Bir mümin için tüm peygamberler değerlidir
"İbrahimî Dinler" adı verilen fakat aslında bir ifsat projesi olan bu yeni din anlayışını ele aldığımız yazılarımızın sonuncusu niteliğindeki sözlerimize, konuya dair bundan önce aktardıklarımızdan sonra şu önemli hususu vurgulayarak devam edebiliriz: Bir mümin için Amentü esaslarından biri olan "peygamberlere iman", ancak Allah Teâlâ'nın bütün elçilerine inanmakla gerçekleşir. Bundan dolayı herhangi bir peygambere inanıp ondan öncekilerin bir kısmını ya da tamamını kabul etmemek veyahut önceki peygamberleri kabul edip Son Nebi Hz. Muhammed'in (sav) peygamberliğine inanmamak asla söz konusu olamaz. Böylesi bir ayrım anlayışını şu ayet reddetmektedir: "Allah'ı ve peygamberlerini inkâr edenler ve Allah ile peygamberlerini birbirinden ayırıp, 'Bir kısmına iman ederiz, ama bir kısmına inanmayız.' diyenler ve iman ile küfür arasında bir yol tutmak istenler yok mu? İşte gerçekten kâfirler (inkâr edenler) bunlardır."(Nisa, 150-151)
Sevgili Peygamberimizin (sav) ilgili ayetin manasını vurgulayan şu hadis-i şerifi de dikkat çekicidir: "Ben Meryem oğlu İsa'ya dünya ve âhirette insanların en yakınıyım. Peygamberler, babaları bir anneleri ayrı, kardeşlerdir. Dinleri ise birdir (aynıdır)."
PEYGAMBERİ GÖRMEDEN İNANMANIN FAZİLETİ
Her peygamberle birlikte aynı zaman dilimini paylaşan, onlarla çağdaş olan ve hatta onlarla birlikte yaşayıp onları görme şerefine ulaşan, onlara iman ederek yolundan gidenlerin yanı sıra bir de Peygamber'e yetişemeyen ama görmediği halde ona iman eden kimseler vardır. Hz. Peygamber'in ashâbından sonra gelen bütün Müslüman nesiller işte böyledir. Bu nesiller görmedikleri halde inanan ve onu müstesna duygularla seven müminlerdir… Allah katında da Peygamberimiz nezdinde de bu kişilerin yüce bir mertebeye sahip oldukları, sorulan bir soruya karşılık ortaya çıkmaktadır. Zira sahâbilerden birinin, "Yâ Resûlallah! Bizden daha hayırlı biri var mıdır? Biz Müslüman olduk ve seninle birlikte cihad ettik." sorusuna, Resul-i Ekrem (sav) Efendimiz şu karşılığı vermişti: "Evet, sizden sonra gelecek bir topluluk (sizden daha hayırlı olacaktır)… Çünkü onlar, beni görmedikleri hâlde bana iman edeceklerdir..."
Enes b. Mâlik (r.a.) konuyla ilgili bir aktarımında, Peygamber Efendimizin (sav), bir kez söylediği "Ne mutlu, beni görüp de iman edenlere!" sözüne karşılık, tam yedi defa şu ifadeyi tekrarladığını aktarmıştır: "ve ne mutlu, beni görmeden bana iman edenlere!"
Allah Teâlâ, hem Zât-ı Zül-Celâline hem de gönderdiği kutlu elçilerin her birine ayrım yapmaksızın iman edenlerin mükâfatını da mutlaka vereceğini şu ayetle vâdetmiştir: "Allah'a ve peygamberlerine iman edip onlardan hiçbirini diğerlerinden ayırmayanlara gelince, işte Allah onlara mükâfatlarını verecektir. Allah çok bağışlayıcıdır ve sonsuz rahmet sahibidir." (Nisa, 152).
