Hz. Yakub'un evlat acısıyla sınavı…
Aynı zamanda Hz. Yakub'un da bir baba olarak büyük bir imtihana muhatap olarak sınandığı hadiselerin anlatıldığı Yusuf Sûresi'ne kaldığımız yerden devam ediyoruz:
"And olsun, Yusuf ve kardeşlerinde (hakikati arayıp) soranlar için ibretler vardır. Kardeşleri dediler ki: "Biz güçlü bir topluluk olduğumuz halde Yusuf ve kardeşi (Bünyamin) babamıza bizden daha sevgilidir. Doğrusu babamız açık bir yanılgı içindedir." (Yusuf, 7-8)
Allah Teâlâ, bu ayetle, Hz. Yusuf ile kardeşlerinin kıssasında, almak isteyenler için birçok ibret bulunduğuna dikkat çekmiştir. Bu âyette geçen "Yûsuf'un kardeşi"nden maksat, kendisinden küçük olan ana-baba bir öz kardeşi Bünyâmin'dir.
Babaları Hz. Yakub'un (as), anneleri vefat etmiş bu iki kardeşe karşı farklı bir sevgi göstermesi, diğer oğullarının haset duygularını iyice kamçılamıştı. Onlar, babalarının bir yanılgı/hata içinde olduğunu bile düşünmeye başlamışlardı. Şeytan ise içlerinde var olan haset duygularını kabartarak onları yanlış tutum ve davranışlara sürüklemenin peşindeydi… Sonunda şeytan onların birbirlerine şu sözleri söylemelerini sağlamıştı…
"Yusuf'u öldürün veya onu bir yere atın ki, babanızın ilgisi sadece size yönelsin. Ondan sonra (tövbe edip) iyi kimseler olursunuz." Üvey kardeşlerinden biri, "Yusuf'u öldürmeyin, onu bir kuyunun dibine bırakın ki buradan gelip geçen kervanlardan biri onu bulup alsın. Eğer mutlaka bu işi yapacaksanız bari böyle yapın" dedi. (Yusuf, 9-10)
KARDEŞİN KARDEŞE KÖTÜLÜK SEBEBİ: HASET
Hasedi, "bütün iyilikleri yiyip tüketen-yok eden" bir kötülük unsuru olarak nitelendiren Sevgili Peygamberimizin (sav) işaret ettiği üzere, üvey kardeşlerinin kıskançlık duyguları, kalplerinde var olan şefkat ve merhamet duygularını bastırmıştı. Onlar, kardeşlerini öldürmek veya başka bir şekilde ortadan kaldırmak için karar almada tereddüt göstermediler. Dahası, şeytan onları bir konuda daha kandırmış, kardeşlerini ortadan kaldırdıktan sonra tövbe edip iyi kimseler olacaklarını ve babalarının ilgisinin artık sadece kendilerine yöneleceğini ummalarını da sağlamıştı… Hz. Yakub'un endişe ettiği şeyler gerçekleşmek üzereydi…
Gelip babalarına şöyle dediler: "Ey babamız! Yusuf hakkında bize neden güvenmiyorsun? Halbuki biz onun iyiliğini isteyen kişileriz. Yarın onu bizimle beraber gönder de gezip oynasın. Şüphen olmasın, biz onu koruruz."
Babaları, "Doğrusu onu götürmeniz beni üzer, siz ondan habersiz iken onu kurt yer diye korkuyorum." dedi. Onlar da, "And olsun biz kuvvetli bir topluluk iken onu kurt yerse (o takdirde yazıklar olsun bize) biz gerçekten hüsrana uğramış oluruz" dediler. (Yusuf, 11-13)
HZ. YAKUB'UN SÖZLERİNDEN ÇIKARILAN ANLAM
Ayetteki bir kısım ifadeler, okuyucular olarak bizlere bazı işaretler vermektedir. Kardeşlerinin, "Yusuf hakkında neden bize güvenmiyorsun?" şeklindeki sorusundan anlaşılan odur ki, kardeşleri daha önce de Yusuf'u kendileriyle beraber götürmek istemişler ancak babaları onlara güvenmediği için buna izin vermemişti. Bu kez de tekrar aynı şekilde izin isteyince oğullarına güvenmediği halde, bunu hissettirmek istememiş ve gerekçe olarak, "onlar farkında olmadan Yusuf'u kurtların kapıp yiyebileceğinden korktuğunu" ifade etmiştir.
Hz. Yakub'un, izin vermeme gerekçesi olarak "haberiniz olmaz da Yusuf'u kurt yer" ifadesi üzerine tefsirlerde yapılan yorumlar dikkat çekicidir. Bunlar aynı zamanda aile içi eğitim ve iletişimde dikkate alınması gereken hususlar olarak kabul edilebilirler.
