Filistin yine içimize kor gibi düştü. İsrail, tüm dünyanın gözü önünde, Gazze'ye hapsedilmiş bir avuç Filistinliyi, ABD'nin desteğiyle günlerdir bombalayıp duruyor. Dünyada adaletin olmadığı, bir silah gibi kullandıkları anti-semitist suçlaması ile nerdeyse tüm ülkeleri esir alan ABD ve İsrail söylenilenlere ve uluslararası hukuka aldırmadan ve herhangi bir vicdani ve ahlaki sorumluluk hissetmeden pervasızca istediği zulmü yapıyor ve bizler de elimiz kolumuz bağlı izleyip duruyoruz.
Hissiyatımızı ifade etmekten aciz her kişi gibi ben de sözü yalan olmayan imanı mücessem şairlerin sözlerine sarıldım. Sezai Karakoç, Nuri Pakdil, Erdem Bayazıt, Cahit Zarifoğlu, Mehmet Akif İnan, Osman Sarı, Arif Ay ve ismi aklıma gelmeyen daha birçok şairimizin dilinde Filistin, Kudüs ve Mescid-i Aksa'ya dair şiirleri var. Ben Mehmet Akif İnan'ın tüm şiirleri ve yazılarını kitaplaştıran ve adına kurulan vakfın başkanı Hıdır Yıldırım'a teşekkür ederek hazırladığı kitaptan aldığım Mescid-i Aksa şiirini sizlerle dertleşmeye vesile kılacağım.
Mescid-i Aksa'yı gördüm düşümde
Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu
Varıp eşiğine alnımı koydum
Sanki bir yeraltı nehir çağlıyordu
Mescid-i Aksa yine esirdir ve şairimiz rüyasında Mescid-i Aksa'yı görmüştür. Şairin bir çocuğa benzettiği Mescid-i Aksâ üzgündür ve ağlamaktadır. Üzgün ve ağlayan bir çocuk benzetmesi bize bir yetimi ve öksüzü hatırlatır. Yetim ve öksüzlük ise sahipsizlik demektir ve Mescid-i Aksa da sahipsizdir. Şair ağladığını gördüğü bir çocuğun gözyaşlarını durdurmak ister gibi yanına gider. Bu sefer saçlarını okşamak yerine alnını eşiğine koyar. Çünkü mahcuptur, yüzüne bakacak yüzü yoktur. Çünkü ağlamasından kendisini de mesul tutar. Ayrıca kutsal üç beldeden biri olduğu için, Hz. Peygamber'in ayaklarını basıp göğe buradan yükseldiği için de alnını onun eşiğine sürer. Böylece hem Kudüs'e hem de Hz. Peygamber'e hürmet ve muhabbetini arz etmiş olur. Alnını eşiğine koyar koymaz uzaktan gözyaşı gördüğü şeyin çağlayan bir nehir olduğunu anlar.
Alnını eşiğine koymak aynı zamanda secde etmek anlamına da gelmekte. Bir nehir gibi çağlayan Mescid-i Aksa mı yoksa şair mi bilmiyoruz. Belki de her ikisi. Çağlaması derdinin büyüklüğüne ve devam ettiğine dair bir işaret. Belli ki Mescid-i Aksa'nın çok büyük derdi var.
Gözlerim yollarda bekler dururum
Nerde kardeşlerin diyordu bir ses
İlk Kıblesi benim ulu Nebi'nin
Unuttu mu bunu acaba herkes
Bir nehir çağlamasına benzettiği sitemlerini aktarır şair bu dörtlükte. Mescid-i Aksa'nın müminlerin yollarını beklediğini ve hâlâ kimsenin gelmediğini söylemesi yalnızlığını ifadesidir aynı zamanda. Bize Hz. Peygamber'in dolayısıyla tüm Müslümanların ilk kıblesi olduğunu hatırlattıktan sonra bu gerçeği unutup unutmadığımız sorar. İyice hatırlamamız için anlatmaya devam eder.
Burak dolanırdı yörelerimde
Miraca yol veren hız üssü idim
Kutsallığım belli şehir ismimden
Her yana nur saçan bir kürsü idim
Bu dörtlükte miracı anlatır. Mirac gecesi Hz. Peygamber'i Mekke'den Kudüs'e alıp getiren o mübarek hayvanı. Göklerden inen nurdan bir merdiven ile miracına devam edince burak Mescid-i Aksa'nın etrafında Hz. Peygamber'i beklemişti. Kudüs'ün birkaç anlamı var. Mukaddes ve mübârek olma, mukaddeslik, kutsallık: temiz olma durumu, arılık, arınmışlık ve cennet. Bu haliyle Kudüs ile bir nurun kürsüsüdür. O kürsüdeki nur ise dünyayı aydınlatmaktadır.
Hani o günler ki binlerce mü'min
Tek yürek hâlinde bana koşardı
Hemşehrim nebiler hatırı için
Cevaba erişen dualar vardı
Kudüs'ün Müslümanlar için neden çok önemli mukaddes bir belde olduğunu anlattıktan sonra bu sefer tarihine göndermekte yapmakta. Hz. Ömer'in fethettiği tarihle başlayan İslam beldesi olması, kısa bir dönem Haçlıların eline geçmesi ve sonrasında İslam'ın serdarı büyük kumandan Selahaddin Eyyübi marifetiyle tekrar fethedilmesinden Birinci Dünya Savaşı'nın sonuna kadar Müslümanların hac ziyaretlerinde mutlaka ziyaret ettikleri belde olmasına işaret ediyor. Özellikle bu topraklardan giden hacıların güzergahı idi ve mutlaka ziyaret edilirdi. Hemşehrim derken Kudüs'ün mü yoksa şairin mi hemşehrileri olduğunu bilemiyoruz. Çünkü Akif İnan peygamber şehri olan Urfa'nın evladıdır. Kudüs de Kuran'da adı geçen peygamberlerin büyük bir kısmının yaşadığı bölgededir. Hacıların ziyaretleri esnasında ettikleri duaların kabul edilen duaları olduğu söylerken bizim dualarımızın neden kabul edilmediğini de düşünmemizi ister gibidir. Tek yürek halinde ona Kudüs'e koşmadığımız için mi acep?
Şimdi kimsecikler varmaz yanıma
Mü'minden yoksunum tek ve tenhayım
Rüzgarlar silemez gözyaşlarımı
Çöllerde kayıp bir yetim vahayım
Bu dörtlükte şair Kudüs'ün neden ağladığını bize anlatır gibidir. Kudüs artık eskisi gibi hacıların ziyaretgahı değildir ve ziyaretçileri azalmıştır. Müminler onu yalnız bırakmışlardır. O yüzden ne kadar eserse essin hiçbir rüzgâr onun gözyaşını silememektedir. Sanki çölde kaybolmuş yetim bir çocuk gibidir. Kimsesi olmayan bir yetim.
Mescid-i Aksa'yı gördüm düşümde
Götür Müslüman'a selam diyordu
Dayanamıyorum bu ayrılığa
Kucaklasın beni İslâm diyordu
Son dörtlükte şair bize Mescid-i Aksa'nın selamı ile birlikte bir de talebini iletiyor. Artık bu yalnızlığın bitmesi gerektiğini, dayanamadığını ve İslam dünyasının bir an önce kendisini eskisi gibi kucaklamasını istediğini haber verir.
Yâ Rabbî! Bizi Mescid-i Aksa'dan Mescid-i Aksa'yı da bizden mahrum bırakma. Amin.
İsmail Güleç