Ramazan’da Ahlak: İstiğna ve Gizlilik Ölçüsüyle Ahlaka Bakmak
Ahlak dindarların Ramazan ayı içinde en çok konuştukları konudur herhalde. Bilhassa Ramazan ve oruç hakkında konuşulurken ahlak konuları ele alınır, oruçlu olmanın gerçek anlamına kavuşabilmesinin ahlak sayesinde mümkün olabileceği vurgulanır. Bu ahlak arasında en öne çıkan ise hiç kuşkusuz infak ve sadaka vermek ile özdeşleştirilen cömertlik, olacaktır. Gerçekte ahlakı konuşurken niçin meseleleri böyle daralttığımızın nedenleri üzerinde düşünecek olsak daha doğru bir iş yapmış olacağız fakat ısrarla ibadet ve ahlak hayatındaki daraltmada ısrar ederiz. Haddi zatında oruçta ahlakı konuşmak bir zaruret değildir; olması gereken oruçlu olmanın anlamına odaklanmak olmalıdır. Oruç tutmak kendi başına üzerinde durulması gereken temel konudur ve orucun kendisini anlamadığımız sürece oruçlu iken öteki ibadet ve ahlakı konuşmak sadece orucu unutmaya vesile olacaktır, bu açıktır. Hiç kuşkusuz orucu doğru anlamanın yolu orucun kurucu iki unsurunu konuşmak, buradan hareketle de Tanrı - insan ilişkisine odaklanmak olmalıdır. Bununla birlikte oruç bir ilke haline gelerek öteki ibadetlere ve ahlaka sızarak onları da kendine benzetir. Bu durumda oruç bir ibadetin kendisi iken öteki ibadetlerin de ana özelliği haline gelerek daimi bir ibadete dönüşür. Vakıa Ramazan'da öteki ahlakı ve ibadetleri müstakil olarak konuşmak dinin genel ruhuyla uyumlu olmaz. Böyle bir yaklaşımda Ramazan birçok insan için "ibadet ayına' dönüşerek öteki ibadetlerin içini boşaltan bir ay haline gelir. Doğrusu dinin amacı bunun tam tersi olmalıdır; Ramazan bütün öteki ibadetlere yayılarak senenin bereketini artırır, bütün ibadetlere oruç yayılarak ibadetleri oruç haline getirir. Bunun için düşünmemiz gereken şey, orucun öteki ibadetlere sızan ana niteliğinin tespitidir. Bunu ise oruçlu olmanın getirdiği meşakkat ve zorlukları ihmal ederek oruçtan soyutladığımız bilgiyle yapabiliriz. Bu durumda oruç ve ahlak - ibadet ilişkisini konuşurken dikkatimizi vermemiz gereken husus, ahlak ve öteki. ibadetlerin orucu nasıl daha sahih oruç haline getirdiği meselesi değil, orucun öteki ibadetleri ve ahlakı nasıl kendine benzettiği olacaktır. Orucun bir ahlaka ihtiyacı yoktur; oruç kendi başına yeterli bir ibadettir. Öteki ibadet ve ahlakımız ise oruçta öğrendiğimiz ahlak ile terbiye edilmeye muhtaçtır. Oruç bir terbiyedir ve bu terbiyenin etkileri bütün davranışlarda ortaya çıkar.
Peki oruç ibadetlere ne katar ve ahlakı oruca nasıl döndürür?
