ummak iyimserlik olur herhalde. Artık insanlığın en ciddi sorunu ne deizm ne ateizm ne başka bir şeydir; öteki bütün sorunların sebebi olmak üzere asıl sorun, hiç kuşkusuz, nihilizmdir: Herhalde günlük hayatın yoğunluğu ve tüketim kültürü nihilizmin boyutlarını görmemizi engelliyor. Lakin başımızı günlük hayat karmaşasından kaldırarak evrene ve gök yüzüne bir kere hakkıyla bakarsak meselenin seyri değişecek. Hiçbir çağda nihilizm günümüzdeki kadar güçlü delillere dayanmamıştı; geçmiş dönemdeki nihilizmi şımarıklık ve arsızlık sayabileceğimiz bir zamanda yaşıyoruz. Üzerinde gezip dolaştıkları yeryüzü hakkında bile doğru dürüst bilgileri olmayan insanlar evren hakkında ne biliyorlardı ki 'köhne konakta' nihilist olmuşlardı?
EBU'L-MAARRİ, İBNÜ'L-ARABİ VE ŞEYH BEDREDDİN: YÜZ BİN ADEM İNANCI
Klasik çağlarda yaşayanlar ile aramızdaki en büyük farklardan biri gökyüzü telakkimizdir. Filozofların evren telakkisi–bilhassa Helenistik dönemde kazandığı boyutlarıyla- yer yüzünün kevn ve fesat (oluş ve bozuluş) alemi olmasına mukabil gökyüzünün mükemmelliği kabulü üzerine kuruluydu. O günden bu yana gökyüzü telakkisi tamamen değişmiş, eski kabule ikame edilen bilgiler ve değerler anlamsız hale gelmiştir. Lakin insanı anlamak için geçmiş telakki bize hala kaynak teşkil etmeye devam ediyor. Onlar için gökyüzünün maddesi bile farklı idi. Orası kevn ve fesada (oluş-bozuluş) tabi olmayan üst varlıkların alemiydi. Gök yüzüne nispetle içinde yaşadığımız 'alt alem' ise karanlık ve ölümlü madde alemiydi. Gökyüzü yeryüzü ile ondaki hadiselerin sebebi olduğu gibi (astroloji buradan doğuyordu) aynı zamanda insan ahlakının ve değerlerinin kaynağı idi: Başta kemal, yetkinleşme, ölümsüzlük, saadet ve tecerrüt fikri olmak üzere bir çok ahlaki ve zihni kavram gökyüzü hakkındaki kanaatlerden şekillenmişti. Bununla birlikte dünya hayatı insana nispetle uzun bir ömre sahiptir. Filozoflara mal edilen evrenin kadimliği fikri dünyayı da içeriyordu. Bu durumda dünya hayatının en azından insana nispetle olabildiğince uzun ömürlü olması sınırlı insan ile sınırsız dünya arasında bir karşıtlık teşkil etmişti. O zaman şu soruyu sormak lazımdı. İnsan ile dünyanın anlam kazandığını var sayalım ve dünyanın onun için olduğunu düşünelim: Peki insan olmadığında dünyanın anlamı ne olabilir? Bu dünya bir Adem için mi yaratıldı?
Kuşku veya tereddütte insanlık tarihinde değişme yok; insanlar en çok kuşkularda müşterektir. Kuşkular ise kendilerini verilen cevaplara ve geleneksel yorumlara itirazda belli eder. Haddi zatında Müslüman toplumlarda nispeten kenarda sayılabilecek bazı şairler köhne konağın –dünyanın bir adı- kadimliği sorunu üzerinde durmuş, dünyanın tek Adem'e fazla olabileceğini sezmişlerdi. Arap edebiyatının büyük isimlerinden Ebu'l-Maarri dünyanın ömründen söz ederken köhne konaktan 'yüz bin Adem geldi geçti' mealinde mısra söylemiştir. Şimdi bu mısra nasıl izah edilebilir?
