İsmail Güleç

Ecdadın dini öğretme yöntemi

Eğitimciler ve psikologlar insan beyninin hikâyeleştirip yaşatılarak öğrenmeye daha yatkın olduğunu, en zor konuları bile hikâye yolu ile öğretmenin mümkün olduğunu söylüyorlar. Bazı araştırmacılar, bu hakikate dikkat etmeden klasik metinlerimizde anlatılan hikâyeleri küçük ve önemsiz görüp gerçek olup olmadıklarını tartışarak önemsizleştirmeye çalışıyorlar. Oysa gelenek, hikâyenin gerçek olup olmamasına değil, hikmet taşıyıp taşımadığına bakar.

Ne demek istediğimi bir örnek üzerinden anlatayım.

Günah işlemek ile insan olmak arasında çok yakın bir ilişki var. İnsan küçük veya büyük mutlaka günah işler ve günahsız insan neredeyse yok gibidir. Günahın ilacı ve merhemi ise tövbedir. O yüzden tövbe, Allah'ın kullarına en büyük ikramlarından biri olarak kabul edilir. Ümidin kapısı olan bu ikram-ı Rabbanî olmasa idi insanoğlu nasıl yaşardı, ne ederdi bilmiyorum.

Bu hakikati halka anlatmak isteyen hocalarımız önce Kur'an ve hadisten delil getirerek dindeki yerini göstermişler, sonra da halkın iyice öğrenmesi için hikayeleştirip anlatmışlar ve tövbe edenlerin gidecekleri cenneti adeta gözlerinin önüne sermişler. Böylece dinleyenlere sanki görüp yaşatmış olurlardı.

Tövbe ile ilgili Kur'an-ı Kerim'de birçok ayet var. Bunlardan biri şu:

"Ey iman edenler! İçten ve samimi kalple yapılan bir tövbe (tevbeten nasûhâ) ile Allah'a yönelin. Umulur ki Rabbiniz günahlarınızı örter ve sizi içinde ırmaklar akan cennetlere yerleştirir." (Tahrim 8)

Ayet-i kerimede iki noktaya dikkatinizi çekmek isterim. İlki nasuh tövbesi, diğeri de içinde ırmaklar akan cennetler.

Bu ayet-i kerime nazil olduğunda Muaz b. Cebel, Hz. Peygamber'e sorar:

"Anam-babam sana fedâ olsun yâ Resûlallah! Nasuh tövbesi nedir?"

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle cevap verir:

"Günahkâr kulun yaptıklarına pişman olması, (istiğfar etmek sûretiyle) Rabbinden özür dilemesi ve bir daha o günahlara dönmemesidir."

Nasuh tövbesini halka nasıl tarif edip anlatacağız? Samimi bir tövbe olduğunu söylemek sıradan insanların tövbeyi öğrenmesi ve içselleştirmesi için yeterli midir?

Gelenek, nasuh tövbesini insan beyninin çalışma sistemine uygun bir şekilde öğretmenin yolunu bulmuş. Önce hikâyeleştirmiş sonra da nasuh tövbesini edenlerin gidecekleri cenneti anlatarak özendirmiş ve teşvik etmiş.

Hikâye Mesnevî'den:

Eski zamanlarda Nasuh adında bir tellak vardı. Mesleği nedeniyle kadınları kolayca elde eder, baştan çıkarırdı. Nasuh'un yüzünde hiç sakal yoktu. Bu sebeple erkek olduğu belli olmaz ve kendini rahatlıkla gizlerdi. Yıllarca tellaklık etmesine rağmen kimse onun erkek olduğunun fark etmedi. Nasuh'un sadece yüzü kadınsı değil, sesi de kadın sesi gibiydi. Hep kadın kıyafeti giyerdi, kadın mı erkek mi kimse onu fark edemezdi. Bu yüzden rahatça hamamda çalışır, oraya gelen hanımları genç kızları rahatça keseler, ovar, yıkardı.

Zamanla Nasuh yaptığı işten pişman oldu, tövbe etti ama tövbesini tutamadı. Birçok kez tövbesini bozdu. Sonunda "Allah dostlarının duası kabul olur" diyerek bir Allah dostuna gitti:

-Bana dua et! dedi, ona sığındı.

O Allah dostu ârif kişi Nasuh'un sırrını anladı, açığa vurmadı ve Nasuh'a dua etti:

-Ey içi kötü adam, bildiğin, gönlünde tuttuğun şeyden Allah seni kurtarsın.

O dua, Allah'a ulaştı ve duası kabul edildi. Yüceler yücesi Allah, onu bu kötü işten, bu günahtan kurtarmak için bir sebep yarattı.