Orucun iki temel niteliği vardır: Birincisi gizlilik, öteki ise istiğnadır. Gizlilik orucun selbi eylem olmasıyla ilgilidir. Oruç gün boyunca tutulan uzun süreli bir ibadet iken başka biri tarafından fark edilemez. Daha doğrusu bir insanın oruçlu olup olmadığını başkasının anlaması -beyan olmadan- mümkün değildir. Bu yönüyle oruç insanın kendisinin bilebileceği Tanrı - insan arasındaki sır ibadettir. Bu nedenle Hz. Peygamber (SAV) sataşma ve kavga durumunda oruçluya 'ben oruçluyum' demesini emretmiştir. Bu beyan orucun başka birisi tarafından bilinme ihtimalinin olmayışından kaynaklanır. Orucu izhar edebilecek veya gösterebilecek herhangi bir eylem yoktur. Bu durumda oruç müminin en gizli ibadeti iken bu gizlilik öteki bütün ibadetlere nüfuz ettikçe oruç onları inşa etmeye başlamış demektir. Öyleyse işin birinci kısmı burada ortaya çıkar: Oruç bize gizlemeyi öğretir, gizli tutabilme kabiliyetimizi geliştirir, değeri saklamanın ona saygının bir tarzı olduğunu talim eder. Herhangi bir ibadeti gizli yerine getirmek, ihlaslı olmanın birinci şartı olsa bile, gizlemek tek başına yeterli değildir. Çünkü insan içinde uzun süre bir sırrı veya değeri saklayabilir, fakat daha sonra nedenli veya nedensiz onu ifşa eder. Bu nedenle esas mesele yapılan hayrı terk edebilmek, onun etkisinden kurtularak gerçekte ahlakın insana bağ olmasının önüne geçebilmektir. Bu durumda orucun ikinci niteliğini hatırlamak gerekir. Oruç bir istiğna ibadetidir. İstiğna evvelemirde orucun yemek - içmek ve cinsellikle ilişkisinin kesilmesi seklinde ortaya çıkmıştı. Bu özelliğiyle oruç bize öteden beri büyük filozofların dile getirdiği bir cümleyi hatırlatır: Düşünmenin amacı Tanrı gibi olmak ve O'na benzemektir. Gerçekte oruçta saklı olan ana fikir, Tanrı'ya benzeme iradesidir. Bir mümin Tanrı'ya benzemek, bu sayede O'na yaklaşmak ve -benzerler birbirini bilebileceği için- O'nu bilmek için oruç tutar. Bu irade ihtiyaçsızlık yani yeme - içmenin terkiyle ortaya çıkan istiğna halidir. İstiğnanın ahlakın kurucu unsuru haline gelmesi insanı ihlasa taşıyacak yegane şeydir.
Herhangi bir ibadet insana ağır gelmeyebilir. Her mümin takati ölçüsünce ibadetleri yerine getirebilir, takatini aşan şeylerden ise yükümlü kabul edilmez. Bununla birlikte bir ibadetteki esas meşakkat niyetin ihlaslı haline getirilmesinde ortaya çıkar. Bu nedenle ibadetin iki temel sınavı vardır. Birincisi beklentisizlik, yani ihlastır. İhlas niyetin sıhhat halini anlatır, daha doğrusu niyet beyanında dile getirilen 'ilahi rıza' şartına ibadetin her aşamasında uyulması ihlas demektir. İhlas insanın yapıp ettiklerinden herhangi bir şey beklememesi, ibadeti başa kakmaması, bundan önemlisi de ibadetten herhangi bir çıkar devşirmemesidir. Bir insanın ibadeti böyle bir ihlas ile yaptığını var sayalım: İbadeti yerine getirirken bulunan ihlas zaman içinde unutulabilir, Gazali'nin ifadesiyle kanın ve işkembenin (iktidar duygusu ile arzular) katışmadığı saf 'süt' tekrar bozulabilir. Bilhassa insanın görece güçlü ve muktedir olduğu evrede yerine getirdiği ameller ve ahlaktan daha sonra beklenti içine girdiğini bir çok insan tecrübe etmiştir.
İhlası bozabilecek ve onu sinsice yok edebilecek en tehlikeli davranış, sınırları belli olmayan teşekkür ve vefa beklentisi olacaktır. Gerçekte bu duygu ertelenmiş ve örtülmüş beklentinin zamanla yeniden ortaya çıkmış halidir. Oruçla öğrenilen istiğna ise şimdi veya gelecekteki beklentiyi ortadan kaldırmanın yolunu bize gösterir. İnsan yapıp ettiği ibadetleri bir eylem olarak değerli gördüğü sürece ihlasa ulaşması mümkün olmayacaktır; orucun bize dediği tam olarak budur. Oruçla birlikte insan yapıp ettiği işlerden müstağni kalmayı öğrenirken ibadetlerini ve ahlakını oruca döndürür.
İbadetin gerçekte insanı özgürleştiren "eylemsizlik halinde tefekkür" olmasının yolu ve izahı budur. Bunu bir ifadeyle özetleyecek olursak oruç, "eldeki asanın atılması" ahlakıdır.
Ekrem Demirli
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Bir ibadetin meşakkati nerededir? (20.04.2022)
- Oruç meşakkatli ibadet (midir?) (13.04.2022)
- Oruç Açlığın Terkidir (12.04.2022)
- Oruç bedenin aç bırakılmasıdır (05.04.2022)
- Mavi gözlü mülteciler: Din olmaksızın insanlık değerleri ayakta kalabilir mi? (24.03.2022)
- Bayezid-i Bestami’nin bir şatahatı: İbadetlerde öznelik (13.03.2022)
- Fiil ve Kesb: Yapmak ile yapmamak arasında (09.03.2022)
- Yapmamak Anlamında Salih Amel: ‘Ben Dahi Bile Yapıldım’ (07.03.2022)