'Bu dünyadan yüz bin Adem gelmiş geçmiş.'
(Ebu'l-Maarri, Arap şair)
Her birimizin zihninde 'bu kadar büyük evren niçin yaratıldı?' sorusu kadar 'olan biten her şey insan için yaratılmış olabilir mi?' tereddüdü yer alır. Böyle bir tereddüde düşmede haklı olmamız bir yana birçok nedenle mazur olduğumuz da kesindir. Müdrikenin mutlak bir acze düşerek sükutu yeğlemek zorunda kalabileceği bir şey varsa o da evrenin büyüklüğü ve sürekli değişimidir. Öyle ki bu büyüklük karşısında herhangi bir şekilde hüküm vermek veya bilgiye dayalı saptamada bulunmak başlı başına yanılgı olabilir. 'Büyük' diyebilmek için hakkında konuştuğumuz şeyin sınırları hakkında az çok fikrimiz olmalıdır. Günümüzde evren hakkında konuşabilmenin anlamlı olabileceği bir çerçeve veya zemin kalmamıştır.
Eski filozoflar evreni kategorik olarak ikiye ayırır, ay üstü alemin mükemmelliğinin karşısına değişen ve bozulan ay altı alemi yerleştirirlerdi. Filozofların bu bahisteki düşüncelerini okuyunca, evrenin ne kadar sistemli ve düzenli telakki edildiğini fark edip şaşırırsınız. O sözlere inanmak ya da inanmamak bir yana insanların düzen fikrine olan derin bağlılıklarını gözlersiniz bu yorumlarda. İnsan her şeyin bir düzen içerisinde cereyan ettiğine inanmış, baştan sona kadar her şey birbirine bağlanmıştır. Filozoflar için bunu mümkün kılan şey, sudur teorisiydi. Sudur teorisinde sonsuz bir ahenk içerisindeydi her şey; insana düşen ise ahengi fark edebilecek bir idrak ile bu idrakin yönlendirdiği ahlaki davranışlardı. İnsanın saadete ulaşabilmesinin yegane yolu bu ahengi takip etmek idi. Eski metinleri okuyunca filozofların gökyüzü ve kozmoloji telakkisi hakkında acaba başka bir şeyden söz ediyorlar mı şeklinde bitmeyen bir umudu içinizde taşırsınız. Sahi filozoflar gördüğümüz ve az çok kavradığımız gök yüzünü mü takdis ediyorlardı? Mutlaka başka bir şeyden söz ediyorlar umuduyla metinleri ne kadar zorlasak zorlayalım sonuç değişmiyor: Onlar bildiğimiz ve gördüğümüz gökyüzünü tebcil etmiş, ay üstü alem dedikleri yerin mükemmelliğini anlatmış, en tehlikeli ise ahlak anlayışını bu varlık telakkisine irca etmişlerdi. Ahlakın amacını teşkil eden ruhun kemali ve saadet telakkisi ay üstü alem tasavvurunun bir sonucuydu.
Metinleri sahici bir yaklaşımla okusak ve tevilin imkanlarını zorlamasak filozofların gökyüzü ve evren telakkisinin günümüzde bir anlamı olabilir mi? Yok gibi görünüyor. Kadim telakkisinin insanın evren anlayışının ve özellikle de düzen arayışının geçmiş örnekleri olmasının ötesinde anlamını bulmak zordur.
Bu anlayış dahilinde evren sistematik ve ahenkli bir yapı olarak düşünülmüştü. Bu ise 'anlam' sorununu düşüncenin bir meselesi haline getirmeye ihtiyaç bırakmıyordu. Bununla beraber evren hatta onun son halkasını teşkil eden dünya büyük, en azından insan için oldukça büyük bir yerdi.
Kaç adem gelmiştir dünyaya?
İbnü'l-Arabi Kabe'yi tavaf ederken iki insanın arasından geçebilen birisini görünce adamın ruhani olabileceğini düşünerek peşinden gittiğini söyler. Adamla karşılaştığında aralarında şöyle bir konuşma geçer: Adama 'Sen Adem oğlu musun, değil misin?' diye sorunca adam 'Hangi Adem'den söz ediyorsun?' diye bir soruyla karşılık verir. İbnü'l-Arabi 'Kaç Adem var?' dediğinde ise adam 'Ben otuz üçüncü Adem'denim' der. İbnü'l-Arabi de yeryüzünde birden çok Adem gelmiş olduğunu öğrendiğini söyler.
İbnü'l-Arabi düşüncesini özel bir bilgiye dayalı olarak aktarır. Nitekim eserinde bu tarz yöntemle ulaştığı bilgilerden veya karşılaştığı hadiselerden sıkça söz eder. Fakat birden çok Adem'in varlığı meselesinin yeni bir düşünce olduğunu veya İbnü'l-Arabi'ye özgü olduğunu düşünmek doğru değildir. Arap şair Ebu'l-Maarri 'Yüz bin Adem gelmiş geçmiştir bu kubbenin altından' demiştir. Muhtemelen o da öteden beri tekrarlanan bir düşünceyi dile getirmiş olmalıdır. Bununla beraber böyle düşünceler herhangi bir bilgiye veya araştırmaya dayalı değil, bir sezgiden, evrenin büyüklüğü ile insanın sınırları hakkındaki karşılaştırmanın yol açtığı çelişkiden neşet eden sözler olmalıdır.
Gününüzde evren üzerindeki konuşmaların bir kısmı dini düşünceyi yakından ilgilendiriyor. Dini düşüncenin günümüzdeki sorunlarının başında evren hakkında anlamlı cümleler kurabilmenin imkanı geliyor. Acaba bu sonsuz büyüklük içinde anlam sorunu nasıl tespit edilecektir? Geçmişteki ahenkli evren yorumunun günümüzde anlamını yitirdiği kesindir. Üstelik geçmişte söylenenlerin dini norm gibi telakki edilmesinin de bir anlamı yoktur. O zaman çağımızda hayat nedir, evren nasıl bir var oluştur gibi soruları sorarak bir cevabın peşinden gitmek zorundayız. İkna edici bir cevap bulabileceğimizi düşünmek fazla iyimserlik olabilir; fakat geçmişten günümüze zihni ayakta tutan şey bulunan cevaplar değil, ısrarla sorulan sorular ve sergilenen meraktır.
Ekrem Demirli