Birincisi şudur ki, "Belâ, insanın ağzından çıkan söze bağlanmıştır." şeklinde bir vecize, insanoğlunu, sözün güzelini ve olumlusunu söylemeye teşvik; aksinden ise sakındırma amacını taşımaktadır. Çünkü kadim devirlerden beri, eğitimciler, manevi terbiyeciler, mutasavvıflar, "söylenen sözü olumlu üslup ile söylemeyi" tavsiye ederler. Dolayısıyla bir baba, evladını uyarırken, "Dikkat et düşeceksin!" yerine "Dikkat et düşmeyesin!" demelidir, kanaatindedirler.
İkincisi ise şudur: Eğer Hz. Yakub (as) sevgili oğlu Yusuf'u üvey kardeşleriyle birlikte göndermek istemeyişine gerekçe olarak "onu kurt yemesi" ihtimalinden söz etmiş olmasaydı, kardeşleri böyle bir şeyi bahane olarak sunamayacaklardı. Çünkü onlar kurtların çocukları yediğine dair bir bilgiye sahip değildiler. Çocukların zihin dünyasında yer almayan bilgi ve tecrübeler, verilmesi gereken zamandan önce aktarıldığı vakit, bu bilgi onlar için kötüye kullanılabilmektedir. Nitekim Hz. Yakub'un izin vermemek için öne sürdüğü gerekçesi, kardeşlerinin Yusuf'u kuyuya attıktan sonra babalarına sundukları onu "kaybediş sebebi" olarak kullanılmıştır.
Israrla babalarından bu taleplerini yerine getirmesini isteyip onu koruyacaklarına dair kesin güvence verince Hz. Yakub, Yusuf'u onlarla birlikte gönderdi. Kardeşleri onu kuyuya atmaya oy birliği ile karar verdiler ve kararı hemen uyguladılar.
(Yusuf'u kuyuya attıktan sonra) akşam vakti ağlayarak babalarına geldiler. 'Ey babamız! Biz yarışa girmiş, Yusuf'u da eşyamızın yanında bırakmıştık. (Bir de ne görelim) O'nu kurt yemiş. Her ne kadar doğru söylesek de sen bize inanmazsın' dediler. Bir de, üzerine sahte bir kan bulaştırılmış gömleğini getirdiler. Yakub dedi ki: "Hayır! Nefisleriniz sizi aldatıp böyle bir işe sürükledi. Artık bana düşen, güzel bir sabırdır. Anlattıklarınıza karşı yardımı istenilecek de ancak Allah'tır." (Yusuf, 16-18)
HZ. YAKUB'UN NEZAKETİ
Kardeşleri, Yusuf'u kuyuya atıp ondan kurtulmuşlardı. Ama onu bir kurdun yediğine babalarını ikna etmeleri gerekiyordu. Bunun için Yusuf'un gömleğini, kestikleri bir hayvanın kanına bulayarak akşam olunca babalarına "delil" olarak getirdiler. Gözlerinden yaşlar akarak, yarışa daldıkları bir sırada onu bir kurdun yediğini söylediler. Gömlekteki kan sahte, ağlayışları yapmacık ve sözleri yalan olduğu halde "Her ne kadar doğru söylesek de sen bize inanmazsın' diyerek psikolojik bir baskı kurmayı da ihmal etmediler…
İnsan psikolojisine dair muhteşem tespitlerle dolu Yusuf sûresinin, insanın gerçekleri nasıl tersyüz edebileceğini gösteren örneklerinden biri de bu ayettir!..
Ancak acı haberi alan Hz. Yakub'un, son derece üzgün bir halde gömleği alıp hasretle öpmesi ve yüzüne sürerek şunları ifade etmesi son derece manidârdır: "Bugüne kadar böyle yumuşak huylu bir kurt görmedim! Oğlumu yemiş fakat sırtındaki gömleği yırtmamış!" Bu sözleriyle, oğullarının söylediklerine inanmadığını onlara büyük bir incelikle bildirmiştir. Ardından da, "(Böyle diyorsunuz ama) Hayır! Anlaşılan o ki, nefisleriniz sizi kötü bir iş yapmaya sürüklemiş. Artık bana düşen güzelce sabretmektir. Anlattıklarınız karşısında bana yardım edecek olan ise ancak Allah'tır." diyerek sözlerini tamamlamıştır.
İbretlerle dolu hatıraların yer aldığı ayetleri incelemeye devam edeceğiz…
Prof. Dr. Mehmet Emin Ay