Mavi ve Matem
Caz müziğine kaynaklık teşkil eden Blues müziği hakkında bir şeyler okurken dikkatimi çekmişti, mavi ile matem irtibatı. Afrikalılar bu müziği Amerika'ya taşımış, daha sonra farklı formlarıyla birlikte çeşitli müzik türlerine kaynaklık teşkil etmişti. Müzik ile mavinin ilişkisi ise matemde giyilen mavi elbiseler, daha doğrusu matemin renginin mavi olmasıydı. Müziğin hayatın sıkıntılarına ve musibetlere karşı bir direnme, var oluşumuzu korumak ve tahkim etmek amacı taşıdığını biliyoruz. Bu durum bütün müzik türleri için geçerli olmalıdır. Türkülerimizde matem meselesinin mavi ile ilişkisinin kurulu kurulmadığını merak etmiş, şunu düşünmüştüm: Acaba mavi yöresel bir matem rengi miydi, yoksa Jung'un kolektif arketipleri gibi farklı kültürlerde az çok karşılığı bulunan bir seçim miydi?
Tasavvuf literatüründe dervişlerin mavi elbise seçiminden söz edilirken birkaç husus dile getirilir: Birincisi mavi rengin kir tutmayan ve temizliği kolay bir renk olması nedeniyle tercih edilmiş olmasıdır. Fakat bu yaklaşım pek ikna edici gelmemişti doğrusu. Dervişler böyle bir tercihte bulunmuşsa bunun daha gerçek bir nedeni olmalıydı. Hücviri'nin ifadesine göre, ikinci neden ise mavi ile hüzün, mavi ile musibet arasındaki yakın ilişkidir. Bunun nedeni kabaca söylenmiş, üzerinde durulmamış, dünya yurdunun insan için sıkıntılı bir yer olması nedeniyle mavinin bir 'hatırlama' rengi olarak tercih edildiği söylenmiştir. Mavi elbise giyen kişi faniliği, ölümü, geçiciliği ve sıkıntıları akılda tutarak içinde yaşadığı zaman ve mekân hakkındaki bilincini canlı tutacaktır.
Dede Korkut hikâyelerinde mavi matemle ilgili olmak üzere zikredilir: Beyin oğlu esir düşünce annesine hitaben şöyle der: 'Üç ay içinde benden haber gelmezse, annem başına mavi örtü taksın, karalara bürünsün.' Burada mavi yasın simgesi anlamına gelirken siyah elbiseler de matem rengi kabul edilmiştir. Dilimizdeki 'karalar bağlamak' tabiri kara ile matem arasındaki ilişkiyi daha canlı tutmuş, mavi arka planda kalmıştır.
Mavinin matem ile ilgisi en nefis bir şekilde bir türküde anlatılır. Fakat türküde sadece mavi ile yas ilişkisi dile getirilmez, bilinçaltı teorilerini de hatırlatırcasına yas tutmanın psiko-sosyal kökeni hakkında bize ciddi göndermelerde bulunulur. Hiç kuşkusuz ölümler, musibetler, yaşayanların hayatında bir yandan korku bir yandan üzüntüler bırakır. Üzüntü korkuları örtse bile, gerçekte korku zımnında başka bir umudu, musibetten kurtulmuş olmanın umudunu saklar. Daha sonra bu kurtulmuş olmak umudu öne çıkarak üzüntüleri ezer, yaşama sevgisinin güçlenmesine ve hayata dönmeye imkân sağlar. İbnü'l-Arabi'nin 'korkunun sakladığı şey yaşama sevgisidir' derken kast ettiği bu olmalıdır. Hayat devam ediyordur, geride kalan insan musibetin ve sıkıntının etkisinden kurtularak hayata dönmek zorundadır. Bu çelişki yani matem-yasta ortaya çıkan üzüntü-korku ve ikisinin birden sakladığı yaşama sevinci ikilemi insanın unutan ve ünsiyet eden özelliklerini ortaya çıkartır veya onlara karşılık gelir. İnsan musibeti ne kadar derinden yaşarsa yaşasın zamanla unutmaya başlayacak, üzüntünün yerini başka konular alacak, duygularımız bizi yeni hale ve yeni durumlara taşıyacak, zihnimiz yeni durumlarda yeniden inşa edilecek, 'gözden uzak kalan gönülden de uzaklaşacaktır.' Vakıa budur, insan gerçeği budur, yaşamak bu demektir.
