Mahmut Efendi’nin ardından
23 Haziran 2022 Perşembe günü sabahı ajanslara düşen, İsmail Ağa Camii Cemaatinin hocası, Mahmut Efendi olarak bilinen Mahmut Ustaosmanoğlu Efendi'nin vefat haberi ile uyandık. Nakşıbendiye'nin Halidiye kolu meşayihinden, Ahıskalı Haydar Efendi'nin yanında yetişmiş bir mutasavvıf Mahmut Efendi.
Ahıskalı Ali Haydar Efendi, önce dersiam ve müderrislik yapan daha sonra tasavvufa meyledip Ali Rıza Efendi'ye intisap eden müderris dervişlerden. Ali Rıza Efendi'nin vefatının ardından halife olduğu halde Meclis-i Meşayih reisi bir başkasını şeyh olarak tayin eder. Müritler yeni atanan şeyhi kabul etmez, çünkü gelenekte şeyhin vefatından sonra posta oturacak şeyhin kim olacağı bellidir. Padişaha sunulan bir dilekçenin Şeyhülislam'a havalesi ile beş yıl sonra müritlerin talebi ile şeyhlerinin vasiyeti yerine getirilir ve Ali Haydar Efendi, şeyhi Ali Rıza Efendi'nin postuna oturur.
Ali Haydar Efendi'nin hayatı, 1925'te tekkeler kapatılınca evi ile cami arasında geçer. Onu rahat bırakmazlar, birtakım sıkıntılar yaşar. 1960 yılında Fatih'teki evinde vefat eder. Vasiyeti üzerine cenaze namazını Mahmut Sami Efendi kıldırır.
Mahmut Efendi'nin Ahıskalı Ali Haydar Efendi ile tanıştığı tarih 1952'dir. 1954'te şeyhi ve hocası tarafından İsmail Ağa Cami imamlığı vazifesi verilir ve 1996 yılında emekli olana kadar görevini sürdürür. Şeyhi ve hocasının ardından da cemaatin başına geçer.
Mahmet Efendi ile görüşmem
Ben, Mahmut Efendi ile hayatım boyunca sadece bir kez karşılaştım. Lise öğrencisi iken merak edip İsmail Ağa Camiine gitmiştim ancak o gün görememiştim. Nasip 1998 Ağustos'unda Medine'de Mescid-i Nebevî'de görmekmiş.
28 Şubat'ın yaşandığı yıllardı. Burada nasıl olduğunu tekrar anlatmaya gerek yok, biliyorsunuz. İsmail Ağa'nın önde gelenlerinden Hızır Ali Muratoğlu Hoca, 17 Mayıs 1998'te caminin içinde altı kurşun sıkılarak şehit edilmişti. Silahı sıkanın kim olduğu hâlâ çözülemedi bildiğim kadarı ile.
Bu cinayetin ardından sevenleri Mahmut Efendi'nin başına da benzer bir olay gelmesinden endişe ederek seyahate çıkmasını talep edince, Nakşıbendiliğin piri Şah-ı Nakşıbend Bahaüddin'in ve diğer Nakşî büyüklerinin türbelerinin olduğu toprakları ziyaret etmek üzere Buhara'ya gider. Birkaç ay Özbekistan'da kalıp meşâyih-i a'zamın türbelerini ziyaretten sonra Medine'ye gelirler. O sene ben de bulduğum ucuz bir tur ile umreye gitmiştim ve Medine'de idim.
Genellikle ikindi namazına gider, yatsı namazına kadar mescitte kalırdım. Medine'den ayrılmamıza birkaç gün kala mescitte bir hareketlilik olmaya başladı. İstanbul'dan bildiğim, âşinâ olduğum kıyafette insanlar dikkatimi çekti. 20-30 kişilik bir gruptu ve hep birlikte gelip hep birlikte dönüyorlardı. İkinci gün biraz daha dikkatlice bakınca ortalarındakini Mahmut Efendi'ye benzetir gibi oldum ve cemaatinden birine sordum. Mahmut Efendi olduğunu söyledi. İkindi ile akşam namazı arasında bir vakitte mescitte bulunduğu esnada yanına gittim, çevresindekilere elini öpüp duasını almak istediğimi söyledim. İzin verdiler, önüne gittim, dizimi çöktüm ve eline uzandım. Verdi ve elini öptüm.
Bana ne iş yaptığımı sordu. Üniversitede asistan olduğumu söyledim. Yüzüme baktı, benim için hayır dua ettikten sonra beni namaz konusunda uyardı. Sakalım ve bıyığım olmadığı halde bana sadece namazı söyledi. Zor zamanlardan geçtiğimizi, ne olursa olsun namazı terk etmememi, eğer okulda olduğum süre içinde namaz kılma imkânı bulamaz isem akşam eve gidince mutlaka kaza etmemi sıkı sıkı tembih etti ve akşam kaldığı oteldeki sohbete davet etti. Tekrar elini öpüp müsaade istedim.
O zaman çok şaşırmıştım. Mahmut Efendi'den böyle bir tavsiye alacağımı hiç düşünmezdim. Niye düşünmezdim ve niye şaşırdım bilmiyorum. Daha önce hiç karşılaşmadığım ve tanımadığım biri hakkında bize nasıl bir kanaat yüklenmesi yapıldı ise artık, demek ki önyargılı idik. Daha tanımadığımız halde önyargılı olduğumuz kaç kişi var acaba diye de düşündüm. Bu da üzerinde düşünüp sorgulamamız gereken bir diğer konu.
Benim için Mahmut Efendi, Medine'de Mescid-i Nebevî'de bana yaptığı nasihat, dua ve tembihtir. İnandığı gibi yaşadı, konuştu. Güç ve zor karşısında inancından taviz vermedi. Ne devleti ele geçirmeye çalıştı ne de ticaret peşinde koştu. Onca kışkırtmalara rağmen devletin askerine, polisine bırakın saldırmayı, karşı bile çıkmadı. Ömrü irşad ile geçti. Onun gibi yaşamayabiliriz, inanmayabiliriz. Bazı görüşlerine katılmayabiliriz. Ama hiçbirimiz ona inandığı gibi yaşamadığını, yapmadığı şeyleri söylediğini iddia edemez.
Cenab-ı Mevla, onu sevdikleriyle haşr etsin.
İsmail Güleç
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Törenin kendisi mi yoksa marş okunması mı sorunlu? (20.06.2022)
- Çocuklarımıza İstiklal Marşını öğretebiliyor muyuz? (16.06.2022)
- Damda deve aramak mı kolay, karanlıkta iğne aramak mı? (12.06.2022)
- Şiir, olmayan edebi sanatlar üzerinden açıklanabilir mi? (08.06.2022)
- Hz. Musa yaşadı mı? (03.06.2022)
- İlahiyat Fakültesi ile İslami İlimler Fakültesi arasında fark olmalı mı? (01.06.2022)
- İksîr-i a’zâm, bâde-i muazzamsın sen ey çay (28.05.2022)
- Allah’ın nimeti çoktur amma çay gibisi yoktur (24.05.2022)