Bazı moda kavramlar ve terimler öyle hızla naylonlaşıyor ki, bir süre sonra muğlak bir laf alışverişinden başka bir işe yaramıyorlar.
"Farkındalık" kavramı da böyle...
Bu kelimeyi ağızlarından düşürmeyenler ne durup etraflarına dikkatle bakıyorlar ne de düşünmek için biraz olsun soluklanıyorlar.
Havaları yerinde ama o koşuşturma içinde neyin, nasıl farkındalar, orası biraz şüpheli.
***
Konumuz; Otizm Farkındalık Ayı.
Bu çerçevede ne yapılsa katkıdır, kazançtır, diyeceksiniz.
Katılıyorum.
Ancak şunu da söylemek zorundayım: Onca ömrümde bayram havasındaki etkinliklerin(mesela şimdilerde oraya buraya mavi balonlar asmanın veya parklarda toplu halde eğlenmenin) esaslı biçimde farkındalığımızı artırdığına hiç rastlamadım.
Hele ebeveynlere yukarıdan bakan uzmanların konferans ve panelleri!..
Bunların ailelerin gerçek sorularına cevap olduğunu maalesef göremedim.
Sonuçta ne oluyor? Bu günler, aylar rüzgâr gibi geçiyor, geriye yine yalnız başına çekilen dertler kalıyor.
***
Neden peki?
Çünkü büyük farkındalıklar(!) ilk bakışta küçük detaylar gibi görünen ne varsa, hepsini es geçer de ondan...
Oysa esas çilenin kaynağı oradadır.
Mesela...
Milli Eğitim mevzuatına bakarsak, otizmli çocuklar için pozitif bir tablo söz konusudur. Ama mevzuattan uygulamaya; devletin farkındalığından gündelik gerçeklere geçtiğinizde iş değişir. Özel okullar öğrencilerini kaynaştırmaktan bucak bucak kaçmaktadır. Devlet okullarında eğitim gören otizmliler ise çok az sayıdadır.
Mesela...
Geleneksel kültürümüzün anlayışlı/hoşgörülü yanına o kadar güveniriz ki, otizmlileri "yok sayacak" noktaya kadar ilerlediğimizi fark etmeyiz. Sonunda, çoğu kişi ya otizmli ailelere "çocuğunuzun bir şeyi yok, belki biraz şımarıktır" tavrı takınmaya başlar ya da "bunu hastaneye yatırsanıza" diyecek kadar kabalaşılır.
Eh söyleyin, n'apalım böyle farkındalığı?
Haşmet Babaoğlu - Sabah