Yeni bir Mevlid Kandili’nin arefesinde…
Peygamber zincirinin son halkası, Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin dünyamızı teşrif ettiği ve bazen "Mevlid" bazen de "Velâdet" kelimeleriyle ifade edilen zaman dilimini idrak edişimize bir gün kaldı… Bugün, işte o müstesna günün arefesindeyiz. Yarın Rebiul-evvel ayının on birinci günü… Gün batımından itibaren on ikinci günün gecesi idrak edilecek ve bir kez daha "Alemlere Rahmet" olarak gönderilen Son Nebi'nin, bütün kâinatı aydınlatan nuruyla dünyaya geldiği anların yıl dönümü sevinç ve heyecanla yaşanacak, ülkemizde ve İslam âleminde…
Yeni bir doğum gününde o yüce Peygamberi salât ve selamlarla anmak kadar, bu vesileyle hayatından kesitler aktararak eşsiz güzelliklerini günümüz insanına anlatabilmek, belki de Mevlid-i Nebi'ye en uygun işlerden biri olacaktır. Çünkü tanındıkça daha çok sevilen ve sevildikçe daha fazla tanınan bir özelliğin sahibidir Resul-i Ekrem (sav) Efendimiz… Aşağıdaki satırlar da, onu tanımaya yönelik bir çabadan başka bir şey değildir. Ancak bu çaba hem zor hem de kolay bir görevi yerine getirmenin çabasıdır… Zira iş konu zor olduğu kadar kolaydır da… Önce bir nebze Peygamberimizi anlatabilmenin zorluğu üzerinde duralım isterseniz.
O'nu anlatmak zor; çünkü İslâm Tarihçisi merhum Muhammed Hamîdullah'ın dediği gibi, "Hz. Peygamber (sav) üzerinde çalışma yapan herkesin en büyük zorluğu, karşısına çıkan bilgilerin bolluğudur." Gerçekten, O'nu anlatan o kadar çok şey var ki…
Tarihte yaşamış ünlü kişileri bir düşünün… Peygamberler, Allah dostları, mütefekkirler, filozoflar, şairler, edebiyatçılar, devlet adamları, askerî dehâlar… Tarih onları, daha ziyade temayüz ettikleri özellikleriyle bize nakleder. Bu kişiler arasında birkaç özelliğiyle dikkat çeken şahsiyet sayısı da pek azdır.
Sevgili Peygamberimiz (sav) ise sadece bir değil −pırıl pırıl parlayan netlikte− birçok yönüyle dikkatimizi çeker. İşte böylesi bir farklılığa sahip olması hasebiyle, O'nu hakkıyla anlatabilmek de kolay değildir.
FARKLI YÖNLERİNDEN FARKLI IŞILTILAR SUNAN BİR ELMAS MİSALİ
O'nu anlatabilmek zor; çünkü O, hangi yönden bakarsanız bakın farklı ışıltılar yayarak parlayan bir elmas gibi duruyor karşımızda… Elmasın her tarafı, her milimetresi, her molekülü elmas özelliği taşıdığı için hangi tarafını ışığa tutarsanız tutun, size farklı renklerde, farklı tonlarda ama aynı güzellikte ışıltılar sunar.
Evet, Sevgili Peygamberimiz (sav) de bir insandır. Ama farklı özelliklerin ve güzelliklerin sahibi bir insan... Tıpkı şairin dediği gibi…
"Muhammedun beşerun. Ve leyse ke'l-beşeri
Bel hüve yâkûtetün. Ve'n-nâsu ke'l-haceri."