Öte yandan, Allah'a iman ve gönderdiği bütün peygamberleri tasdik etmenin (onlara inanarak kabul etmenin) ne kadar önemli olduğunu Hz. Peygamber (sav) şu mealdeki hadisiyle müjdelemektedir: "Cennet ehli, sizin doğu ve batı ufkunda parlak bir yıldız şeklinde gördüğünüz gibi, sahibi oldukları fazilet sebebiyle yukarı mevkilerde bazı köşkler ve içinde de bazı kimseler olduğunu görürler." Ashab-ı Kiram hemen: "Yâ Resulallah! Bunlar, sahip oldukları üstünlüklerden dolayı sadece onlara mahsus bu köşklerin sakini olan peygamberler midir?" diye sordular. Peygamberimiz ise şu cevabı verdi: "Aslında onlar, Allah'a iman eden ve bütün peygamberleri tasdik eden kimselerdir."
Anlaşılan odur ki, insanlardan istenen ve beklenen, peygamberleri -hiçbir ayrım yapmaksızın- birer kutlu elçi olarak kabul edip ve Allah'ın büyük bir lütfu olarak görüp onlara iman etmektir. Onlara inanmanın esasında Allah'a, meleklerine ve gönderilen kitaplara iman anlamına geldiğini bilmektir. Kendisinden önceki bütün peygamberleri saygıyla anan, peygamberleri "kardeşler" olarak niteleyen ve Hz. İbrahim'i de "ceddi, atası" anlamına gelen kelimelerle yâd eden Son Nebi'nin hassasiyetine sahip olmamız istenmektedir.
Zira o Yüce Resul (sav) bir hadisinde, "Ben babamın (atam İbrahim'in) duası; kardeşimin (İsa'nın) müjdesi, annemin rüyasının tecellisiyim." buyurmak suretiyle peygamberlere vefanın nasıl olması gerektiğini de öğretiyordu bizlere…
Son olarak şu önemli iki hususu aktarmak isteriz. "Kendi hevâ ve hevesinden konuşmadığı" Allah'ın indirdiği ayet-i kerimeyle tescil edilen (Bkz. Necm, 3) Resûlullah (sav) Efendimiz, "kendisinden önce gönderilen peygamberlere tâbi olan Yahudi ve Hristiyanların, kendisinin peygamberliğini kabul edip inanmaları hâlinde iki sevap alacaklarını", İmam Buhari'nin eserinde aktardığı bu sahih hadis-i şerifle müjdelemiştir (Buhari, İlim, 31). Ancak yine Son Nebi (sav), peygamberliğini kabul etmeyerek kendisine inanmayan Ehl-i Kitabın karşılaşacağı durumu, bu kez ünlü hadis âlimi İmam Müslim'in eserinde yine sahih bir rivayetle aktardığı hadis-i şerifte, şu sarsıcı ifadelerle açıklamıştır: "Muhammed'in canını (kudretiyle) elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, bu ümmetten (Ehl-i Kitab) bir Yahudi veya Hristiyan beni işitir de, benim getirdiğime iman etmeden ölürse mutlaka cehennemliklerden olur." (Müslim, İman, 240)
Cuma gününün feyiz ve bereketinin üzerinize olması niyazıyla sağlık ve afiyetler dilerim…
Mehmet Emin Ay
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Peygamberleri ayrıma tâbi tutmak kimin haddine? (30.11.2021)
- Yeni bir fesat projesi: “İbrahimi Dinler!” (26.11.2021)
- Ehl-i Beyt’e vefa, Peygamber Efendimize vefa demektir (22.11.2021)
- Hz. Peygamber'e vefamızın göstergesidir, O'nu sevmek… (19.11.2021)
- Allah’a karşı vefalı olmaktır: “Semi’nâ ve ata’nâ” demek… (12.11.2021)
- Ahde vefâ, “Allah’a verilen sözü hatırlamak”tır… (05.11.2021)
- Güzel kulluk: Yüklenilen emanete vefa… (26.10.2021)
- Habibullah: Çağlayıp akan Vefâ Nehri’nin diğer adı… (18.10.2021)