Haklı olarak bir süredir içeriye odaklandık. Önce seçim sürecini konuştuk, ardından seçim sonrası oluşan politik ortamı değerlendirdik. Bugünlerde bir yandan yeni hükümet sisteminin hangi şekilde ete kemiğe bürüneceği üzerinde yorumlar yapıyoruz. Öte yandan ana muhalefet partisi CHP'de yaşanan iktidar mücadelesine dikkat kesiliyoruz. Bu bağlamda en fazla merak edilen konu ise Muharrem İnce ve Kemal Kılıçdaroğlu arasındaki genel başkanlık yarışının CHP'de bir bölünme yaratıp yaratmayacağı.
Ezcümle, iç politika gündemi yoğun, yoğun olmaya da devam edecek. Özellikle pazartesi günü Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yemin etmesiyle ve birlikte çalışacağı bakanları açıklamasıyla yeni bir süreç açılacak. Hiç kuşkusuz bir de önümüzdeki ay yapılacak AK Parti genel kongresi gündemimizi meşgul edecek. AK Parti'de nasıl bir değişim yaşanması gerektiği, nelerin değişip, nelerin sürdürüleceği tartışılacak.
Bütün bunlar önemli. Fakat çevremizde de çok ama çok önemli gelişmeler yaşanıyor. Evvela Suriye krizi derinleşmeye devam ediyor. Bugün Dera'da yaşananlar 7 yıldır devam eden krizin kolay kolay çözüme kavuşturulamayacağı gerçeğini gözler önüne seriyor. Esed rejiminin ve Rusya'nın saldırıları dolayısıyla 300 bine yakın sivil evini terk etme zorunda kaldı. Bu insanlar halihazırda Ürdün sınırlarına dayanmış durumdalar ve Ürdün de sınır kapılarını kapatmış durumda.
Bu gelişme yanında bir başka önemli gelişme daha var ki o da Rusya'nın Suriye'de İran'la artık gözle görülür hal alan bir rekabete girmiş olması. Rusya, ABD'nin İran'a yönelik sert tutumunu bir fırsata çevirmeye, Suriye'de İran'dan alan kapmaya çalışıyor. Rusya öte yandan Viyana'da yapılacak İran konulu toplantıya katılarak Çin, İngiltere ve AB ülkeleriyle birlikte İran'la yapılan nükleer anlaşmayı kurtarmak için de çaba sarf ediyor. Rusya, İran üzerindeki etki kapasitesini kullanarak Avrupa ülkelerine karşı Karadeniz'deki nüfuzunu artırmaya ve Ukrayna'daki varlığını pekiştirmeye çalışacağa benziyor.
Bir diğer önemli gelişme ise Irak'ta baş gösteren su krizi. Batı'daki bazı aktörler bu kriz üzerinden bir yandan İran'a, öte yandan Türkiye'ye vurmaya çalışıyorlar. Halbuki Türkiye, haziranda doldurmaya başladığı Ilısu Barajı'nın dolumunu Irak merkezi hükümetinin isteğiyle temmuza kadar durdurmuş, Irak'a destek olmaya çalışmıştı. Ancak bu Batı'daki Türkiye karşıtlarının kara propagandalarına engel olmuyor.
Bütün bunların yanında elbette Türkiye'nin sınırları dışındaki terörle mücadele gündemi canlılığını koruyor. Özellikle sahada Münbiç mutabakatını manipüle etmeye dönük çabalar sürüyor. Bunların özellikle haftaya gerçekleşecek Erdoğan- Trump görüşmesini etkilemeye dönük çabalar olduğunu da özellikle not düşmek isterim.
Türkiye bu ortamda eğer güçlü bir siyasi liderliğe sahip olmasaydı bu sorunlar karşısında eli ayağı birbirine dolanır, dışımızdaki her bir sorun içeride yeni sorunları tetiklerdi. Hamdolsun ki bu ortamda güçlü bir siyasi liderliğe sahibiz. Bu sayede iç politika gündemimizin bu denli sıcak olduğu bugünlerde bile bir yandan Ukrayna'ya insansız hava aracı, öte yandan Pakistan'a savaş gemisi satabiliyoruz. Evet, Türkiye bunu başarıyor, daha fazlasını da başaracak inşallah...
Fahrettin Altun-Sabah