"Hz. Muhammed bir insandır. Fakat sıradan bir insan değil…
Sanki O, parlayıp duran bir Yâkut! İnsanlar ise sıradan taşlar gibidir…"
Elmasın, hangi yönden bakılırsa bakılsın farklı ışıltılar sunduğundan söz ettik biraz önce… Sevgili Peygamberimizin de bir elmas gibi farklı güzellikte ışıltılar yaydığını ekledik sözlerimize… Gerçekten, yeryüzüne gelmiş ve gelecek tüm insanlar içinde, hayatı en ince detaylarına kadar bilinen tek şahsiyet olması yanında, Nebiyy-i Muhterem (sav) Efendimiz aynı zamanda farklı özellikleri şahsında toplayan tek kişidir de…
Çünkü O, daha peygamberlik göreviyle görevlendirmeden önce bile, tertemiz ahlâkı ve dürüstlüğü ile herkesin güvenini kazanan, "güvenilir kişi" anlamındaki "el-Emîn" lakabıyla tanınan ve kendisine karşı sonsuz güven duyulan bir kişidir.
O, özünde var olan dürüstlüğüyle ticaret yaptığı dönemlerde, çevresindeki tüm insanların övgüsünü ve takdirini kazanmış bir uluslararası ticaret adamıdır.
O, kurduğu yuvasında mutluluğunu eşiyle ve evlâtlarıyla paylaşan, eşinin vefalı hayat arkadaşı, çocuklarının müşfik babasıdır.
O, Medine İslâm Devleti'nde toplumunu adaletle yöneten, insan hak ve hürriyetlerini önemseyen uygulamalarıyla çağını "Saadet Asrı"na döndüren bir idareci, diplomatik başarılara imza atan bir devlet adamıdır.
O, zalimlerle ve zorbalarla giriştiği mücadelede, ordusunun başında kahramanlık destanları yazan cesur bir komutan, ordu yönetiminde ve strateji belirlemede eşsiz bir dehâ; fakat azılı düşmanlarına karşı bile affı, merhameti ve insafı elden bırakmayan bir askerî şahsiyettir.
O, etrafındakilerle birlikte acıyı ve sevinci paylaşan, arkadaşlarına dost, dostlarına yâr olan, külfetsiz ve zahmetsizce ağırlanabilen, teklifsizce yanına varılabilen kişidir.
O, gecelerini ibadetle, gündüzlerini oruçla geçiren, kendisinden önceki zâhidlerin en güzel örneği, kendisinden sonra gelenlere de en güzel model olacak bir hayat tarzıyla, zühd ve takvada "zirve" kişiliğin sahibidir.
Nihayet O, Peygamberlik vazifesiyle görevlendirilerek tüm insanlığa gönderilen "Son Peygamber"dir. Hem öylesine bir peygamber ki, kendinden önce gönderilen kutlu elçilerin müjdelediği bir peygamber!… Getirdiği din ile önceden gönderilen dinleri tamamlayan ve kemâle erdiren bir peygamber!...
KENDİSİNDEN ÖNCEKİ PEYGAMBERLERİN ÖZELLİKLERİNİ TAŞIYAN ELÇİ
Söz peygamberlerden açılmışken, şu hususları da ifade etmeliyiz.
Resûl-i Ekrem Efendimiz (sav) Hazretlerinin hayatına baktığımızda, Hz. Adem'in saflığını, Hz. İbrahim'in cömertliğini, Hz. İsmail'in teslimiyetini, Hz. Musa'nın kahramanlığını, Hz. Süleyman'ın devlet idareciliğindeki başarılarını görmek mümkündür. Yine O'nun şahsında, Hz. Yusuf'un güzelliğini ve iffetini, Hz. Eyyûb'un sabrını, Hz. Salih'in, Hz. Hûd'un ve diğer peygamberlerin toplumlarının kurtuluşu için sergiledikleri tebliğ mücadelesindeki fedakârlıklarını ve Hz. İsa'nın dünya nimetlerine karşı ilgisiz tavırlarını ve takvasını… bütün bu üstün özellikleri birer birer izlemek, bu nezih peygamber izlerini O'nun eşsiz güzellikteki yaşantısında bir arada gözlemek ve hayranlıkla seyretmek mümkündür.
Bu özellikleri yanında, Sevgili Peygamberimize ayrıca lûtfedilen ilâhi ikramlar da söz konusuydu…
Şöyle ki, önce Hz. Adem'in saflığı taşındı nesilden nesile… Bu saf ve katıksız Nûr'un dünyaya gelişiyle bütün kâinat pür-nûr oldu… Çocukluğu ve gençliği ilâhi koruma altında geçti ve nihayet kendisine peygamberlik verildi.