O halde yas tutmak, bir unutma eylemidir, yeni şartlara ve durumlara intikal edebilmek için hazırlanma sürecidir, bir restorasyondur ve müzik buna hizmet eder, süreci hızlandırır. Binaenaleyh insan unutabilmek, hadiselerin etkisinden kurtulabilmek için yas tutar, bunun için matem yaşar. Unutmanın süratle gerçekleşebilmesi gerekir, bu nedenle de hayata yeni baştan dönebilmek için müddetin kısa olması gerekir. Doğa bize mavi renginin 'solma' müddetini bir ölçü olarak göstermiş, din ve ahlak ise bunu daha kısaltmıştır. İşte türküde tam olarak anlatılan yaslarda saklanan bu ikircikli halimizdir.
'Ağlama yar ağlama anam, mavi yazma bağlama' denilince, buradan yas tutulduğunu, ölüm veya ona denk bir musibet karşısında insanın mateminin anlatıldığını fark ediyoruz. Kişi sevdiğine hitap ederken ağlamamasını, 'mavi yazma' takmamasını söylüyor, fakat türkünün ikinci mısraı yasın mahiyetini teşhir etmede bulabileceğimiz en nefis örneği teşkil ediyor: İnsanın matemi hatırlaması mavi renginin solması kadarlık bir süredir. Ölen insan bunu bilerek 'mavi yazma tez solar, ciğerimi dağlama' demektedir. Çünkü unutulacaktır, insanın kaderi bu.
Peki niçin mavi?
Yas ve mavi ilişkisinde akla gelen ilk neden, ölen insanların intikal ettiği ('ne inanılan) göklerin rengidir. En azından yerden bakınca gökler mavi gözüküyor. Mavi cennete veya göklere işaret ederek dikkatimizi yerden göklere çeker, ölenlerin kalanlardan önce göçtükleri alemi bize hatırlatır. Bu aynı zamanda ölen hakkındaki bir iyimserlik ve saygıdır. Cennetin nerede olduğunu bilmesek de insanlar cennetin gökler gibi bir yerde olduğunu düşünmüş, maviyi de o alemin rengi saymış olmalıdırlar. Haddi zatında öteden beri gökler, hem geldiğimiz yeri yani asıl vatanı hem de döneceğimiz yeri anlatır. Öyleyse mavi asıl vatanın rengidir ve bu renk ile insan misafir olarak geldiği yeryüzünden döneceği yeri aklında tutar.
Büyük metafizikçi Konevi'nin Mevlana'nın cenazesinde yaşadıklarına dair aktarılanlar ise mavi ve matem ilişkisinin başka bir yönüne dikkatimizi çeker. Konevi namazı kıldırmak üzere cemaatin önüne geçtiğinde bayılıp düşer. Bunun nedeni sorulunca şöyle dediği aktarılır: "Namazı kıldırmak üzere ilerlediğimde Mele-i a'la'nın melekelerinin önümde saf tuttuklarını Hz. Peygamber'in ruhunun da Mevlana'yı ziyarete gelip onun namazını kılmakla meşgul olduğunu gördüm. Gökteki meleklerin hepsi ise mavi giyinmiş ağlıyorlardı."
Kim bilir? Temenni ederim ki depremde vefat edenler böyle uğurlanmıştır, Konevi'nin Mevlana'nın cenazesinde gördüğünü görenler olmuştur.
Ekrem Demirli
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.