Günlerden bir gün padişahın kızı hamama geldi ve yıkanmaya başladı. Kız yıkanırken küpesindeki incilerden biri kayboldu. Sultanın hizmetçileri ve herkes inciyi aramaya başladı ama bir şey bulamadılar. Kimse dışarı çıkmasın diye önce hamamın kapısını örttüler, inciyi bir türlü bulamadılar. Bu defa herkesin ağzının içine varana kadar her yerlerini aramaya başladılar.

-İhtiyar genç, herkes anadan doğma soyunsun, üryan olsun, diye bağırdılar.

Nasuh çok korktu, şimdi erkek olduğu ortaya çıkacaktı. Bir kenara çekildi, rengi sapsarı oldu… Dudakları tir tir titriyordu. Azrâil'i görür gibiydi. Kendi kendine:

-Yarabbi, sayısız tövbe ettim, yapmayacağıma dair sözler verdim ama bir türlü tövbemi tutamadım. Ben kötü bir insanım, bana layık olanları yaptım. Sonunda da işte başıma bunlar geldi çattı. Arama sırası bana gelirse vah bana! Kim bilir daha neler çekecek, ne güçlüklere düşeceğim? Ciğerime yüzlerce kor ateşler düştü. Yüreğimdeki yangına bak. Böyle bir kaderi, böyle bir gamı, hiçbir insana verme. Senin acımana sığındım, kurtar beni, kurtar beni! Keşke anam beni doğurmasaydı ya da beni bir aslan parçalasaydı.

Allah'ım sana düşeni yap. Vaktim daraldı, hemen feryadıma yetiş, beni koru. Bu sefer de beni koru, suçumu ört ne olur? Her türlü yapılmayacak işlerden, günahlardan tövbe ettim. Bu sefer de tövbemi kabul et. Sözümde durmak için ömrüm boyunca gayrette olacağım. Bir daha günah işlersem artık duamı kabul etme ve sözümü dinleme.

Hem böyle söylenip titremede hem yağmur gibi gözyaşları dökmede hem de cellatların ellerine düştüm diye içten içe ağlayıp feryat etmekteydi. 'Düşmanlarım bile bu duruma düşmesin!' diyordu. Azrail'i gözünün önünde görüyordu. "Ya Rabbi Ya Rabbi" diye o kadar söylendi ki kapı ve duvar da onunla beraber 'Ya Rabbi' demeye başladı.

Herkes arandıktan sonra:

-Hadi bakalım Nasuh, herkesi aradık, şimdi sıra sende. Gel seni de arayalım. dediler. Tam bu esnada:

-İnci bulundu, diye bir ses geldi. Nasuh'u aramaktan vazgeçtiler, böylece Nasuh da rezil olmaktan, ölmekten kurtulmuştu. Herkeste sevinç vardı. Ortalık sakinleşince Nasuh'u çağırdılar:

-Ey güzel tellak, padişahın kızı seni çağırıyor gel onu kesele, yıka ve ov, dediler. Nasuh akıllanmıştı reddetti. Hamamı terk edip gitti. Bir daha da tövbesini bozmadı…

Gelenek, kaynağını pek zikretmeden Mesnevî'deki bu hikâyeyi anlatarak nasuh tövbesinin ne kadar ciddi bir mesele olduğunu dinleyenlere belletmiş oldu. Bu hikâyeyi dinleyen birinin nasuh tövbesini unutması mümkün mü?

Halk arasında en çok okunan kitaplardan bir diğeri Muhammediyye'de ise ayet-i kerimede geçen 'içinde ırmaklar akan cennetler'in nasıl olduğu anlatılır.

O kapının altından iki kanadı vardır. Allah, onu inci ve yakutla süslemiştir. İki kapısı arasındaki mesafe, hızla koşan atlı için kırk yıllık yoldur. Allah, âlemi yarattığından beri o kapı açıktır. Ta güneş batıdan doğuncaya kadar kişi nasuh tövbesi ederse onun tövbesi o kapıdan girer.

Gelenek ayetlerde ve hadislerde anlatılan bir hakikati bize önce hikâye yolu ile yaşatarak iyice öğretmiş oldu. Dedelerimizin, nenelerimizin dini bizden daha samimi bir şekilde yaşamalarının nedenlerinden biri kanaatimce budur.

Maksat Kur'an'ı öğrenmek ve öğretmek ise dini ilimler tahsil etmemiş kimselere Kur'an'ı bundan daha güzel öğretme yolu var mı? Son sözümüz de şu olsun:

Mesnevî ve Muhammediyye gibi halkın okuması için telif edilen eserler rastgele değil, beynin öğrenme yöntemine uygun bir şekilde dini yaşatarak belletmek üzere kaleme alınmış temel metinlerdir.

İsmail Güleç

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.