Aslında kendinden önceki peygamber Hz. İsa (as) gibi, O da zühd ve takva ile süslenmiş bir kulluk hayatı yaşadı. Ama ondan farklı olarak, evlenip yuva kurdu ve bir aile reisi sıfatıyla bizlere en güzel örnek oldu. Böylece tüm insanlık, peygamber olmasının yanında O'nu bir eş, bir baba ve bir dede olarak tanıyabilme imkânına kavuştu.
"Ben Rabbime gidiyorum" diyerek dünyalık adına her şeyi terk eden Hz. İbrahim (as) misali, "And olsun ki, Güneş'i sağ elime, Ay'ı da sol elime verseniz, yine de davamdan vazgeçmem." diyerek, dünyevî tekliflerin hepsini reddetti.
Bir İsmail teslimiyetiyle, Rabbinin yolunda gelecek her türlü cefaya ve sıkıntıya razı oldu. Mekke'de eşine zor rastlanır eziyetlere maruz kaldı, fakat Rabbine teslimiyetinden zerre kadar bir şey kaybetmedi.
Firavunla giriştiği tevhid mücadelesinin kahramanı Hz. Musa (as) gibi, O da toplumunun zalim önderleriyle mücadeleye girişti. Yılmadı, vazgeçmedi davasından… Neticede Hz. Musa gibi O da muvaffak oldu. Fakat Hz. Musa'ya nasip olmayan devlet, Sevgili Peygamberimize nasip oldu. Medine İslâm Devleti'ni kurdu.
Tıpkı Hz. Süleyman (as) gibi adaletle yönetti insanları… Fakat Hz. Süleyman'dan farkı vardı Onun… Çünkü O, bir "Kral-Peygamber" değil bir "Kul-Peygamber" olmayı tercih etmişti. Allah'a kul olmayı her şeyden üstün gördü ve bu tercihini hayatının sonuna dek devam ettirdi. Çevresindekilere, Onu canından çok sevenlere, "Bana Allah'ın kulu ve elçisi" deyiniz tavsiyesinde bulundu.
Buraya kadar anlattıklarımız, Resûl-i Ekrem Efendimiz (sav) Hazretlerini, böylesine farklı özelliklerin sahibi olduğu için anlatabilmenin zorluğunu ifade etmek içindi. Bu zorluğu, Onunla ilgili çalışma yapan herkes yaşamıştır ve yaşayacaktır. Onu her yönüyle anlamak ve anlatmak hiçbir zaman mümkün olamayacaktır. Çünkü bize yansıyan insanî özellikleri yanında, meçhul kalan nebevî özelliklerini görebilmekten mahrum olduğumuzu belirtmemiz gerekecektir. Yazımızı merhum Mehmet Akif'in bir mısraıyla bitirelim isterseniz.
Dünya neye sahipse O'nun vergisidir hep.
Medyun O'na cemiyeti, medyun O'na ferdi.
Medyundur O ma'suma, bütün bir beşeriyyet
Yâ Rab! Bizi mahşerde bu ikrar ile haşret.
Yarın idrak edeceğimiz Mevlid Kandilinizi tebrik eder, hem Cuma gününün hem de kandil gecesinin feyzinin ve bereketinin üzerinize olmasını dilerim.
Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Allah sözünden dönmez. Müslümanlar da!.. (04.11.2019)
- Allah bize yeter! O ne güzel vekildir!.. (31.10.2019)
- “Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin...” (28.10.2019)
- Hz. Yakub’un evlat acısıyla sınavı… (24.10.2019)
- Bir baba olarak Yakub Peygamber (as) (21.10.2019)
- “Üzülme! Allah bizimle…” (17.10.2019)
- Sahada kazanırken masada kaybetmemek için… (14.10.2019)
- Zafere nâil olanlar, sefere tâlip olanlardır!.. (10.10.2019)