Dini metinlerde zikredilen Adem kıssasını yaşamış Adem ile sınırlı düşünürsek, Ebu'l-Maarri'nin mısraı en azından bu inanca itirazdır. Maarri dünyanın bir Adem için olamayacağını düşünmüş demektir. Bu itibarla 'yüz bin Adem' çokluk anlatmak üzere söylenmiş bile olsa, bildiğimiz Adem'den itibaren gelen nesiller anlamında yorumlanmaz. Galiba Ebu'l-Maarri dünyayı var olduğu andan itibaren insanların sürekli gelip geçtikleri bir mekan olarak düşünmüş, geleneksel yorumlara itiraz etmiş, dini metinlerde zikredilen bilgilerin yorumunu kabul etmek istememişti. Onun düşüncesine kaynaklık teşkil edebilecek söylenceleri, mitolojik anlatımları bilmiyoruz fakat ortadaki sorunu fark ediyoruz: Dünya bir Adem için fazla büyük ve uzun ömürlü bir yer!
Müslüman düşünürler arasında İbnü'l-Arabi konuya değinen nadir düşünürlerden birisidir. Onun düşüncesinin hareket noktalarından birisi Adem ile insan türü arasında kurduğu ilişki üzerinden bizim dikkatimizi tarihten daha çok metafiziğe çekmiş olmasıdır. Meselenin bu kısmı üzerinde daha önce durmuştuk. Bu meyanda basit bir bilgi olmak üzere de Sadreddin Konevi'nin 'Adem'in yaratıldığı cennet, bildiğimiz cennet değildir, yeryüzündeki bir mekandır' cümlesini hatırda tutmak lazım gelir. Bütün bu yaklaşımlar, muhakkik düşünürlerde meselenin hangi boyutlara vardığını görmemiz bakımından kayda değer olabilir. İbnü'l-Arabi bir müşahedesinde Kabe'de karşılaştığı birisinin otuz üç Adem'den söz ettiğini söyler. Bize fazla bilgi vermez, fakat söylediğine göre yeryüzüne gelmiş Ademler birden çoktur. Nitekim karşılaştığı kişiye 'sen Adem oğlu musun?' diye sorunca, adam 'hangi Adem'den söz ediyorsun' diye karşı soru sormuş, İbnü'l-Arabi de 'başka Ademler de var?' diyerek birden çok Adem fikrine kapı aralamıştı. Daha marjinal bir düşünce olmak üzere şeyh Bedreddin Simavi akla gelebilir. Simavi Varidat'ında bir gün insan türünün sona erebileceğini ve ardından tekrar topraktan türeyebileceğini iddia eder; iddia diyoruz çünkü bu düşüncesini dayandırabileceği bir bilgisi yoktu.
Bütün bunlar insanın yeryüzü serüveni hakkında merkezde bulunmayan bir takım düşünceler, daha doğrusu sezgilerdir. Zamanlarında çok dikkate alınmış olmasalar bile, günümüzde iki anlamları olabilir: Birincisi Müslüman düşünürler arasında büyük dünya içinde insanın yerinin ne olabileceği sorununu geleneğin sınırlarını zorlayacak şekilde ele alanlar vardı. İkinci mesele ise bugün biz bu soruları daha ciddi bir şekilde sorabilme ve tartışabilme cesaretine sahip olmalıyız.
Ekrem Demirli
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Topraktan gelmek ve ahlak: Var olmada ve ölümde eşitlik ilkesi (31.01.2020)
- Evrime köken aramak: Müslüman düşünürlerde evrim bulunabilir mi? (27.01.2020)
- Evrim teorisi ve yaratılış meselesi (26.01.2020)
- Hakikate hakkını teslim etmek, insanı ciddiye almak (24.01.2020)
- İbnü’l-Arabi’nin vasiyeti: Kanım malım ve ırzım müminlere helal olsun (21.01.2020)
- Kuşeyrî tefsirinde Hz. Peygamber (17.01.2020)
- İnsanın iki kürk ile imtihanı: Payeler ve beden hazlarının ötesinde insan (31.12.2019)
- Mesnevi’de dinde bölünme bahsi: Muhammedî bereketin yitirilmesi (28.12.2019)